Translation of "Parlent" in Turkish

0.020 sec.

Examples of using "Parlent" in a sentence and their turkish translations:

- Ils parlent.
- Elles parlent.

Onlar sohbet ediyorlar.

- Vous parlez.
- Ils parlent.
- Elles parlent.

- Siz konuşuyorsunuz.
- Siz konuşursunuz.

- Ils parlent de nous.
- Elles parlent de nous.

Onlar bizim hakkımızda konuşuyorlar.

- Ils parlent très vite.
- Elles parlent très vite.

Onlar çok hızlı konuşuyorlar.

- Ils parlent en français.
- Elles parlent en français.

Fransızca konuşuyorlar.

- Ils parlent couramment allemand.
- Elles parlent couramment allemand.

Onlar akıcı bir şekilde Almanca konuşurlar.

- Ils parlent tous français.
- Elles parlent toutes français.

Onların hepsi Fransızca konuşuyor.

Maintenant ils parlent

şimdi güya anlatıyorlar ya

Alors ils parlent

yani konuşuyorlar

Elles parlent espagnol.

Onlar İspanyolca konuşurlar.

Les enfants parlent.

Çocuklar konuşuyorlar.

Les gens parlent.

İnsanlar konuşuyor.

- Ils ne parlent pas anglais.
- Elles ne parlent pas anglais.

- Onlar İngilizce konuşmuyor.
- Onlar İngilizce konuşmaz.

Ils parlent de musique.

Onlar müzik hakkında konuşuyorlar.

Ils n'en parlent pas.

Onlar bu konuda konuşmadılar.

Ils parlent au policier.

Onlar polis memuru ile konuşuyorlar.

- Vos parents parlent-ils le français ?
- Tes parents parlent-ils français ?

Ebeveynlerin Fransızca konuşur mu?

Ceux qui savent ne parlent pas ; ceux qui parlent ne savent pas.

Bilen konuşmaz, konuşan bilmez.

- Ils ne parlent pas du tout.
- Elles ne parlent pas du tout.

Onlar hiç konuşmaz.

Ils parlent espagnol en Colombie.

Kolombiya'da İspanyolca konuşuyorlar.

Les Martiens parlent-ils anglais ?

Marslılar İngilizce konuşurlar mı?

Mes deux parents parlent français.

Ebeveynlerimin her ikisi de Fransızca konuşabilir.

Beaucoup d'étrangers parlent bien japonais.

Birçok yabancı iyi Japonca konuşur.

Ces dames parlent-elles français ?

Bu bayanlar Fransızca konuşuyor mu?

Elles parlent tout le temps.

Onlar her zaman konuşur.

Les Finlandais parlent le finnois.

Finlandiyalılar Fince konuşur.

Elles parlent dans la cuisine.

Onlar mutfakta konuşuyorlar.

Les femmes parlent sans cesse.

Kadınlar durmaksızın konuşur.

Les chiffres parlent d'eux-mêmes.

- Rakamlar ortada.
- Rakamlar her şeyi anlatıyor.

- Connais-tu des médecins qui parlent japonais ?
- Connaissez-vous des médecins qui parlent japonais ?

Japonca konuşan bir doktor tanıyor musun?

- Certains de mes amis parlent bien anglais.
- J’ai quelques amis qui parlent bien anglais.

Arkadaşlarımdan bazıları İngilizceyi iyi konuşabilir.

Quelles langues parlent-ils en Corée ?

Kore'de hangi diller konuşulur.

Mes parents ne parlent pas l'anglais.

- Anne babam İngilizce konuşmuyor.
- Anne babam İngilizce bilmiyor.

N'interromps pas quand les autres parlent.

Diğerleri konuşurken sözünü kesme.

La plupart des Allemands parlent anglais.

Almanların çoğu İngilizce konuşabilirler.

Mes enfants ne parlent pas français.

Çocuklarım Fransızca konuşmaz.

Les couleurs parlent toutes les langues.

Renkler tüm dilleri konuşuyor.

Ils ne parlent pas de ça.

Bunun hakkında konuşmuyorlar.

Ils parlent toujours des mêmes choses.

Onlar her zaman aynı şeyler hakkında konuşurlar.

Quand ces gens parlent, vous pouvez dire

o insanlar konuştuğunda şunu diyebilin

Les gens parlent pour ne rien dire.

İnsanlar söyleyecek bir şeyi olmadan konuşurlar.

Beaucoup de gens parlent une seule langue.

- Birçok insan sadece bir dil konuşuyor.
- Birçok insan yalnızca bir dil konuşuyor.

Les Roumains de Transylvanie parlent très lentement.

Transilvanyalı Romenler çok yavaş konuşurlar.

J’ai quelques amis qui parlent bien anglais.

İngilizceyi iyi konuşan birkaç arkadaşım var.

Avez-vous des employés qui parlent français ?

Hiç Fransızca konuşan personeliniz var mı?

J'ai quelques amis qui parlent bien français.

Fransızcayı iyi konuşabilen birkaç arkadaşım var.

Je suis sûr qu'ils parlent de nous.

Bizim hakkımızda konuştuklarından eminim.

Tom et Mary ne se parlent plus.

Tom ve Mary artık konuşmuyor.

Certains de mes amis parlent bien anglais.

- Arkadaşlarımdan bazıları İngilizceyi iyi konuşabilir.
- Bazı arkadaşlarım iyi İngilizce konuşurlar.

Les gens aux États-Unis parlent anglais.

Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.

Quel pourcentage des gens parlent trois langues ?

İnsanların yüzde kaçı üç dil konuşur?

Tom et Marie se parlent en anglais.

