Translation of "Humain" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Humain" in a sentence and their turkish translations:

Notre être humain.

- bizim insanımızı -

Je suis humain.

Ben insanım.

Il est humain.

O, insandır.

Malheureusement à nouveau humain

yine insan malesef

Comme un être humain

insanoğlu olarak

Sami est un humain.

Sami insandır.

Voleur de contrebandier tueur humain

insan öldüren kaçakçı soyguncu

"Je te fais confiance, humain.

"Tamam, sana güveniyorum. Sana güveniyorum insan.

Ce chien est presque humain.

Bu köpek neredeyse bir insan.

C'est un désir humain fondamental.

O temel bir insan arzusudur.

C'est un droit humain fondamental.

Bu temel bir insan hakkıdır.

Je suis un être humain.

Ben bir insanım.

Bien. Voici un vrai crâne humain.

Bu gerçek bir insan kafatası.

Se tromper est humain, pardonner, divin.

Hata yapmak insanidir, affetmek tanrısal.

Un humain est un être conscient.

Bir insan, bilinçli bir varlıktır.

Chaque être humain est un individu.

Her insan bir bireydir.

L’œil humain est comme une caméra.

İnsan gözü bir kamera gibidir.

L'être humain est violent par nature.

İnsanlar doğaları gereği serttirler.

L'être humain est plein de haine.

İnsanlar nefret dolular.

La vie d'un humain est courte.

İnsan ömrü kısadır.

Ma connaissance des statistiques du progrès humain,

İnsanoğlunun ilerlemesi istatistikleriyle olan aşinalığım

C'est bien trop sombre pour l'œil humain.

Biz bu karanlıkta göremeyiz.

On dirait... un squelette de bras humain !

Bu sanki... Bir insan iskeletinin kolu!

Selon les théories du développement social humain,

İnsan sosyal gelişim teorilerine göre

Un chat n'est pas un être humain !

Bir kedi, insan değildir!

Combien de chromosomes possède un être humain ?

Bir insanın kaç tane kromozomu vardır?

Se tromper est humain, persévérer est diabolique.

Yanılmak insancıldır, azmetmek şeytanca.

Sauve un être humain. Mange un cannibale.

Bir insan kurtar. Bir yamyam ye.

Abraham Lincoln est un être humain célèbre.

Abraham Lincoln ünlü bir kişidir.

La tête fait partie du corps humain.

Baş, insan bedeninin bir parçasıdır.

L'ordinateur est souvent comparé au cerveau humain.

Bilgisayar sık sık insan beyni ile karşılaştırılır.

Malgré cela, vous êtes un être humain.

Öyle olsa bile, sen bir insansın.

Passportu est un être humain très chanceux.

Passportu çok şanslı bir insan.

Le corps humain comporte deux tiers d’eau.

İnsan vücudunun üçte ikisi sudan oluşur.

Avoir des sentiments fait partie de l'être humain.

Hissiyatları hissetmek insan olmanın bir parçası.

Un témoignage de l'incroyable ténacité de l'esprit humain

insan ruhunun inanılmaz azminin ve yaratıcılıkla adapte olma yeteneğimizin

On va essayer d'être aussi humain que possible,

Onlara karşı olabildiğimizce insancıl olacağız

Cette lumière inquiétante est invisible à l'œil humain.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

De loin, il ressemblait à un visage humain.

Uzaktan bakıldığında, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

Le clonage humain pose de sérieux problèmes d'éthique.

İnsanları klonlamak ciddi etik sorunlara neden olur.

Le cœur humain est analogue à une pompe.

İnsan kalbi, bir pompayla kıyaslanabilir.

Le foie est un organe du corps humain.

Karaciğer insan vücudunun bir organıdır.

- Vue de loin, cette pierre ressemble à un visage humain.
- À distance, cette pierre ressemble à un visage humain.

Uzaktan bakıldığında, bu taş bir kişinin yüzü gibi görünüyor.

Notre équipe a cherché dans l'étendue du savoir humain

Ekibimiz atmosferdeki ısı kapanlarını

Considéré comme un droit humain qui doit être protégé.

korunması gereken bir insan hakkı.

Un être humain en excellente santé n'ayant aucun défaut

ufacık bir noksanlığı dahi olmayan ultra sağlıklı bir insan,

La vérité scientifique est une création de l'esprit humain.

Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.

De combien d'eau le corps humain est-il constitué?

Vücudumuzun ne kadarı sudan oluşuyor.

- Chaque personne est unique.
- Chaque être humain est unique.

Her insan biriciktir.

De combien de reins un humain dispose-t-il ?

Bir insanda kaç tane böbrek bulunur?

Le crâne humain se compose de vingt-trois os.

İnsan kafatası yirmi üç kemikten oluşur.

Pour être humain, nous devons transcender notre nature animale.

İnsan olarak hayvan doğamızı aşmalıyız.

Je me demande si un humain sera jamais répliqué.

Bir insanın kulonlanabilip kulonlanamayacağını merak ediyorum.

- Je suis une femme.
- Je suis un être humain.

