Translation of "Row" in Turkish

Row.

Kürek çek.

Everybody row in concert!

Konserde herkes kavgaya karıştı!

I'm on death row.

Ben ölüm hücresindeyim.

Row after row the potatoes are unearthed and collected with a hoe.

Sıra sıra patatesler topraktan çıkarılır ve bir çapayla toplanır.

She is on death row.

O ölüme mahkûm.

Row me across the river.

Beni nehrin karşısına geçir.

Tom is on death row.

Tom ölüm hücresinde.

Let's row across the river.

Nehrin karşısına geçelim.

Please line up in a row.

Lütfen art arda sıraya girin.

They were standing in a row.

Onlar bir sırada duruyorlardı.

Let's sit in the front row.

Ön sırada oturalım.

Tom lives in a row house.

Tom teraslı evde yaşıyor.

Tom sat in the third row.

Tom üçüncü sırada oturdu.

The trees were in a row.

Ağaçlar bir sıra halindeydi.

Tom sat in the first row.

Tom ilk sırada oturdu.

Tom is currently on death row.

Tom şu anda ölüm hücresinde.

Tom sat in the front row.

Tom ön sıraya oturdu.

Fadil is currently on death row.

Fadil şu anda ölüm hücresinde.

Sami is currently on death row.

Sami şu anda idam sırasında.

Sami is a death row inmate.

Sami bir ölüm koğuşu mahkumudur.

He sat in the front row.

Ön sırada oturdu.

Let me row for a while.

Biraz ben kürek çekeyim.

- Tom has won three races in a row.
- Tom won three races in a row.

Tom üst üste üç yarış kazandı.

Tom is sitting in the first row.

Tom birinci sırada oturuyor.

Yes! I won twice in a row!

Evet! İki kez üst üste kazandım!

He drank three bottles in a row.

Peş peşe üç şişe içti.

Tom always sits in the front row.

Tom her zaman ön sırada oturur.

We couldn't row against the strong current.

Güçlü akıntıya karşı kürek çekemedik.

You arranged the chairs in a row.

Sandalyeleri arka arkaya koydun.

It rained five days in a row.

Beş gün art arda yağmur yağdı.

Tom won three races in a row.

Tom üst üste üç yarış kazandı.

We've lost three games in a row.

Biz peş peşe üç oyun kaybettik.

Tom spent thirteen years on death row.

- Tom ölüm sırasında on üç yıl geçirdi.
- Tom ölüm hücresinde on üç yıl geçirdi.
- Tom idam sırasında on üç yıl geçirdi.

Tom lost three games in a row.

- Tom üst üste üç maç kaybetti.
- Tom üst üste üç oyun kaybetti.

I always sit in the front row.

Hep ön sırada otururum.

Tom was sitting in the front row.

Tom ön sırada oturuyordu.

Tom is sitting in the front row.

Tom en ön sırada oturuyor.

We won three times in a row.

Biz üst üste üç kez kazandık.

We lost three times in a row.

Üst üste üç kez kaybettik.

I have a few tickets in row 15.

15. sırada birkaç biletim var.

I don't like sitting in the front row.

Ben ön sırada oturmayı sevmiyorum.

I saw Tom sitting in the third row.

Tom'un üçüncü sırada oturduğunu gördüm.

I saw Tom sitting in the first row.

Tom'u ön sırada otururken gördüm.

Tom has missed three deadlines in a row.

Tom art arda üç termini kaçırdı.

I want to sit in the front row.

Ön sıraya oturmak istiyorum.

It rained for three days in a row.

Üç gün art arda yağmur yağdı.

I like to sit in the front row.

Ön sırada oturmak hoşuma gider.

I prefer to sit in the back row.

Son sırada oturmayı tercih ederim.

We went to the lake to row a boat.

Kürek çekmek için göle gittik.

The students missed class three times in a row.

Öğrenciler dersi üst üste üç kez kaçırdı.

He always took a seat in the front row.

O her zaman ön sırada bir koltuk aldı.

I'll save you a seat in the front row.

Sana ön sırada bir koltuk ayıracağım.

