Translation of "Duyabiliyordum" in English

Her şeyi duyabiliyordum.

I could hear everything.

Uzaktaki sirenleri duyabiliyordum.

I could hear sirens in the distance.

Herkesin alkışladığını duyabiliyordum.

I could hear everybody cheering.

Onların tartıştığını duyabiliyordum.

I could hear them arguing.

Tom'un piyano çaldığını duyabiliyordum.

I could hear Tom playing the piano.

Seni millerce uzaktan duyabiliyordum.

I could hear you from miles away!

Tom'un Mary'ye bağırmasını duyabiliyordum.

I could hear Tom shouting at Mary.

Pencereden dışarıda kuşların ötüştüğünü duyabiliyordum.

I could hear birds chirping outside my window.

Penceremin dışında öten kuşları duyabiliyordum.

I could hear birds singing outside my window.

Uzakta öten bir baykuş duyabiliyordum.

I could hear an owl hooting in the distance.

Tom ve Mary'nin tartıştıklarını duyabiliyordum.

I could hear Tom and Mary arguing.

Başkanın dediği her şeyi duyabiliyordum.

I could hear everything the president said.

- Neredeyse onu duyamıyordum.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.

I could hardly hear him.

Penceremin dışında oynayan çocukların sesini duyabiliyordum.

I could hear the sound of children playing outside my window.

Odaya girdiğimde radyoda çalan Mozart'ı duyabiliyordum.

When I entered the room, I could hear Mozart playing on the radio.

Arkadan gelen ağlama ve çığlık seslerini duyabiliyordum.

as teargas bombs exploded in the streets.

Onun kendi yatak odasında hıçkırarak ağladığını duyabiliyordum.

I could hear her sobbing in her bedroom.

Tom'un bitişik odadan gelen melodisinin sesini duyabiliyordum.

I could hear the sound of Tom's voice coming from the next room.

Ben merdivenlerden yukarıya gelen ayak seslerini duyabiliyordum.

I could hear footsteps coming up the stairs.

Tom'un gitarını çaldığını ve trilli şarkı söylediğini duyabiliyordum.

I could hear Tom playing his guitar and yodeling.

Her ne kadar gizlemeye çalışsa da, Meryem'in sesindeki çaresizliği duyabiliyordum.

Even though she was trying to hide it, I could hear desperation in Mary's voice.

Bay Hopkins öyle bir yüksek sesle konuştu ki onu üst kattan duyabiliyordum.

Mr Hopkins spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.

Daha önce gelen ve birlikte ana yemek salonunda önceden yemek yiyen birkaç diğer misafirin seslerini duyabiliyordum.

I could hear the voices of several other guests who had arrived and were already eating together in the main dinning room.