Translation of "Larmes" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Larmes" in a sentence and their turkish translations:

- Essuie tes larmes.
- Essuyez vos larmes.

Gözyaşlarınızı silin.

Séchez vos larmes !

Göz yaşlarınızı kurulayın.

- Elle sécha ses larmes.
- Elle a séché ses larmes.

O gözyaşlarını kuruladı.

- Il éclata en larmes.
- Il a fondu en larmes.

O gözyaşlarına boğuldu.

- Cela m'a ému aux larmes.
- Cela m'a émue aux larmes.

- Bu beni çok duygulandırdı.
- Bu beni göz yaşlarına boğdu.

Elle essuya ses larmes.

O, gözyaşlarını sildi.

Il éclata en larmes.

O ağlamaya başladı.

Il rit jusqu'aux larmes.

O, gözyaşları gözlerine doluncaya kadar güldü.

Elle répondit en larmes.

O, gözyaşları içinde yanıtladı.

- Ses yeux se remplirent de larmes.
- Ses yeux s'emplirent de larmes.
- Ses yeux se sont emplis de larmes.

Gözleri doldu.

- Elle essaya de cacher ses larmes.
- Elle essaya de dissimuler ses larmes.
- Elle a essayé de dissimuler ses larmes.
- Elle a essayé de cacher ses larmes.

Gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.

- Il ne put retenir ses larmes.
- Il ne pourrait retenir ses larmes.
- Il n'a pas pu retenir ses larmes.

O, gözyaşlarını tutamadı.

- Ses yeux étaient remplis de larmes.
- Ses yeux étaient emplis de larmes.

Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.

- Des larmes dévalaient de ses joues.
- Des larmes ruisselaient sur ses joues.

Gözyaşları yanaklarından aşağı aktı.

- Je fus ému aux larmes par l'histoire.
- J'ai été ému aux larmes par l'histoire.
- Je fus émue aux larmes par l'histoire.
- J'ai été émue aux larmes par l'histoire.

Bu hikaye tarafından gözyaşlarına boğuldum.

- Il ne put retenir ses larmes.
- Il ne pourrait retenir ses larmes.
- Il n'a pas pu retenir ses larmes.
- Elle ne put retenir ses larmes.
- Elle ne pourrait retenir ses larmes.
- Elle n'a pas pu retenir ses larmes.
- Elle ne pouvait s'empêcher de pleurer.

O gözyaşlarını tutamadı.

Mais au-delà des larmes,

Ama gözyaşlarımın ötesinde

Nous étions émus aux larmes.

Biz gözyaşlarına boğulduk.

Elle versa des larmes amères.

O acı gözyaşları döktü.

Ce sont les dernières larmes.

Bunlar son gözyaşlarıdır.

J'étais au bord des larmes.

Ağlamama ramak kalmıştı.

Ses yeux s'emplissent de larmes.

Gözleri yaşla doldu.

Ma mère était en larmes.

Annem gözyaşları içindeydi.

Mes yeux sont en larmes.

Gözlerim sulanıyor.

- Il ne put retenir ses larmes.
- Il n'a pas pu retenir ses larmes.

O, gözyaşlarını tutamadı.

- J'ai pleuré toutes les larmes de mon corps.
- J'ai pleuré à chaudes larmes.

Hüngür hüngür ağladım.

- Il ne put retenir ses larmes.
- Elle n'a pas pu retenir ses larmes.

O gözyaşlarını tutamadı.

- Je vis des larmes dans ses yeux.
- J'ai vu des larmes dans ses yeux.

Onun gözlerinin içinde gözyaşları gördüm.

- Sèche tes larmes.
- Essuie tes yeux.

Gözlerinizi kurulayın.

Il essaya de retenir ses larmes.

O, gözyaşlarını gizlemeye çalıştı.

Des larmes coulaient sur ses joues.

Göz yaşları onun yanaklarından aşağı yuvarlandı.

Des larmes jaillirent de ses yeux.