- Ben bir kadınım.
- Ben bir insanım.
- Ben kadınım.

Tom est un humain, un singe et un mammifère.

Tom bir insan, bir maymun ve bir memeli.

La curiosité constitue un trait déterminant de l'être humain.

Merak insanoğlunun tanımlayıcı bir özelliğidir.

- Un chat, ce n'est pas une personne.
- Un chat n'est pas un être humain !
- Le chat n'est pas un être humain.

Kedi insan değildir.

Est le seul moyen de devenir un vrai être humain.

acı içinde oturup geçek bir insan olmanın mutluluğunu hissetmektir.

L'image de marque est la manifestation profonde de l'esprit humain.

Markalaşma, insan ruhunun derin tezahürüdür.

Qu'une scène comme celle-ci pourrait évoquer pour un humain.

bu gibi sahneler insanlara hatırlatılabilir.

On cherche à construire ce monde mixte humain et robotique

Birlikte var olabildiğimiz ve iş birliği yapabildiğimiz

Vue de loin, cette pierre ressemble à un visage humain.

Uzaktan bakıldığında taş bir insan yüzü gibi görünüyor.

Vu de loin, le rocher ressemblait à un visage humain.

Uzaktan bakıldığında, kaya insan yüzü gibi görünüyordu.

Le langage est l'invention la plus importante de l'être humain.

Dil insanın en önemli buluşudur.

L'air, tout comme la nourriture, est un besoin humain fondamental.

Hava, yemek gibi insanların temel ihtiyaçlarındandır.

Le calcium est un minéral essentiel pour le corps humain.

Kalsiyum, insan vücudu için esas niteliği taşıyan bir mineraldir.

C’est équivalent au diamètre des plus petits neurones du cerveau humain.

insan beynindeki en küçük nöronun yarıçapı kadar.

De tels problèmes sont au-delà des bornes du savoir humain.

Bu tip konular insanın bilgi sınırlarının ardındadır.

Le nerf sciatique est le plus long nerf du corps humain.

Siyatik sinir insan vücudundaki en uzun sinirdir.

Le plus gros muscle du corps humain est le grand fessier.

İnsan vücudundaki en büyük kas gluteus maximus'tur.

- L'être humain est-il mortel?
- Est-ce que l'homme est mortel?

İnsan ölümlü müdür?

Mais nous pouvons toujours nous accorder sur comment élever un être humain -

ama daima anlaşabileceğimiz şey nasıl insan yetiştireceğimiz.

Il faudra trois à cinq ans avant des essais sur un humain.

Hâlâ insan denemelerinden üç ile beş yıl uzaktayız.

Mais la vie d'un être humain dure souvent moins de 100 ans.

ama insan yaşamı genellikle 100 yıldan daha az sürer.

N'est aussi imprégné de métaphores et de sens que le cœur humain.

mecaz ve anlam açısından insan kalbi kadar ilham verici değil.

Dans un corps à corps, un humain ne fait pas le poids.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

L'équivalent d'un aller-retour de 400 km chaque nuit pour un humain.

İnsan ölçüleriyle düşünürsek, her gece 400 kilometrelik gidiş geliş demek bu.

La créativité est une chose importante pour le développement de l’être humain.

Yaratıcılık insan gelişimi için önemli bir yöndür.

Dan a trouvé un crâne humain à quelques mètres de la route.

Dan yolun birkaç metre ötesinde insan kafatası buldu.

L'être humain est un exemple de la patience inouïe de la nature.

İnsan, doğanın benzersiz sabrına bir örnektir.

On voit que le cerveau humain est divisé en trois parties principales

üç ana kısma ayrıldığını görürüz.

La température du corps humain tourne en moyenne autour de 37°C.

İnsan vücudunun ısısı 37°C civarında gezinir.

Ce n'est pas surprenant quand on sait combien le cerveau humain est complexe.

İnsan beyninin karmaşıklığı göz önüne alındığında bu hiç şaşırtıcı değil.

Il faut accorder beaucoup de valeur à la vie de tout être humain.

Her insanın yaşamına çok değer vermelisin.

Je suis un homme ; rien de ce qui est humain ne m'est étranger.

Ben insanım, insana dair hiçbir şey bana yabancı olamaz.

Le sens de l'odorat d'un chien est plus fin que celui d'un humain.

Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.

L'extraterrestre vert est semblable à un humain et mesure 3,7 mètres de haut.

Yeşil uzaylı, insansıdır ve 3.7 metre boyundadır.

L'être humain n'est pas fait pour comprendre la vie, mais pour la vivre.

İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.

Il existe des longueurs d'onde de la lumière que l'œil humain ne peut percevoir.

İnsan gözünün algılayamadığı ışık dalgaboyları vardır.

Se tromper est humain. Blâmer quelqu'un d'autre pour ses erreurs l'est même encore davantage.

Hatasız kul olmaz. Hataların için başka birini suçlamak daha insani.

Il est évident que le comportement humain est plus dangereux pour l'environnement que la radiation.

Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.