Translation of "Kaum" in Turkish

0.019 sec.

Examples of using "Kaum" in a sentence and their turkish translations:

- Tom sprach kaum.
- Tom hat kaum gesprochen.

Tom neredeyse hiç konuşmadı.

- Er sprach kaum.
- Er hat kaum gesprochen.

- O, zar zor konuşabildi.
- O, güçbela konuşabildi.

- Ich kenne dich kaum.
- Ich kenne euch kaum.
- Ich kenne Sie kaum.

Seni güçlükle tanıyorum.

- Ich kann kaum laufen.
- Ich kann kaum gehen.

- Güçlükle yürüyebiliyorum.
- Hemen hemen hiç yürüyemiyorum.

- Tom hat kaum gegessen.
- Tom aß kaum etwas.

Tom zar zor yedi.

- Ich kann dich kaum verstehen.
- Ich kann Sie kaum verstehen.
- Ich höre dich kaum.
- Ich kann Sie kaum hören.
- Ich kann euch kaum hören.

Siz güçlükle duyabiliyorum.

Monika lernt kaum.

Monica çok ders çalışmaz.

Ich glaube kaum.

Pek sanmıyorum.

Ich telefoniere kaum.

- Nadiren telefon ederim.
- Sık sık telefon edemem.

Er arbeitet kaum.

O, neredeyse hiç çalışmaz.

Tom lernt kaum.

Tom çok çalışmaz.

Tom lächelte kaum.

Tom neredeyse hiç gülümsemedi.

- Du hast kaum etwas gegessen.
- Ihr habt kaum etwas gegessen.
- Sie haben kaum etwas gegessen.

Neredeyse hiçbir şey yemedin.

- Wir sehen dich kaum noch.
- Wir sehen euch kaum noch.
- Wir sehen Sie kaum noch.

Biz artık neredeyse seni görmüyoruz.

- Ich konnte es kaum sehen.
- Ich konnte ihn kaum sehen.
- Ich konnte sie kaum sehen.

Onu zorlukla görebildim.

- Ich sehe dich kaum noch.
- Ich sehe euch kaum noch.
- Ich sehe Sie kaum noch.

Artık seni neredeyse hiç görmüyorum.

- Ich kann es kaum glauben.
- Das kann ich kaum glauben.

Ben ona neredeyse hiç inanamıyorum.

- Es ist kaum zu glauben.
- Es ist kaum zu fassen!

İnanması zor.

- Ich kann dich kaum verstehen.
- Ich kann Sie kaum verstehen.

Seni neredeyse anlayamıyorum.

- Ich kann es kaum ertragen.
- Ich kann es kaum aushalten.

Buna zorlukla katlanabiliyorum.

- Tom redet kaum mit Maria.
- Tom spricht kaum mit Maria.

Tom Mary ile neredeyse hiç konuşmaz.

- Tom macht das kaum mehr.
- Tom macht das kaum noch.

Tom artık bunu neredeyse hiç yapmıyor.

Wir kennen sie kaum.

Ne olduklarını bile tam bilmiyoruz.

Kaum sind sie geschlüpft,

Ortaya çıktıkları andan itibaren...

Du arbeitest kaum, oder?

Neredeyse hiç çalışmıyorsun, değil mi?

Er kann kaum lesen.

O güçlükle okuyabiliyor.

Sie kann kaum sprechen.

O, güçlükle konuşabiliyor.

Sie spricht kaum Japanisch.

O, neredeyse Japoncayı hiç konuşamıyor.

Ich kann kaum schwimmen.

Ben hemen hemen hiç yüzemem.

Ich kann kaum atmen.

Güçlükle nefes alabiliyorum.

Tom kann kaum laufen.

- Tom neredeyse yürüyemiyor.
- Tom zorlukla yürüyebiliyor.

Ich kann kaum aufstehen.

Güçlükle ayağa kalkabilirim.

Ich kann kaum laufen.

Güçlükle yürüyebiliyorum.

Ich kenne dich kaum.

Seni neredeyse hiç tanımıyorum.

Ich kannte Tom kaum.

Tom'u güçlükle tanıdım.

Tom spricht kaum Französisch.

Tom zar zor Fransızca konuşur.

Ich kenne ihn kaum.

- Onu neredeyse tanımıyorum.
- Onu çok az tanıyorum.

Ich kenne sie kaum.

Onu çok az tanıyorum.

Wir kennen uns kaum.

Birbirimizi neredeyse tanımıyoruz.

Tom aß kaum etwas.

Tom zar zor bir şey yedi.

Sie spricht kaum Englisch.

O zar zor İngilizce konuşur.

Du machst kaum Fehler.

