Translation of "Forced" in Turkish

0.014 sec.

Examples of using "Forced" in a sentence and their turkish translations:

Tom forced a smile.

Tom zorla gülümsedi.

Nobody forced it to him

Kimse bunu ona zorlamamıştı

I was forced to go.

Ben gitmek zorunda kaldım.

He forced me to go.

Ben gitmek zorundaydım.

She was forced to confess.

O, itiraf etmek için zorlandı.

I was forced to resign.

Ben istifa etmek zorunda kaldım.

He was forced to resign.

O, istifa etmek zorunda kaldı.

She was forced to resign.

O istifa etmek zorunda kaldı.

Tom forced himself to speak.

Tom kendisini konuşmaya zorladı.

You forced me into this.

Sen beni buna zorladın.

They forced her to confess.

Onu itiraf etmeye zorladılar.

Tom was forced to improvise.

Tom doğaçlama yapmak zorunda kaldı.

He was forced to work.

O, çalışmaya zorlandı.

It was a forced smile.

O zoraki bir gülümseme idi.

Tom forced us to leave.

Tom gitmemiz için bizi zorladı.

I was forced to lie.

Ben yalan söylemeye mecbur kaldım.

Maria forced Tom to eat.

Maria, Tom'u yemek yemeye zorladı.

I forced him to go.

Gitmesi için onu zorladım.

The door has been forced.

Kapı zorlanmış.

They forced me to lie.

Onlar beni yalan söylemem için zorladı.

They forced him to resign.

Onlar onu istifaya zorladı.

Tom was forced into bankruptcy.

Tom iflas etmek zorunda kaldı.

They were forced to withdraw.

Onlar geri çekilmeye zorlandı.

Tom was forced to resign.

Tom istifa etmek için zorlandı.

Tom forced me to go.

Tom gitmek için beni zorladı.

I was forced to leave.

Ayrılmak zorunda kaldım.

Who forced Tom to sing?

Tom'u şarkı söylemeye kim zorladı?

Tom forced me to leave.

Tom beni ayrılmaya zorladı.

Sami forced the door open.

Sami kapıyı açılmaya zorladı.

Tom forced himself to smile.

Tom kendini gülümsemeye zorladı.

They were forced to resign.

İstifaya zorlandılar.

Tom was forced to retire.

- Tom emekliliğe zorlandı.
- Tom zorla emekli edildi.

- Nobody forced me to do that.
- No one forced me to do that.

Hiç kimse beni onu yapmaya zorlamadı.

We were forced to work hard.

Biz çok çalışmak için zorlandık.

He was finally forced to resign.

O, sonunda istifa etmek zorunda bırakıldı.

He was forced to buy stocks.

Hisse senedi satın almaya zorlandı.

He forced her to sit down.

O, onu oturması için zorladı.

He was forced to work overtime.

O, fazla mesai yapmak zorunda kaldı.

My boss was forced to resign.

Benim patron istifa etmesi için zorlandı.

She forced that task on me.

- O işi yaptırmak için beni zorladı.
- O görevi bana yaptırmak için beni zorladı.

The garrison was forced to surrender.

Garnizon teslim olmaya zorlandı.

I was forced to take medicine.

İlaç almak zorunda kaldım.

He forced me to go there.

O beni oraya gitmeye zorladı.

The plane made a forced landing.

Uçak zorunlu iniş yaptı.

Nobody forced Tom to do that.

Hiç kimse onu yapması için Tom'u zorlamadı.

She was forced to give up.

O vazgeçmek için zorlandı.

Nobody forced you to help me.

Kimse bana yardım etmen için zorlamadı.

Tom forced himself to stay alert.

Tom alarmda kalmak için kendini zorladı.

Tom forced himself to stay focused.

Tom odaklanmış kalmak için kendini zorladı.

The army forced him to resign.

Ordu onu istifa etmeye zorladı.

