Examples of using "Praktisch" in a sentence and their turkish translations:
Tom pratik.
O işe yarar.
O çok kullanışlı.
Bu neredeyse imkansız.
Bu pratik değil.
Peki bu uygulamada ne demek?
Kullanışlı olması gerekiyordu,
Neredeyse hiçbir Norveçli hayatta kalamadı.
İş neredeyse bitti.
Onlar nadiren, kırk yılda bir, birbirleriyle tartışırlar.
Ben aslında zaten bir yetişkinim.
Köpeğim neredeyse her şeyi yer.
Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.
O, nadiren, kırk yılda bir sinemaya gider.
- Uygunsuzun karşıt anlamlısı uygundur.
- Uygunsuzun zıt anlamlısı uygundur.
O, uygundu.
Bu araba geniş ve kullanışlı.
Nadiren, kırk yılda bir, şehrin dışına çıkar.
Tom kırk yılda bir geç kalır.
Ancak alacakaranlık bölgesi neredeyse araştırılmıyor.
Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.
Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.
Kutsal Smolensk şehri neredeyse yerlebir edilmiş.
Plan hemen hemen tüm katılımcılar tarafından desteklendi.
Sekiz yaşında bir araba neredeyse değersizdir.
Babam nadiren, kırk yılda bir, Pazar günleri dışarı çıkar.
Mahallemizdeki her ev neredeyse aynıdır.
Nadiren, kırk yılda bir, gece geç saatlere kadar telefonda konuşurum.
ve yine de, hala bunun düz olduğunu söylemek imkansız.
Bizim evimizle karşılaştırıldığında, onunki neredeyse bir saray.
Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.
Biz hemen hemen aileyiz.
O nadiren, kırk yılda bir, film seyretmeye gider.
- O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.
- Karanlıktan sonra nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
Hemen hemen bardaki her adam Mary'ye bakıyordu.
Kitapları neredeyse işe yaramaz.
- Biz tam erkek kardeşler gibiyiz.
- Biz neredeyse erkek kardeşler gibiyiz.
Nadiren, belki de hiç, bir saatten fazla beklemek zorunda kalmayacaksınız.
Güneş enerjisi, bol, temiz, düşük maliyetli ve yenilenebilirdir.
Nadiren, kırk yılda bir, bir kitap okur.
O, neredeyse öldü.
Nadiren, kırk yılda bir, Fransızca konuşurlar.
Cebinde küçük bir el fenerine sahip olman yararlı olabilir.
Neredeyse dünyanın her yerinde anadili İngilizce olan biriyle İngilizce çalışmak mümkündür.
Çok nadir, kırk yılda bir, kiliseye gider.
Nadiren, kırk yılda bir, güler.
- Gözlüğüm olmadan neredeyse hiç doğru dürüst göremiyorum.
- Gözlüğüm olmadan güçlükle görebiliyorum.
Tom nadiren, belki de hiç, güler.
Nadiren, kırk yılda bir, kendi başına sinemaya gider.
Randevularına nadiren, kırk yılda bir, geç kalır.
Nadiren, kırk yılda bir, on birden önce yatmaya gider.
Erkek kardeşim nadiren, kırk yılda bir, kiliseye gider.
O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
- O, nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.
- Nadiren, kırk yılda bir, sinemaya gider.
Tom şimdiye kadar nadiren konuştu.
Yüksek tavanlı ve büyük odaları olan bir bina onun yerini alan renksiz ofis bloklarından daha az pratik olabilir, ama genellikle çevresi ile iyi uyum sağlar.
Yaşıyor olma ihtimali yok denecek kadar az.