Gözlerinden yaş fışkırdı.

Ses yeux se remplirent de larmes.

Gözlerini gözyaşları doldurdu.

Elle était au bord des larmes.

O ağlamak üzereydi.

Ses yeux étaient remplis de larmes.

Onun gözleri gözyaşlarıyla doluydu.

Les larmes du passé fécondent l'avenir.

Geçmişin gözyaşları geleceği verimli kılar.

Son discours m'a ému jusqu'aux larmes.

Onun konuşmasıyla gözyaşlarına boğuldum.

Le rire profond amène les larmes.

Derin kahkaha gözyaşları getirir.

Ses yeux étaient noyés de larmes.

- Gözleri gözyaşları doluydu.
- Onun gözleri gözyaşları doluydu.

La fille s'efforçait de retenir ses larmes.

Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.

Deux larmes ont coulé sur ses joues.

İki damla gözyaşı onun yanaklarından aşağıya düştü.

Elle a pleuré jusqu'à manquer de larmes.

Göz pınarları kuruyana kadar ağladı.

Je vois des larmes dans tes yeux.

Senin gözlerindeki gözyaşlarını görüyorum.

Carole n'a pas pu retenir ses larmes.

Carol gözyaşlarını tutamadı.

Je veux que tu sèches mes larmes.

Gözyaşlarımı kurutmanı istiyorum.

Elle s'enfuit, les yeux pleins de larmes.

- O gözyaşı dolu gözlerle kaçtı.
- Yaşlı gözlerle kaçıp gitti.

Je n'ai pas pu contrôler mes larmes.

Gözyaşlarıma engel olamadım.

Les larmes sont les armes d'un enfant.

Gözyaşları bir çocuğun silahıdır.

Elle avait des larmes dans les yeux.

Onun gözlerinde yaşlar vardı.

Des larmes coulèrent sur les joues d'Alice.

Gözyaşları Alice'in yanaklarından aşağı aktı.

Les femmes sont facilement émues jusqu'aux larmes.

- Kadınların gözleri kolayca dolar.
- Kadınlar kolayca duygulanırlar.

- La bonne nouvelle lui tira des larmes des yeux.
- La bonne nouvelle lui fit monter les larmes aux yeux.
- Les bonnes nouvelles lui firent monter les larmes aux yeux.

İyi haber, onun gözlerine gözyaşı getirdi.

J'ai senti les larmes couler sur mon visage

yüzümden gözyaşlarımın aktığını hissettim.

Je l'ai trouvée en larmes dans sa chambre.

Onu odasında gözyaşları içinde buldum.

Ce spectacle pitoyable nous a émus jusqu'aux larmes.

Acı manzara bizi gözyaşlarına boğdu.

Des larmes de joie coulaient sur leurs joues.

Sevinç gözyaşları onların yanaklarından aktı.

Pleure : les larmes sont les pétales du cœur.

Ağla: gözyaşları kalbin yapraklarıdır.

Aussitôt qu'elle le rencontra, elle fondit en larmes.

O, onunla karşılaşır karşılaşmaz göz yaşlarına boğuldu.

Des larmes de bonheur ruisselaient sur ses joues.

Mutluluk gözyaşları onun yanaklarından aşağıya doğru aktı.

J'ai senti les larmes me monter aux yeux.

Gözlerimin dolduğunu hissettim.

Ces mots lui mirent les larmes aux yeux.

Bu sözler onun gözlerinden yaş getirdi.

Elle a été émue aux larmes par l'histoire.

O, hikaye yüzünden gözyaşlarına boğuldu.

Cette musique m'a tiré les larmes des yeux.

Müzik beni ağlattı.

Les yeux de Tom étaient remplis de larmes.

Tom'un gözleri gözyaşlarıyla doluydu.

Elle a fondu en larmes en entendant la nouvelle.

Haberleri dinlerken gözyaşlarına boğuldu.

Les yeux de la fille étaient remplis de larmes.