Settlers were forced off their land.

Yerleşimciler ülkelerinden kovuldular.

Queen Liliuokalani was forced to surrender.

Kraliçe Liliuokalani geri çekilmek zorunda kaldı.

She forced him to do it.

O, onu yapması için onu zorladı.

She forced him to eat spinach.

O, onu ıspanak yemesi için zorladı.

She forced him to sit down.

Oturması için onu zorladı.

Tom forced Mary to sit down.

Tom Mary'yi oturması için zorladı.

Tom forced me to do it.

Tom onu yapmam için beni zorladı.

Tom was forced to return home.

Tom eve dönmek zorunda kaldı.

Tom was forced to do that.

Tom bunu yapmak zorunda kaldı.

Tom wasn't forced to do that.

Tom bunu yapmak zorunda değildi.

I forced myself to eat something.

Bir şey yemek için kendimi zorladım.

I forced myself to stay awake.

Kendimi uyanık kalmak için zorladım.

I forced myself to stay alert.

Kendimi dikkatli olmaya zorladım.

I forced Tom to do that.

Tom'u onu yapmaya zorladım.

Layla was forced to kill Sami.

Leyla, Sami'yi öldürmek zorunda kaldı.

Were you forced to do that?

- Onu yapmak zorunda mıydın?
- Bunu yapmak zorunda kaldın mı?

Who forced you to do that?

Seni onu yapmaya kim zorladı?

I was forced to do that.

Bunu yapmak zorunda kaldım.

Who forced Tom to do that?

- Tom'u onu yapmak için kim zorladı?
- Tom'u onu yapması için kim zorladı?

Tom forced himself to do that.

Tom bunu yapmak için kendini zorladı.

We were forced to do that.

Bunu yapmak zorunda kaldık.

Tom forced us to do that.

Tom bunu yapmamız için bizi zorladı.

I'm being forced to do that.

Onu yapmaya zorlanıyorum.

I wasn't forced to do that.

Onu yapmaya zorlanmadım.

Sami was forced to kill Layla.

- Sami, Leyla'yı öldürmek zorunda kaldı.
- Sami, Leyla'yı öldürmeye zorlandı.

The king was forced to abdicate.

- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
- Kral tahttan çekilmeye zorlandı.

Was Tom forced to do that?

Tom bunu yapmak zorunda mıydı?

I was forced to learn Spanish.

İspanyolca öğrenmeye zorlanmıştım.

- I was forced to take medicine.
- I was forced to take the drug against my will.

İstemeyerek uyuşturucuyu almak zorunda kaldım.

- Our neighbours were forced to sell their house.
- Our neighbors were forced to sell their house.

Komşularımız evlerini satmak zorunda kaldılar.

It's not enough. He's forced to retreat.

Ama kâfi gelmiyor. Çekilmek zorunda kalıyor.

Tom was forced to make a choice.

Bir seçim yapmak zorunda bırakıldım.

They forced him to sign the letter.

Mektubu imzalaması için onu zorladılar.

They forced him to tell the truth.

- Onlar gerçeği söylemesi için onu zorladı.
- Onu gerçeği söylemeye zorladılar.

They forced me to sign my name.

Onlar beni ismimi imzalamam için zorladılar.

They forced me to take the medicine.

- Bu ilacı almam için beni zorladılar.
- İlacı almam için beni zorladılar.

I was forced to sign my name.

Adımı imzalamam için bana baskı yapıldı.

Illness forced him to give up school.

Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.

They forced me to sing a song.

Bir şarkı söylemem için beni zorladılar.

I was forced to accept her proposal.

Onun önerisini kabul etmek zorunda kaldım.

Tom was forced to eat at gunpoint.

Tom silah zoruyla yemek zorunda kaldı.

Tom forced me to open the box.

Tom beni kutuyu açmaya zorladı.

I forced her to do my homework.

Onu ödevimi yapmaya zorladım.