Translation of "Perder" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Perder" in a sentence and their turkish translations:

- Odio perder.
- Detesto perder.

Kaybetmekten nefret ederim.

- ¿Acaso te gusta perder?
- ¿Te gusta perder?
- ¿Les gusta perder?
- ¿Le gusta perder?

Kaybetmekten hoşlanır mısın?

Garantiza perder.

kaybetmen garantidir.

¡Perder una batalla no significa perder la guerra!

Bir çatışmayı kaybetmek savaşı kaybetmek anlamına gelmez.

perder la casa,

evinizi kaybetmeniz

No puedes perder.

Kaybedemezsin.

No podemos perder.

Kaybedemeyiz.

No quiero perder.

Kaybolmak istemiyorum.

No sabe perder.

O kötü bir mağlup.

¡No puedo perder!

Kaybedemem!

Espero no perder.

Umarım kaybolmam.

No quería perder.

Ben kaybetmek istemedim.

No queremos perder.

Biz kaybetmek istemiyoruz.

Perder la salud es más serio que perder dinero.

Sağlığı kaybetmek parayı kaybetmekten daha önemlidir.

- Estoy intentando perder peso.
- Estoy tratando de perder peso.

- Zayıflamaya çalışıyorum.
- Kilo vermeye çalışıyorum.
- Kilo kaybetmeye çalışıyorum.

- No deberíamos perder la esperanza.
- No debemos perder la esperanza.

Biz umudu kaybetmemeliyiz.

- No tenéis nada que perder.
- No tienes nada que perder.

Kaybedecek bir şeyin yok.

- No quiero perder el vuelo.
- No quiero perder el avión.

Uçağı kaçırmak istemiyorum.

- No deberíais perder la esperanza.
- No deberías perder la esperanza.

Ümidini kaybetmemelisin.

Intenté constantemente perder peso

Sürekli kilo vermeye çalıştım.

Tengo que perder peso.

Zayıflamalıyım.

¿Qué tenés que perder?

Ne kaybetmek zorundasın?

Dejemos de perder tiempo.

Boşa vakit harcamayı durduralım.

Quiero perder algunos kilos.

Birkaç kilo vermek istiyorum.

No le gusta perder.

O, kaybetmeyi sevmiyor.

Tom no quería perder.

Tom kaybetmek istemedi.

Detesto perder el tiempo.

Zamanımı israf etmekten nefret ederim.

No vamos a perder.

Kaybetmeyeceğiz.

Voy a perder peso.

Zayıflayacağım.

Tienes que perder peso.

Kilo vermen gerekir.

No me gusta perder.

Kaybetmeyi sevmiyorum.

Yo intentaba perder tiempo.

Ben zaman öldürmek için bakıyordum.

Es necesario perder peso.

Kilo vermek gerek.

Arriesgas perder mi confianza.

Sen benim güvenimi kaybetmeyi göze alıyorsun.

Perder la fe en Dios es perder tu punto de referencia.

Allah'a olan inancını kaybetmek referans noktaları kaybetmektir.

- Él acaba de perder el bus.
- Acaba de perder el autobús.

O sadece otobüsü kaçırdı.

Perder esos kilillos de más,

Son beş kiloyu veremez,

Y pueden perder una extremidad.

ve insanlar tetanos yüzünden uzuvlarını kaybediyorlar.

Puede significar perder el trabajo,

İşinizi kaybetmeniz anlamına gelebilir,

No debes perder la esperanza.

Umudunu kaybetmemelisin.

No hay que perder tiempo.

Kaybedecek zaman yok.

No tengo tiempo que perder.

Boşa harcayacak zamanım yok.

No quiero perder mi depósito.

Depozitomu kaybetmek istemiyorum.

No queda nada que perder.

Kaybedecek hiçbir şey yok.

Comienzo a perder mi paciencia.

Sabrımı kaybetmeye başlıyorum.

Alice ha intentado perder peso.

Alice kilo vermeye çalıştı.

No quiero perder mi tren.

Trenimi kaçırmak istemiyorum.

No deberíamos perder el coraje.

Cesaretimizi yitirmemeliyiz.

No deberíamos perder la paciencia.

Sabırsızlanmamalıyız.

No quiero perder a Mary.

Mary'yi kaybetmek istemiyorum.

No vamos a perder tiempo.

Daha fazla zaman kaybetmeyelim.

No quiero perder a Tom.

- Tom'u kaybetmek istemiyorum.
- Tom'u kaybetmek istemem.

Me estoy cansando de perder.

Kaybetmekten yoruluyorum.

No tenemos nada que perder.

Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok.

No quiero perder el vuelo.

Uçuşu kaçırmak istemiyorum.

No vamos a perder, ¿verdad?

Kaybetmeyeceğiz, değil mi?

Vas a perder tu trabajo.

İşini kaybedeceksin.

Me hiciste perder la cabeza.

- Bana aklımı kaybettirdin.
- Aklımı başımdan aldın.

Ella verdaderamente quiere perder peso.

O gerçekten zayıflamak istiyor.

Acabo de perder cien dólares.

Ben sadece yüz dolar kaybettim.

No quiero perder el tiempo.

- Ben oyalanmak istemiyorum.
- Ben ağırdan almak istemiyorum.

No hay tiempo que perder.

Kaybedecek zaman yok.

Tiene miedo de perder dinero.

O, parayı kaybetmekten korkuyor.

No tenemos tiempo que perder.

Boşa geçirilecek zamanımız yok.

A nadie le gusta perder.

Kaybetmeyi kimse sevmez.

Trata de perder peso trotando.

Koşarak kilo vermeye çalışın.

No quiero perder este juego.

Bu maçı kaybetmek istemiyorum.

No debes perder las esperanzas.

Umudunu kaybetmemelisin.

No tengo nada que perder.

Kaybedecek bir şeyim yok.

- ¿Para qué me hacés perder el tiempo?
- ¿Para qué me haces perder el tiempo?
- ¿Para qué me hacís perder el tiempo?

Neden zamanımı boşa harcıyorsun?

- Hay que perder a la chota, ¡apúrale!
- Hay que perder a los gendarmes, ¡pícale!

Aynasızları atlatmamız lazım, gazla hadi!

Estaba a punto de perder todo,

Her şeyini kaybetmenin pençesindeydi

¡Rápido! ¡No hay tiempo que perder!

Çabuk! Kaybedecek zaman yok!

Perder la cara significa ser humillado.

İtibarını kaybetmek aşağılanmak anlamına gelir.

La fruta se echó a perder.

Meyve çürümüş.

Él está comenzando a perder cabello.

O, saçını dökmeye başlıyor.

Él volvió a perder su paraguas.

- O, şemsiyesini yine kaybetmiş.
- Şemsiyesini gene yitirdi.

No me preocupa perder el trabajo.

İşimi kaybetme hakkında endişeli değilim.

Tom ha empezado a perder cabello.

Tom saçını kaybetmeye başladı.

Tom no tiene nada que perder.

Tom'un kaybedecek bir şeyi yok.

El computador se echó a perder.

Bilgisayar bozuk.

No me hagas perder mi paciencia.

Sabrımı taşırma.

Filiberto acaba de perder su empleo.

Filiberto sadece işini kaybetti.

Ya no tengo nada que perder.

Artık kaybedecek bir şeyim yok.