Translation of "Tiny" in Turkish

0.148 sec.

Examples of using "Tiny" in a sentence and their turkish translations:

Over tiny, tiny cars and huge government.

büyük araçları ve küçük hükümetleri tercih ederim.

These tiny creatures.

bu küçücük yaratıklar.

You're so tiny.

Sen çok küçüksün.

She has tiny feet.

Onun küçücük ayakları var.

My office is tiny.

Ofisim küçücük.

Tom has tiny hands.

Tom'un minik elleri var.

My house is tiny.

Benim evim küçücük.

Tom has tiny feet.

Tom'un minik ayakları var.

This teacup is tiny.

Bu çay fincanı küçücük.

It's a tiny, tiny number of people who have that opportunity.

Bu olanağa sahip insan sayısı çok ama çok az.

Tom hates his tiny bedroom.

Tom küçücük yatak odasından nefret ediyor.

There's just one tiny problem.

Sadece küçük bir sorun var.

The buildings look so tiny.

Binalar ne kadar küçük gözüküyor.

This tiny house became a zoo

Bu ufak ev;

A remarkable array of tiny creatures.

Minik yaratıklardan oluşan göz alıcı bir yelpaze.

She got me a tiny toy.

O, bana küçük bir oyuncak aldı.

Bacteria are just tiny harmless cells.

Bakteriler sadece küçük, zararsız hücrelerdir.

Tom lives in a tiny studio.

Tom küçük bir stüdyo dairede yaşıyor.

Tom lives in a tiny house.

Tom küçük bir evde yaşıyor.

Tom's house has a tiny kitchen.

- Tom'un evinin mutfağı küçük.
- Tom'un mutfağı küçük.
- Tom'un mutfağı dar.

- A tiny spark may become a great conflagration.
- A tiny spark may become a great flame.

Cılız bir kıvılcım kocaman bir aleve dönüşebilir.

Look, you see those tiny little hairs?

Bakın, şu küçük tüyleri görüyorsunuz.

So our incident wasn't that tiny virus

Demek ki olayımız o küçücük virüs değilmiş

The baby held out his tiny hand.

Bebek ufacık elini uzattı.

A tiny object moved in the dark.

Küçük bir nesne karanlıkta hareket etti.

He came from a tiny mountain town.

Küçük bir dağ kasabasından geldi.

This insect is tiny, but very dangerous.

Bu böcek küçük ama çok tehlikelidir.

With tiny pieces of plastic called “microplastics”.

küçük plastik parçalarıyla kirlendiğini fark ettiler.

We made just one tiny little mistake.

Sadece küçücük bir hata yaptık.

Tiny animals such as krill eat plankton.

Küçük hayvanlar, örneğin kriller plankton yerler.

Fifty families live in this tiny village.

- Bu küçücük köyde elli tane aile yaşar.
- Bu küçücük köyde elli aile yaşıyor.

The glass bowl broke into tiny fragments.

Cam kase minik parçalara ayrıldı.

Can you do me a tiny favor?

Bana küçük bir iyilik yapabilir misin?

And there was a very tiny little minority

Ve çoook küçük bir azınlık,

And act as tiny hydroponic gardens for algae,

ve su yosunları için hidroponik bir bahçe görevi görüyor,

The tiny male needs to find his voice.

Bu minik erkeğin etkili bir ses bulması lazım.

The odds are stacked against each tiny hatchling.

Olasılıklar her bir ufak yavrunun aleyhine.

Tiny particles in the air can cause cancer.

Havadaki küçük parçacıklar kansere neden olabilir.

The pond was alive with various tiny fishes.

Gölet çeşitli küçük balıklarla doluydu.

Tom took a tiny bite of Mary's donut.

Tom Mary'nin gözlemesinden küçük bir lokma aldı.

A tiny spark may become a great conflagration.

Küçücük bir kıvılcım büyük bir yangın olabilir.

Tiny mistakes can sometimes lead to big trouble.

Küçük hatalar bazen büyük problemlere yol açar.

I can speak a tiny bit of French.

Birazcık Fransızca konuşabilirim.

We have just a tiny bit of garden.

Sadece biraz bahçemiz var.

I can speak a tiny bit of Hungarian.

Bir nebze Macarca konuşabilirim.

- My apartment is small.
- My apartment is tiny.

Benim dairem küçük.

See those tiny little serrated... edge to the leaves?

Yaprakların kenarındaki şu küçük şeyleri görüyor musunuz?

These tiny bats migrate hundreds of kilometers each year,

Bu ufak yarasalar, açan çiçeklerin peşinde...

A tiny grasshopper mouse might want to steer clear.

Bu ufak çekirge faresi, akrepten uzak dursa iyi eder.

They cover thousands of kilometers with their tiny feet

binlerce kilometreyi o küçücük ayaklarıyla kat ediyorlar

They're tiny, and they go into the water column.

Küçücükler ve su kolonuna giriyorlar.

The houses and cars looked tiny from the sky.

Evler ve arabalar gökyüzünden bakınca küçücük görünüyorlardı.

Her handwriting was so tiny it was barely legible.

Onun el yazısı o kadar küçüktü ki zorlukla okunuyordu.

Tom took a tiny bite out of Mary's donut.

Tom, Mary'nin donutundan küçücük bir ısırık aldı.

Tom was born in a tiny town in Alabama.

Tom, Alabama'daki küçük bir kasabada doğdu.

He had a tiny, furry body with awkward wings.

Onun küçük, tüylü garip kanatları olan bir vücudu vardı.

The baby wrapped his tiny hand around Tom's finger.