Tom always wants to sit in the front row.

Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

There's a guy named Tom Jackson on death row.

Ölüm koğuşunda Tom Jackson denilen bir adam var.

We were in the third row from the front.

Biz önden üçüncü sıradaydık.

Tom has been on death row for three years.

Tom idam edileli üç yıl oldu.

I noticed that Tom sat in the front row.

Tom'un ön sırada oturduğunu fark ettim.

He has been on death row for two years.

İki yıldır idam sırasını bekliyor.

The player won the championship three times in a row.

Oyuncu üst üste üç kez şampiyonluk kazandı.

The charge for a front row seat is 5 dollars.

Ön sıra koltuklar için ücret 5 dolar.

Many inmates on death row say they want to die.

Ölüm hücresindeki birçok mahkum ölmek istediklerini söylüyorlar.

I had the honor to sit in the first row.

En ön sırada oturma şerefine nail oldum.

Tom sits in the front row for a better view.

Tom daha iyi bir görüş için ön sırada oturuyor.

That athlete won three times in a row in this tournament.

O sporcu bu turnuvada üst üste üç kez kazandı.

Many inmates on death row say they don't want to die.

Ölüm hücresindeki birçok mahkum ölmek istemediğini söylüyor.

Tom is one of more than 3,000 inmates on death row.

Tom ölüm hücrelerindeki 3.000'den daha fazla mahkumdan biri.

A beautiful woman was seated one row in front of me.

Önümdeki bir sırada güzel bir kadın oturmuştu.

Tom and Mary usually like to sit in the front row.

Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.

He's one of the more than 1,000 inmates on death row.

İdam sırasını bekleyen 1000'den fazla mahkumdan biri o.

- It rained five successive days.
- It rained five days in a row.

Peş peşe beş gün yağmur yağdı.

"They lost again." "You don't say. What's that, eight in a row?"

"Onlar yine kaybettiler." - "Deme. Ne bu, üst üste sekizinci kez mi?"

The girl drawing a picture in the first row is my niece.

İlk sırada resim çizen kız benim yeğenim.

Tom is one of the more than 3,000 inmates on death row.

Tom idam sırasındaki 3.000'den fazla mahkumdan biridir.

They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.

- Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
- Galibiyet serileri bittiğinden beri üst üste 10 maç kaybettiler.

It was very cold and it snowed for three days in a row.

Çok soğuktu ve üst üste üç gün kar yağdı.

Modern DNA analysis has exonerated many people on death row in the US.

Modern DNA analizleri, ABD'de birçok kişiyi temize çıkardı.

When Davout got into a row with Marshal  Murat, whom he regarded as incompetent,  

Davout, beceriksiz bulduğu Mareşal Murat ile kavga ettiğinde,

This was a bad week. My train was late two days in a row.

Kötü bir haftaydı. Trenim üstüste iki gün gecikti.

His beating four competitors in a row won our high school team the championship.

Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.

- It snowed for ten consecutive days.
- It snowed for ten days in a row.

On gün peş peşe kar yağdı.

I prefer to sit in the front row near the window next to Tom.

Pencerenin yanında olan ön sırada Tom'un yanına oturmayı tercih ediyorum

They sat in the front row of the concert hall and heard the orchestra clearly.

Konser salonunun ön sırasında oturdular ve orkestrayı açıkça duydular.

Tom asked Mary to see about getting front row seats at the Lady Gaga concert.

Tom Mary'den Lady Gaga konserinde ön sıra koltuklardan almanın bir yolunu bulmasını istedi.

- I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
- I think that Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.

Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.

We'd put seven tiles in a row, then roll the ball and try to knock it down

yedi tane kiremidi üst üste dizerdik sonra top yuvarlayıp yıkmaya çalışırdık

I do like Tom. I just don't want to have dinner with him four nights in a row.

Ben Tom'u seviyorum ama onunla dört gece art arda akşam yemeği yemek istemiyorum.

The worst seat in the auditorium is the middle seat in the 12th row right behind the sound engineer.

Konferans salonundaki en kötü koltuk ses mühendisinin tam arkasında 12. sıradaki orta koltuktur.