Translation of "Stirn" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Stirn" in a sentence and their turkish translations:

- Deine Stirn blutet.
- Ihre Stirn blutet.

Alnın kanıyor.

Sie runzelte die Stirn.

O, kaşlarını kırıştırdı.

Markku runzelte die Stirn.

Markku kaşlarını çattı.

Tom fühlte Marias Stirn.

Tom eliyle Mary'nin alnını yokladı.

Ich runzelte die Stirn.

Ben kaşlarımı çattım.

Er runzelte die Stirn.

Kaşlarını çattı.

Geweiteten Nackenvenen, eine schweißnasse Stirn,

boyun damarları şişti, alnı terledi,

- Sie hat ihn auf die Stirn geküsst.
- Sie küsste ihn auf die Stirn.

O, onu alnından öptü.

Er küsste mich auf die Stirn.

O, beni alnımdan öptü.

Tom küsste Maria auf die Stirn.

Tom Mary'nin alnından öptü.

Ich drückte meine Stirn an seine.

Alnımı onunkine bastırdım.

Tom legte seine Stirn in Falten.

Tom kaşını kaldırdı.

Ich küsste Tom auf die Stirn.

Tom'u alnından öptüm.

Ein Schweißtropfen rann ihm von der Stirn.

Alnından bir damla ter aktı.

Er küsste seine Tochter auf die Stirn.

Kızını alnından öptü.

Tom und Maria runzelten beide die Stirn.

Tom ve Mary ikisi de kaşlarını çatıyordu.

- Tom runzelte die Stirn.
- Tom blickte finster drein.

Tom kaşlarını çattı.

Er wischte sich den Schweiß von der Stirn.

- Alnından teri sildi.
- Alnındaki teri sildi.

Maria wischte sich den Schweiß von der Stirn.

Mary alnından teri sildi.

Tom wischte sich den Schweiß von der Stirn.

Tom alnındaki teri sildi.

Er runzelte die Stirn und wandte sich ab.

O, kaşlarını çattı ve sırtını döndü.

Es zeigen sich erste Falten auf Toms Stirn.

Tom alnında birkaç kırışıklık edinmeye başladı.

Maria legte Tom ein Handtuch auf die Stirn.

Mary, Tom'un alnına bir havlu koydu.

Tom legte Maria eine Wärmflasche auf die Stirn.

Tom, Mary'nin alnına bir sıcak su torbası koydu.

Tom legte Maria ein feuchtes Handtuch auf die Stirn.

Tom, Mary'nin alnına ıslak bir havlu koydu.

Deine Stirn ist sehr warm; ich denke, dass du Fieber hast.

Senin alnın oldukça sıcak. Sanırım ateşin var.

Der Mann richtete die Waffe auf seine Stirn und drückte den Abzug.

Adam silahı alnına dayadı ve tetiği çekti.

Das Unternehmen wusste nicht sofort, wie die Stirn bieten auf diese Angriffe.

Şirket bu saldırıları nasıl geçiştireceğini hemen bilmedi.

Tom hielt seine Hand vor Marias Stirn, um zu sehen, ob sie Fieber habe.

Tom ateşi olup olmadığını anlamak için Mary'nin alnını elledi.

Sie küsste ihr kleines Töchterlein auf die Stirn, segnete es und starb dann bald darauf.

O küçük kızını alnından öptü, onu kutsadı ve kısa bir süre sonra öldü.

Die Polizei fand Tom auf dem Boden liegend, mit einem Schussloch mitten in der Stirn.

Polis Tom'u alınının ortasındaki bir kurşun deliğiyle yerde yatarken buldu.

Maria schlug eine Wärmflasche in ein Handtuch ein und legte dies Tom auf die Stirn.

Mary bir sıcak su şişesini bir havluyla sardı ve onu Tom'un alnına yerleştirdi.

„Ich triefe. Mir läuft der Schweiß von der Stirn.“ – „Dann sieh zu, dass du unter die Dusche kommst!“

"Terden sırılsıklamım." "Öyleyse duş aldığından emin ol."

- Da hast du aber ganz schön Eier gezeigt, dem Chef so die Stirn zu bieten.
- Es war ziemlich dreist von dir, so dem Chef gegenüber aufzutreten.

Patrona o şekilde karşı çıkman bayağı büyük cesaretti.

Gleich nachdem die drei Ärzte das Zimmer verlassen hatten, kam die Fee an Pinocchios Bett, berührte ihn an der Stirn und stellte fest, dass er glühendes Fieber hatte.

Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.