Tom ve Mary birbirleriyle İngilizce konuşuyorlar.

- Ils parlent rarement, voire jamais, en français.
- Ils parlent rarement français, si tant est qu'ils le fassent.

Nadiren, kırk yılda bir, Fransızca konuşurlar.

J'ai de nombreux amis qui parlent couramment mais qui ne parlent toujours pas comme des locuteurs natifs.

Akıcı olarak konuşan çok arkadaşım var fakat hâlâ yerliler gibi ses çıkaramıyorlar.

S'ils parlent de la perte d'un être cher,

Aileden birini kaybetmekten konuşuyorlarsa

Certaines personnes parlent couramment la langue de l'équité

Ama bazı insanlar eşitlik hakkında çok iyi konuşabiliyorken

Et parlent des autres dans une catégorie dédaigneuse.

ve başkaları hakkında hor gören şekillerde konuşuyoruz.

Les jeunes Français parlent-ils aussi de politique ?

Genç Fransızlar da politikadan bahsediyor mu?

Je déteste les gens qui parlent comme ça.

O biçimde konuşan insanlardan nefret ederim.

Peu de gens parlent parfaitement une langue étrangère.

Çok az sayıda insan bir yabancı dili mükemmel şekilde konuşabilir.

Tom et Mary parlent tous les deux français.

- Hem Tom hem Mary Fransızca konuşabilir.
- Hem Tom hem de Mary, Fransızca konuşabilirler.

Les hommes parlent des femmes tout le temps.

Erkekler her zaman kadınlar hakkında konuşur.

Tom et Marie parlent généralement français entre eux.

Tom ve Mary birbirleriyle genellikle Fransızca konuşurlar.

Depuis, les médias du monde entier parlent de nous,

Ve o günden bugüne, dünya genelinde televizyon,

Les gens parlent à nouveau de leurs relations d'intérêt

insanların yine çıkar ilişkilerini bunları anlattı

Les Anglais parlent rarement aux étrangers dans le train.

İngilizler trende nadiren yabancılarla konuşurlar.

Les gens incompétents sont ceux qui parlent le plus.

Beceriksiz insanlar en çok konuşan kişilerdir.

La plupart des Suisses parlent deux ou trois langues.

Çoğu İsviçre vatandaşı iki ya da üç dil konuşur.

- Ils parlent de ce qu'ils vont chanter.
- Ils discutent de ce qu'ils vont chanter.
- Elles parlent de ce qu'elles vont chanter.

Hangi şarkıyı söyleyecekleri hakkında konuşuyorlar.

Ils me parlent de leurs espoirs et de leurs rêves.

Bana umut ve hayallerinden bahsediyorlar.

Normalement ce sont les gens qui parlent, pas les machines.

Genelde konuşanlar insandır makineler değildir.

Toutes les personnes que je connais parlent en bien d'elle.

Tanıdığım herkes ondan iyi şekilde bahseder.

Les deux Français parlent français et mangent du pain français.

İki Fransız Fransızca konuşur ve Fransız ekmeği yer.

Ils parlent autour d'une tasse de café, à la cafétéria.

Kafeteryada bir fincan kahve içerken sohbet ediyorlar.

Les gens qui parlent tout le temps d'eux-mêmes m'ennuient.

Kendileri hakkında konuşan insanlar beni her zaman sıkar.

Tom et Mary ne parlent pas français à la maison.

Tom ve Mary evde Fransızca konuşmazlar.

- Parlez à propos des autres comme vous voudriez qu'ils parlent de vous !
- Parle à propos des autres comme tu voudrais qu'ils parlent de toi !

Onların senin hakkında konuşmalarını isterken başkalarının hakkında konuş!

- À qui parlent-ils ?
- À qui parlent-elles ?
- À qui sont-ils en train de parler ?
- À qui sont-elles en train de parler ?

Onlar kimle konuşuyor?

Les gens parlent en même temps que moi à maintes reprises.

ve tekrar tekrar konuşmaya başladılar.

Même les Japonais peuvent faire des fautes quand ils parlent japonais.

Japonlar bile Japonca konuşurken hata yapabilirler.

- Les morts ne racontent pas d'histoires.
- Les morts ne parlent pas.

Ölü insanlar konuşamazlar.

Les personnes sourd-muettes parlent en utilisant la langue des signes.

Sağır-dilsiz insanlar işaret dili kullanarak konuşurlar.

- Quelle langue parle-t-on en Amérique ?
- Que parlent-ils en Amérique ?

Amerika'da hangi dil konuşulur?

- Ils ne parlent pas français ici.
- Le français n'est pas parlé ici.

Onlar burada Fransızca konuşmazlar.

- Quelles langues parle-t-on en Corée ?
- Quelles langues parlent-ils en Corée ?

- Kore'de hangi diller konuşuluyor?
- Kore'de hangi dilleri konuşurlar?

Elle ne parle pas un mot d'italien, mais ses enfants le parlent couramment.

O, tek kelime İtalyanca konuşmaz ama çocukları akıcı bir şekilde konuşurlar.

On ne dirait pas que Tom et Mary se parlent tant que ça.

Tom ve Mary birbirleriyle gerçekten o kadar çok konuşuyor gibi görünmüyorlar.

Dans l'état de Louisiane aux Etats-Unis beaucoup de gens parlent encore français.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Louisiana eyaletinde birçok insan hala Fransızca konuşur.

Elle commence par la façon dont les juges parlent aux gens présents en cour.

Mahkemeye katılanlarla hakimin konuşma şekli ile başlar.

- Ils parlent français et anglais au Canada.
- On parle français et anglais au Canada.

Onlar Kanada'da İngilizce ve Fransızca konuşurlar.