Kızın gözleri gözyaşlarıyla doluydu.

Maman me regarda avec des larmes dans les yeux.

Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.

Elle s'assit là silencieusement avec des larmes aux yeux.

- Gözleri yaşlı sessizce oraya oturdu.
- Gözlerinde yaşlarla sessizce orada oturdu.

Elle effaça les larmes du garçon de ses baisers.

O, çocuğun gözyaşlarını öperek geçirdi.

Sans musique, le monde est une vallée de larmes.

Müziksiz dünya, gözyaşı vadisidir.

Elle fondit en larmes quand elle entendit les nouvelles.

Haberleri duyduğunda gözlerinde yaşlar birikti.

Les larmes ont coulé le long de mes joues.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu.

Elle raconta l'histoire avec des larmes dans les yeux.

Gözerinde yaşlarla hikayeyi anlattı.

Les larmes d'un inconnu ne sont que de l'eau.

Yabancıların gözyaşları sadece sudur.

Elle me regarda avec des larmes coulant de ses joues.

Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.

Les larmes lui vinrent aux yeux en entendant les nouvelles.

O haberi duyduğunda gözyaşlarına boğuldu.

Elle a versé des larmes de crocodile lorsqu'il est parti.

O ayrıldığında timsah gözyaşlarıyla ağladı.

Leur ont donné leur sang, leur sueur et leurs larmes.

onlarla kan, ter ve göz yaşları içinde çalıştılar.

Après avoir entendu la triste nouvelle, elle s'effondra en larmes.

Üzücü haberi duyduktan sonra, o, gözyaşları içinde yıkıldı.

Quelques étudiants la regardèrent avec des larmes dans les yeux.

Bazı öğrenciler gözlerindeki göz yaşlarıyla ona baktı.

Elle détourna son visage afin qu'il ne voie pas ses larmes.

O onun göz yaşlarını görmesin diye yüzünü geri çevirdi.

Elle avait des larmes qui tombaient le long de ses joues.

Onun yanaklarından dökülen gözyaşları vardı.

Elle détourna la tête de peur qu'il puisse voir ses larmes.

- Onu ağlarken görmesin diye kafasını çevirdi.
- Kendisini ağlarken görmemesi için başını çevirdi.

- La fillette avait tant pleuré que son visage était baigné de larmes.
- La petite fille a tellement pleuré que son visage était inondé de larmes.

Küçük kız o kadar çok ağladı ki, yüzü gözyaşları ile örtüldü.

Les larmes me sont montées aux yeux quand je hachais des ognons.

- Soğanları doğradığım zaman gözlerimden yaş geliyordu.
- Soğanları doğrarken gözüm yaşardı.

Cette chanson est si émouvante que j’en ai les larmes aux yeux.

- Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
- Bu şarkı o kadar dokunaklı ki gözlerimi yaşarttı.

Éthel versait des larmes ; le jeune homme se précipita à ses pieds.

Ethel ağlıyordu; Genç adam kendini onun ayaklarına attı.

Il lut la lettre, les larmes lui coulant le long des joues.

O, yanaklarından aşağıya doğru akan gözyaşlarıyla mektubu okudu.

Quand as-tu, pour la dernière fois, essuyé les larmes de quelqu'un ?

En son ne zaman birisinin gözyaşlarını sildin?

Je n'ai pas pu retenir mes larmes quand nous nous sommes quittés.

Ayrılırken gözyaşlarımı tutamadım.

- Elle éclata en sanglots.
- Elle a éclaté en sanglots.
- Elle éclata en larmes.
- Elle éclata en pleurs.
- Elle a éclaté en pleurs.
- Elle a éclaté en larmes.

O gözyaşlarına boğuldu.

- Elle raconta son histoire en pleurs.
- Elle a raconté son histoire en larmes.

O gözyaşları içinde hikayesini anlattı.

- Elle était sur le point de pleurer.
- Elle était au bord des larmes.

O, ağlamak üzereydi.