Bebek küçücük elini Tom'un parmağına sardı.

But even though it was a just a tiny step,

Küçük bir adım olmasına rağmen

With the neat and tiny ones they see in pornography.

pornografide gördükleri temiz ve ufacık olanlarla kıyaslıyorlar.

A fabric made from tiny strands of plastic woven together.

küçük plastik ipliklerinin dokunmuş hali olduğunu görebiliriz.

Our world is only a tiny part of the universe.

Dünyamız evrenin sadece küçük bir parçasıdır.

The human body is only made up of tiny cells.

İnsan vücudu sadece küçük hücrelerden oluşur.

In Dutch folklore, kabouters are tiny people who live underground.

Hollanda halk biliminde kabouterler yer altında yaşayan minik insanlardır.

Snakes don’t get much more terrifying than this tiny death trap.

bu küçük ölüm tuzağından daha korkunç yılan az bulunur.

That she would never be able to hit those tiny targets.

ne kadar cesur ve umut doluydum

And yet it can point to a tiny region of sky.

Ama gökyüzünün çok ufak bir kısmına işaret edebiliyor.

It's a tiny country that most people have never heard of.

Bu, çoğu insanın hiç duymadığı küçük bir ülke.

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.

Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Nothing happened except that I obtained a tiny bit of information.

Birazcık bilgi edinmemin dışında hiçbir şey olmadı.

- Add a tiny pinch of salt.
- Add a pinch of salt.

Küçük bir tutam tuz ekleyin.

Well, this tiny little kid can't argue with me about the raptors.

Hani o bacak kadar çocuk gelip bana raptorlar hakkında ahkâm kesemez.

This tiny, male túngara frog is only the size of a thimble,

Bu ufak, erkek tungara kurbağası sadece bir yüksük boyutunda.

A giant squirrel swallows dozens of tiny fig seeds with every mouthful.

Dev bir sincap ağzını her seferinde düzinelerce küçük incir tohumuyla dolduruyor.

The last time you saw her, she was just a tiny baby.

- Sen onu son gördüğünde o daha minik bir bebekti.
- Onu son gördüğünde, o sadece minnacık bir bebekti.

Mary helped her mother water the garden with her tiny watering can.

Mary minik sulama kutusuyla annesinin bahçeyi sulamasına yardım etti.

Mary is already 25 years old, but she has a tiny voice.

Mary 25 yaşında ama sesi çok ince.

Between the ages of 6 months and 12 months, in that tiny window,

6 aydan 12 aya kadar olan kısa sürede,

Pedicellariae are long, finger-like appendages with three tiny teeth on the end.

Pediseller, uçlarında üç küçük diş bulunan uzun ve parmağa benzeyen uzantılardır.

A curlyhair tarantula's eight tiny eyes see little more than light and shade.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Astronaut group - the Mercury Seven - who launched into space aboard tiny one-person

tek kişilik küçük kapsüllerle uzaya fırlatılan

And then it just happens. I put my hand out a tiny bit.

Ve birden o an geldi. Elimi birazcık uzattım.

Like this fleece, the fabric is pulled loose and tiny microfibers fall out.

Bu tüyler gibi, kumaş gevşer ve küçük mikrofiberler dökülür.

The scene was a tiny mountain village in a remote section of West Virginia.

Manzara Batı Virginia'nın uzak bir kesimindeki küçük bir dağ köyüydü.

And a tiny portion of that money helps pay for us to make videos.

Ve bu paranın küçük bir kısmı, videolarımızı yapmamız için ödemelerimize yardım eder.

His eyes, made of thousands of tiny lenses, collect every last bit of available light.

Binlerce ufak lensten oluşan gözleri ortamda bulunan en ufak ışığı bile süzer.

This tiny Island in Mossel Bay, South Africa, is home to 4,000 Cape fur seals.

Mossel Körfezi, Güney Afrika'daki bu ufacık ada 4.000 Güney Afrika kürklü fokuna ev sahipliği yapmaktadır.

Is so vast and so tiny, the speck of life we can conceive and touch,

o kadar engin ve oluşturup dokunabileceğimiz yaşam miktarı o kadar küçük ki

- Tom has a small penis.
- Tom has a small dick.
- Tom has a tiny dick.

Tom'un ufak bir penisi var.

They’re tiny particles that look like this, and where they’re coming from might surprise you.

Onlar, böyle görünen küçük parçacıklar ve nereden geldikleri sizi şaşırtabilir.

The tiny male wins his mate. In a noisy world, sometimes it pays to be quiet.

...minik erkek dişiyi kazanıyor. Gürültülü bir dünyada bazen sessiz kalmak iş görüyor.

There is the same problem all over the world. The tiny invisible virus prepares our end.

Tüm Dünya'da aynı sorun var. Gözle görünmeyen küçücük virüs sonumuzu hazırlıyor.

She can pour herself through a tiny little crack. And the crab seems to sense her

Kendini küçücük bir çatlaktan sokabiliyor. Yengeç onu hisseder gibi oldu

In the middle of a pond on a tiny island is a charming little duck house.

Küçük bir ada üzerindeki bir göletin ortasında şirin bir ördek evidir.

Fiber-optic cables are made up of tiny glass fibers which are as thin as human hairs.

Fiber-optik kablolar insan kılları kadar ince minik cam elyafından oluşur.

The two men spent a record-breaking, and gruelling, 14 days orbiting the Earth in a tiny spacecraft.

iki adam rekor kıran ve meşakkatli bir şekilde 14 gün boyunca küçük bir uzay aracında Dünya'nın etrafında döndüler.