Translation of "Entrada" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Entrada" in a sentence and their turkish translations:

- Entrada gratis.
- La entrada es gratuita.

Giriş ücretsiz.

Entrada libre.

- Giriş ücretsiz.
- Ücretsiz giriş.

Entrada gratis.

Bedava.

- La entrada es gratis.
- La entrada es gratuita.
- La entrada es libre.

Giriş ücretsizdir.

¿Quieres una entrada?

Bir bilet istiyor musun?

Perdí mi entrada.

Biletimi kaybettim.

Tienes una entrada.

Senin bir giriş biletin var.

Necesitas una entrada.

Senin bir giriş biletine ihtiyacın var.

¿Dónde está la entrada?

- Giriş nerededir?
- Giriş nerede?

La entrada es libre.

Giriş ücretsiz.

Conseguí la entrada gratis.

Bileti ücretsiz aldım.

¿Cuánto cuesta la entrada?

- Giriş ücreti ne kadar?
- İçeri girmenin ücreti ne kadar?

La entrada será gratis.

Giriş ücretsiz olacak.

- ¿Dónde está la entrada?
- ¿Dónde queda la entrada?
- ¿Dónde queda el ingreso?

Giriş nerededir?

La entrada para el concierto cuesta más que la entrada de cine.

Konser bileti, sinema biletinden daha pahalıdır.

No dejes desprotegida la entrada.

Girişi korunmasız bırakmayın.

Esta entrada es de papel.

Bu bilet kağıttan.

Nos vemos en la entrada.

Seninle lobide buluşacağım.

Los manifestantes bloquearon la entrada.

Protestocular girişe barikat kurdular.

Cada espectador compra una entrada.

Her seyirci bilet satın alır.

Alguien está vigilando la entrada.

Birisi girişi koruyor.

¿Dónde compró ella la entrada?

Bileti nereden satın aldı?

Él estaba parado en la entrada.

O, kapıda duruyordu.

¿Cuánto cuesta el billete de entrada?

Bir giriş bileti ne kadar?

¿Cuándo compraste la entrada del concierto?

Konser biletini ne zaman aldın?

¿Dónde está la entrada del museo?

- Müzenin girişi nerede?
- Müzenin girişi neresi?

¿Cuánto cuesta una entrada de cine?

- Bir sinema bileti kaça mal olur?
- Bir sinema bileti kaç para?

La entrada es gratuita los domingos.

Giriş pazar günleri ücretsizdir.

Hablamos hasta bien entrada la noche.

Gece geç saatlere kadar konuştuk.

Esta entrada vale para tres días.

Bu bilet üç gün boyunca geçerlidir.

- Cierra la entrada.
- Cierra la cancela.

Kapıyı kilitle.

No tenía dinero para comprar la entrada.

Bilet alacak param yoktu.

Ella vio un joven en la entrada.

O, girişte genç bir adam gördü.

Tom compró su entrada hace veinte minutos.

Tom biletini yirmi dakika önce aldı.

La entrada es gratis para los niños.

Giriş, çocuklar için ücretsizdir.

¿Cuánto cuesta una entrada para el concierto?

Konser için bir biletin fiyatı ne kadar?

Es la entrada principal de su casa.

- Bu evlerinin ana kapısı.
- Onların evinin giriş kapısı burasıdır.

La entrada al baño está muy sucia.

Tuvaletin girişi çok kirli.

¿Te compro una entrada para el concierto?

Konser için sana bir bilet satın alayım mı?

Él perdió su entrada para el cine.

O, sinema biletini kaybetti.

- Había un montón de gente a la entrada del teatro.
- Había un mogollón de gente a la entrada del teatro.
- Había mogollón de gente a la entrada del teatro.

Tiyatronun girişinde bir insan kalabalığı vardı.

No se permite la entrada durante la función.

Gösteri boyunca giriş izni yoktur.

- Él tiene una entrada.
- Él tiene un boleto.

Onun bir bileti var.

- Revisa tu carpeta de entrada.
- Comprueba tu buzón.

Gelen kutunu kontrol et.

A la entrada del invierno saldré de viaje.

Kışın başında bir geziye çıkıyorum.

Tom forzó la entrada de la abandonada choza.

Tom terk edilmiş kulübeye zorla girdi.

Después de la entrada viene el plato fuerte.

Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.

La reunión duró hasta bien entrada la noche.

Toplantı gece geç saatlere kadar sürdü.

Me costó conseguir una entrada para el concierto.

- Konser için bilet alırken zorlandım.
- Konser için bilet alırken zorluk yaşadım.

Ella lo encontró parado cerca de la entrada.

O, onu girişin yanında dururken buldu.

¿Puedo comprar una entrada para el concierto aquí?

Buradaki konser için bir bilet alabilir miyim?

Prohibida la entrada a excepción de los empleados.

Sadece çalışanlar.

- Tom quitó la nieve de la entrada para el automóvil.
- Tom limpió la nieve de la entrada al garaje.

Tom araba yolundaki karı temizledi.

Parece que hay otra entrada. Probablemente entró por allí.

