Translation of "Shoe" in Turkish

0.018 sec.

Examples of using "Shoe" in a sentence and their turkish translations:

Tie your shoe.

Ayakkabını bağla.

- What's Tom's shoe size?
- What is Tom's shoe size?

Tom'un ayakkabı numarası nedir?

Where's my other shoe?

Diğer ayakkabım nerede?

What's your shoe size?

Ayakkabı ölçün nedir?

If the shoe fits....

Eğer ayakkabı uyarsa....

Where's your shoe department?

Ayakkabı reyonunuz nerede?

Where's your other shoe?

- Ayakkabının diğer eşi nerede?
- Ayakkabının öbür teki nerede?

Where's the shoe department?

Ayakkabı reyonu nerede?

He runs a shoe shop.

- O bir ayakkabı dükkânı çalıştırıyor.
- O bir ayakkabı dükkânı işletir.

She manages a shoe store.

O bir ayakkabı mağazası yönetir.

What is his shoe size?

Onun ayakkabı numarası ne?

Tom's left shoe is missing.

Tom'un sol ayakkabısı kayıp.

The dog ate my shoe.

Köpek ayakkabımı yedi.

My shoe size is 45.

Benim ayakkabım 45 numara.

Tom manages a shoe store.

Tom bir ayakkabı mağazası yönetiyor.

Tom runs a shoe shop.

Tom bir ayakkabı dükkanı işletiyor.

My left shoe is missing.

Sol ayakkabım kayıp.

- There is a rock in my shoe.
- There's a rock in my shoe.

Ayakkabımda bir taş var.

- There's a rock in my shoe.
- I have a pebble in my shoe.

Ayakkabımda bir taş var.

May I use the shoe polish?

Ayakkabı cilasını kullanabilir miyim?

Tom couldn't find his left shoe.

Tom ayakkabısının sol tekini bulamadı.

Tom is missing his right shoe.

Tom sağ ayakkabısını arıyor.

If the shoe fits, wear it.

Yarası olan gocunur.

She wears a size 13 shoe.

O, 13 numara ayakkabı giyer.

What size shoe does he wear?

O, kaç numara ayakkabı giyiyor?

This shoe is a size bigger.

Bu ayakkabı bir boy büyüktür.

- Your shoe stinks.
- Your shoes stink.

Ayakkabıların pis kokuyor.

Tom only has one shoe on.

Tom'un yalnızca bir ayakkabısı var.

I can't find my left shoe.

Sol ayakkabımı bulamıyorum.

Tom doesn't know Mary's shoe size.

Tom Mary'nin ayakkabı boyutunu bilmiyor.

I can't find my other shoe.

- Ayakkabımın diğer tekini bulamıyorum.
- Ayakkabımın eşini bulamıyorum.

I have sand in my shoe.

Ayakkabımda kum var.

I have something in my shoe.

- Ayakkabımda bir şey var.
- Ayakkabıma bir şey girdi.

We went to the shoe store.

Ayakkabıcıya gittik.

- What's Tom's shoe size?
- What size shoes does Tom wear?
- What is Tom's shoe size?

- Tom'un ayakkabı numarası nedir?
- Tom kaç numara ayakkabı giyer?

Julia finally found a shoe she likes.

Julia sonunda beğendiği ayakkabıyı buldu.

I went to a shoe store yesterday.

Dün bir ayakkabı mağazasına gittim.

I lost my shoe in the fire.

Yangında ayakkabımı kaybettim.

I'm like a stone in your shoe.

Ben senin ayakkabındaki bir taş gibiyim.

I have a stone in my shoe.

Ayakkabımda bir taş var.

Wait a second. My shoe is untied.

Bir saniye bekle. Benim ayakkabımdaki bağcıklar çözülmüş.

There is a stone in my shoe.

Benim ayakkabımda bir taş var.

Tom bent down to tie his shoe.

Tom ayakkabısını bağlamak için öne doğru eğildi.

He bent over to tie his shoe.

Ayakkabısını bağlamak için eğildi.

The shoe fell off the horse's hoof.

Ayakkabı atın toynağına düştü.

Mary killed the cockroach with a shoe.

Mary bir ayakkabı ile hamamböceğini öldürdü.

Why didn't Cinderella's shoe disappear after midnight?

Cinderella'nın ayakkabısı gece yarısından sonra neden kaybolmadı?

What do you think Tom's shoe size is?

Sizce Tom'un ayakkabı ölçüsü nedir?

Even a straw shoe belongs to a pair.

Bir geleneksel Kore saman ayakkabısı bile bir çifte aittir.

Now the shoe is on the other foot.

