Translation of "Hábito" in Turkish

0.011 sec.

Examples of using "Hábito" in a sentence and their turkish translations:

No lo hagas un hábito.

Bunu bir alışkanlık haline getirme.

Fumar es un hábito asqueroso.

Sigara içmek iğrenç bir alışkanlıktır.

¿Eres un esclavo del hábito?

Sen alışkanlıklarından vazgeçemeyen birimisin?

El último hábito del que hablaré

Bahsedeceğim son alışkanlık, saldırganların dışarı çıkıp

Tienes un hábito de exagerar todo.

- Her şeyi abartmak gibi bir alışkanlığın var.
- Her şeyi abartma alışkanlığın var.

Fumar no es un hábito saludable.

Sigara içmek sağlıklı bir alışkanlık değildir.

Él dejó el hábito de fumar.

Sigara alışkanlığını bıraktı.

Hicimos un hábito de juntarnos regularmente.

Biz düzenli olarak bir araya gelme alışkanlığını edindik.

No soy un esclavo del hábito.

Alışkanlıklarımdan vazgeçmeyen biri değilim.

Después de hacer del porno un hábito...

Pornoyu alışkanlık haline getirdikten sonra...

Tú debes deshacerte de ese mal hábito.

O kötü alışkınlıktan kurtulmalısın.

'Picotear' entre comidas es un mal hábito.

Öğünler arasında yemek yemek kötü bir alışkanlıktır.

Es difícil abandonar el hábito de fumar.

Sigara içme alışkanlığından vazgeçmek zor.

Tengo el hábito de caminar cada día.

Her gün yürümeye alışkınım.

Él tenía el hábito de levantarse temprano.

Erken kalkmaya alışkındı.

Decir mentiras es un hábito muy malo.

Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

Morderse las uñas es un mal hábito.

Tırnaklarını yemek kötü bir alışkanlıktır.

Tom cogió ese hábito de su padre.

Tom o huyu babasından aldı.

Tienes un hábito por el que estoy feliz.

Benim hakkında mutlu olduğum bir alışkanlığın var.

Él tiene el hábito de escupir al piso.

Onun yere tükürme alışkanlığı vardır.

Tiene el mal hábito de morder el lápiz.

Onun, kalemini çiğneme gibi kötü alışkanlığı vardır.

Tom tiene el hábito de morderse las uñas.

Tom'un tırnaklarını ısırma alışkanlığı vardır.

Es muy difícil librarse del hábito de fumar.

Sigara içme alışkanlığını bırakmak çok zor.

No dejes que esto se haga un hábito.

Bu alışkanlık hâline gelmesin.

Tienen el hábito de evaluar situaciones de manera realista,

Gerçekçi bir şekilde değerlendirme,

El sociólogo tiene el hábito de rascarse la espalda.

Sosyoloğun sırtını kaşıma alışkanlığı var.

Ella tiene el hábito de toser antes de hablar.

Onun konuşmadan önce öksürme alışkanlığı var.

Él obtuvo el hábito de fumar en su juventud.

O sigara içmeye gençliğinde alıştı.

Llevar un diario de vida es un buen hábito.

Bir günlük tutmak iyi bir alışkanlıktır.

Fue de inculcarles el hábito de pensar y de aprender

düşünce ve öğrenme alışkanlıklarını aşılamak,

Deberías tratar de hacerte el hábito de usar tus diccionarios.

Sözlüklerini kullanma alışkanlığı oluşturmaya gayret etmelisin.

Muchos peruanos tienen el hábito de mascar hojas de coca.

Birçok Perulunun koka yapraklarını çiğneme adeti vardır.

Tengo el hábito de tomarme una ducha en las mañanas.

Sabahları duş alma alışkanlığım var.

Es un buen hábito buscar palabras nuevas en un diccionario.

Yeni kelimeleri sözlükte aramak iyi bir alışkanlıktır.

Mal hábito; ¿No era un cigarrillo y alcohol de la calle?

kötü alışkanlık; sokaktan edineceği sigara ve alkol değil miydi?

Una vez que adquieras un mal hábito, no puedes dejarlo fácilmente.

- Kötü alışkanlığa bir bulaşırsan, ondan kolayca kurtulamazsın.
- Bir kere kötü bir alışkanlık sahibi olunca ondan kurtulmak kolay olmaz.
- Kötü bir alışkanlık edindin mi kolay kolay ondan kurtulamazsın.

Es difícil deshacerse de un mal hábito, cuando éste ya ha arraigado.

Bir kez oluşturulan kötü bir alışkanlıktan kurtulmak zordur.

Deberías hacerte el hábito de cepillarte los dientes después de cada comida.

Her yemekten sonra dişlerini fırçalama alışkanlığı edinmelisin.

Una vez que tienes un mal hábito, puede ser difícil salir de él.

Bir defa kötü bir alışkanlığı başlayınca, ondan kurtulmak zor olabilir.

La lectura es la clase de hábito que no se pierde una vez adquirido.

Okuma bir kez kazanıldığında asla kaybolmayan alışkanlık türüdür.

Repetir siempre una mentira no la convierte en verdad, sino que, lo que es peor, en un hábito.

Bir yalanı tekrarlamak onu doğru yapmaz, onu daha kötü olan bir alışkanlık yapar.

- El Señor Smith tiene el hábito de salir a caminar todas las mañanas.
- El Señor Smith tiene la costumbre de hacer una caminata todos los días en la mañana.

Bay Smith her sabah yürümeyi bir kural olarak benimsiyor.