Bir giriş daha varmış gibi görünüyor. Yılan içeriye muhtemelen böyle girdi.

No hay mensajes nuevos en mi bandeja de entrada.

Gelen kutumda yeni mesajlar yok.

Acabo de publicar una nueva entrada en mi blog.

- Daha yenice, kişisel internet sayfamda bir gönderi yayınladım.
- Henüz çok kısa bir süre önce bir blog gönderisi paylaştım.

- Compré un pasaje.
- Compré un boleto.
- Compré una entrada.

Ben bir bilet aldım.

Colgué mi abrigo en el armario de la entrada.

Ceketimi salondaki dolaba astım.

Te ayudaré a comprar una entrada para el concierto.

Bir konser bileti almana yardım edeceğim.

¿Dónde queda la entrada a la cueva del dragón?

Ejder mağarasına giriş nerede?

Y bloqueé un poco la entrada con algo de nieve.

Girişi de biraz  karla kapattım.

Parece que hay otra entrada. Debe haber entrado por allí.

Bir giriş daha varmış gibi görünüyor. Yılan içeriye muhtemelen böyle girdi.

Solía haber una estatua de un león en la entrada.

Kapıda bir aslan heykeli vardı.

Le costó 10 dólares conseguir la entrada para el musical.

Müzikal için bilet almak ona on dolara mal oldu.

Está prohibida la entrada a personas que consuman bebidas alcohólicas.

Alkollü içki içen İnsanların girmesine izin verilmez.

La entrada cuesta seis euros, pero los domingos es gratis.

Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

Estoy acostumbrado a quedarme despierto hasta bien entrada la noche.

Gece geç saatlere kadar uyanık kalmaya alışkınım.

En aquel lugar no se permite la entrada con zapatos.

O yerde, ayakkabılarla girmenize izin vermezler.

No tienen que comprar una entrada increíblemente cara para un concierto.

oldukça pahalı bir bilet satın almak ve bir orkestra bulmak zorunda değilsiniz.

Por supuesto, la entrada está en lo alto de las escaleras

tabi birde girişinin merdivenin en üst basamağında olması

Tengo la costumbre de quedarme despierto hasta bien entrada la noche.

Gece geç saatlere kadar uyanık kalmaya alışkınım.

- Sé que es mi billete.
- Sé que ésa es mi entrada.

Onun benim biletim olduğunu biliyorum.

- Tom pensó que sería difícil que María consiguiera una entrada para ese concierto.
- Tom pensó que a Mary le resultaría complicado conseguir entrada para ese concierto.
- Tom creía que Mary lo tendría difícil para conseguir una entrada para ese concierto.
- Tom pensaba que Mary lo tendría crudo para conseguir una entrada para aquel concierto.

Tom o konser için Mary'nin bir bilet almasının zor olacağını düşündü.

Yo no debería recibir correos de odio en mi bandeja de entrada,

Ben, gelen kutuma nefret mesajları almayı dört gözle bekliyor değilim;

Y se exhibieran sus cabezas en la imponente entrada Zuwila del Cairo.

Kahirenin heybetli Zuwila kapısında sallandırılmasını emretti.

- Enseñé mi entrada a la puerta.
- Mostré mi ticket en la puerta.

Kapıda biletimi gösterdim.

Tom se comió su entrada con el tenedor de ensaladas por error.

Tom yanlışlıkla salata çatalıyla antreyi yedi.

- ¿Cuándo sacaste el boleto del concierto?
- ¿Cuándo te dieron la entrada del concierto?

Konser biletini ne zaman aldın?

Al explotar la luz artificial, los tiburones pueden cazar hasta bien entrada la noche.

Yapay ışıktan faydalanan köpek balıkları, gece geç saatlere kadar avlanabiliyor.

El muro no era lo suficientemente alto para impedir la entrada a los perros.

Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.

Por lo tanto, sus defensas, conocidas como la puerta de entrada, deben ser especialmente fuertes.

Bu sebeple kapı savunmasının - 'gatehouse' olarak da bilinir. - özellikle güçlü olması gerekir.

Entonces la prohibición de entrada se suspendió gracias a la iniciativa de organizaciones no gubernamentales

daha sonra sivil toplum örgütlerinin girişimi sayesinde giriş yasağı askıya alındı

Tom podía haber pagado la entrada de María si hubiera sabido que no tenía suficiente dinero.

Eğer yeterli parasını olmadığını bilseydi Tom Mary'nin biletini ödeyebilirdi.

Como ya era bien entrada la noche y yo estaba muy cansado, me quedé en una posada.

Gece geç olduğu için ve çok yorgun olduğum için bir handa kaldım.

- Hemos debatido sobre este problema hasta tarde por la noche.
- Debatimos este problema hasta bien entrada la noche.

Geceye kadar sorunu tartıştık.

Puedo intentar trepar la cuerda o intentar escalar por las rocas que hay en la entrada de la cueva.

Ya buna tırmanmaya çalışacağım ya da mağaranın ağzından kaya tırmanışı yapacağım.