- Şimdi olayların akışı değişti.
- Top şimdi başkasında.

The shoe doesn't fit me. It's too small.

Ayakkabı bana uymuyor. Çok küçük.

The other shoe was nowhere in the store.

Diğer ayakkabı mağazada hiçbir yerdeydi.

This steak is as tough as shoe leather.

Bu biftek ayakkabı derisi kadar sert.

Tom doesn't know what Mary's shoe size is.

Tom Mary'nin ayakkabı ölçüsünü bilmiyor.

I bought new shoes at the shoe store.

Ayakkabı mağazasında yeni ayakkabılar satın aldım.

Layla put the money in a shoe box.

Leyla parayı bir ayakkabı kutusuna koydu.

The shoe department is on the third floor.

Ayakkabı bölümü üçüncü katta.

Tom put his money in a shoe box.

Tom parasını bir ayakkabı kutusuna koydu.

Tom put his shoes on the shoe rack.

- Tom ayakkabılarını ayakkabılığa koydu.
- Tom ayakkabılarını ayakkabı rafına koydu.

- You can build a pinhole camera with a shoe box.
- You can build a camera obscura with a shoe box.

Bir ayakkabı kutusuyla, bir iğne deliği kamerası yapabilirsiniz.

Excuse me, but where is the men's shoe department?

Affedersiniz, fakat erkek ayakkabıları bölümü nerede?

There's gum stuck to the back of my shoe.

Ayakkabımın arkasına yapışmış sakız var.

Tom found his missing shoe under the coffee table.

Tom kayıp ayakkabısını sehpanın altında buldu.

Gum got stuck to the bottom of my shoe.

Sakız ayakkabımın tabanına yapıştı.

Tom put his shoes on with his shoe horn.

Tom ayakkabılarını ayakkabı çekeceğiyle giydi.

I wish I could throw a shoe at him.

Keşke ona ayakkabı atabilseydim.

- I don't think Tom knows what Mary's shoe size is.
- I don't think that Tom knows what Mary's shoe size is.

Mary'nin ayakkabı numarasının ne olduğunu Tom'un bildiğini sanmıyorum.

Their father had a large shoe shop in the town.

Babalarının kasabada büyük bir ayakkabı dükkânı vardı.

I hid the bracelet in a shoe in my closet.

Bileziği dolabımdaki bir ayakkabıya sakladım.

Mary dangled her shoe off the tip of her toes.

Mary ayakkabısını ayak parmaklarının ucunda sarkıttı.

They changed it and said that they just knitted the shoe.

ve bir ayakkabı ördüklerini söylediler.

This kind of shoe is apt to slip on wet ground.

Bu tür ayakkabı ıslak zeminde kayma eğilimindedir.

If Cinderella's shoe fits perfectly, then why did it fall off?

Cinderella'nın ayakkabısı mükemmel şekilde uyuyorsa, o neden düştü?

They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.

Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar.

Do you have a shoe box where I can put these things?

Bu şeyleri koyabileceğim bir ayakkabı kutun var mı?

Tom got some chewing gum stuck on the bottom of his shoe.

Tom'un ayakkabısının altında sıkışmış biraz sakız var.

Laura adored him, and he was ready to kiss her shoe-strings.

Laura ona bayıldı ve o onun ayakkabı bağlarını öpmeye hazırdı.

- Tom tied his shoe laces.
- Tom tied his shoelaces.
- Tom laced his shoes.

Tom ayakkabı bağlarını bağladı.

Tom sat down on a rock and removed a stone from his shoe.

Tom bir kayanın üzerine oturdu ve ayakkabısından bir taş çıkardı.

I hate it when the tongue of my shoe slides to the side.

- Ayakkabımın dili yana kayınca uyuz oluyorum.
- Ayakkabımın dilinin yana kaymasından nefret ediyorum.

- Tom bent over to tie his shoes.
- Tom bent over to tie his shoe.

Tom ayakkabılarını bağlamak için eğildi.

“Everything is possible”, the boy from Dollbergen said, tying his shoe with an earthworm.

Dollbergen'li çocuk ayakkabısını bir solucanla bağlarken, "Her şey mümkün" dedi.

Adidas and Puma are Bavarian shoe companies started by two rival brothers: Adolf and Rudolf.

Adidas ve Puma, iki rakip kardeş Adolf ve Rudolf tarafından kurulan Bavyeralı ayakkabı şirketleridir.

Tom put the stolen money in a shoe box and hid it in the back of his closet.

Tom çalınan parayı bir ayakkabı kutusuna koydu ve dolabının arkasına sakladı.