Sen neredeyse hiç hata yapmazsın.

Er kann kaum sprechen.

O neredeyse konuşamıyor.

Ich konnte kaum schlafen.

Zar zor uyuyabildim.

Sie hat kaum Physikkenntnisse.

Onun biraz fizik bilgisi var.

Wir haben kaum geredet.

Zar zor konuştuk.

Er kann kaum laufen.

O, zorlukla yürüyebiliyor.

Ich kenne Tom kaum.

Tom'u neredeyse tanımıyorum.

Tom konnte kaum sprechen.

Tom zorlukla konuşabilir.

Tom kann kaum atmen.

Tom zorlukla nefes alabiliyor.

Ich konnte kaum sprechen.

Zar zor konuşabildim.

Er konnte kaum sprechen.

O, zorlukla konuşabilirdi.

Es gibt kaum Hoffnung.

Pek az umut var.

Tom konnte kaum gehen.

Tom güçlükle yürüyebiliyordu.

Tom arbeitet kaum noch.

Tom artık neredeyse hiç çalışmıyor.

Tom kann kaum lesen.

Tom zar zor okuyabiliyor.

Er spricht kaum Englisch.

O zar zor İngilizce konuşur.

Du lachst kaum einmal.

Sen neredeyse hiç gülmezsin.

Ich spreche kaum Französisch.

Neredeyse hiç Fransızca konuşmuyorum.

Tom hat kaum geschlafen.

Tom fazla uyumadı.

- Die Narben sind kaum sichtbar.
- Die Narben sind kaum zu sehen.

İzler zar zor görülebilir.

- Tom hat kaum ein Wort gesagt.
- Tom sprach kaum ein Wort.

Tom neredeyse tek kelime söylemedi.

- Du hast dein Essen kaum angerührt.
- Ihr habt kaum euer Essen angerührt.
- Sie haben kaum Ihr Essen angerührt.

Neredeyse yemeğine hiç dokunmadın.

- In dem Eimer ist kaum Wasser.
- Es ist kaum Wasser im Eimer.

Kovada neredeyse hiç su yoktu.

- Ich konnte kaum stehen.
- Ich konnte mich kaum auf den Beinen halten.

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

- Es kommt mich kaum jemand besuchen.
- Kaum einer kommt mich je besuchen.

Neredeyse hiç kimse beni ziyaret etmeye gelmiyor.

- Tom redet kaum noch mit uns.
- Tom spricht kaum noch mit uns.

- Tom artık bizimle neredeyse hiç konuşmuyor.
- Tom bizimle artık neredeyse hiç konuşmuyor.

Diesem Überwachungssystem entgeht kaum etwas.

Tarantulanın gözetleme düzeneğinden pek bir şey kaçmaz.

Menschliche Augen können kaum sehen.

Bizim gözlerimiz görmekte zorluk çeker.

Die Elefanten sehen kaum etwas.

Filler zar zor görebiliyor.

Er weiß kaum etwas darüber.

Onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor.

Sie konnten kaum etwas sehen.

Onlar güçlükle görebiliyordu.

Ich konnte ihn kaum hören.

- Neredeyse onu duyamıyordum.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.

Tom erkannte Maria kaum wieder.

Tom güçlükle Mary'yi tanıdı.

Ich habe gerade kaum Geld.

Şimdi neredeyse hiç param yok.

Ich habe kaum englische Bücher.

Neredeyse hiç İngilizce kitabım yok.

Ich kann Sie kaum hören.

Seni güçlükle duyabiliyorum.

Ich kann es kaum erwarten.

- Sabırsızlanıyorum.
- Bekleyemem.

Ich hatte kaum eine Wahl.

Çok az tercih hakkım vardı.

Wir kennen uns doch kaum.

Birbirimizi çok az tanıyoruz.

Kaum einer ist heutzutage glücklich.

Bugün neredeyse kimsenin yüzü gülmüyor.

Es war kaum zu glauben.

İnanması zordu.

Das ist kaum ein Geheimnis.

Bu pek sır sayılmaz.

Tom sagte kaum ein Wort.

Tom neredeyse tek kelime söylemedi.

Tom konnte es kaum glauben.

Tom buna güçlükle inanabildi.

Er sagte kaum ein Wort.

O zar zor bir kelime söyledi.

Ich sehe Tom kaum noch.

Tom'u artık neredeyse hiç görmüyorum.

Kaum jemand liest mein Netztagebuch.

Neredeyse hiç kimse benim web sayfamı okumaz.

Er schreibt seinem Vater kaum.

O, nadiren babasına yazar.

Wir sprechen kaum noch miteinander.

Artık neredeyse hiç konuşmuyoruz.