Translation of "Eye" in Turkish

0.062 sec.

Examples of using "Eye" in a sentence and their turkish translations:

An eye for an eye.

- Kısasa kısas.
- Göze göz dişe diş.

♪ By looking eye to eye

♪ Ve göz göze Bakışarak ♪

You and I don't see eye-to-eye.

Sen ve ben tamamen aynı fikirde değiliz.

- Don't make eye contact.
- Don't make eye contact!

Göz teması kurma.

- An eye for an eye.
- Tit for tat.

Kısasa kısas.

Sami and Layla didn't see eye to eye.

Sami ve Leyla aynı fikirde değildiler.

Tom and Mary see eye to eye on this.

Tom ve Mary bu konuda aynı fikirdeler.

Tom and Mary no longer see eye to eye.

Tom ve Mary artık aynı fikirde değiller.

I don't see eye to eye with my father.

Babamla aynı görüşü paylaşmıyorum.

Tom and Mary don't exactly see eye to eye.

Tom ve Mary tamamen aynı fikirde değil.

- An eye for an eye, a tooth for a tooth.
- An eye for an eye and a tooth for a tooth.

Göze göz, dişe diş.

- I have something in my eye.
- There is something in my eye.
- I've got something in my eye.
- I got something in my eye.
- There's something in my eye.

Gözümde bir şey var.

- Keep an eye on him.
- Keep your eye on him.

- Ona göz kulak ol.
- Ondan gözünü ayırma.

An eye for an eye makes the whole world blind.

Bir göze göz tüm dünyayı kör yapar.

"This juice tastes like eye drops." "You've tasted eye drops?"

"Bu meyve suyunun tadı göz damlası gibi." "Göz damlasının tadına baktın mı?"

An eye for an eye, a tooth for a tooth.

Göze göz, dişe diş.

My right eye is much better than my left eye.

Sağ gözüm diğerinden çok daha iyi görüyor.

- Tom came close to losing an eye.
- Tom almost lost his eye.
- Tom almost lost an eye.

Tom neredeyse bir gözünü kaybediyordu.

She caught my eye.

O, gözüme çarptı.

She's wearing eye shadow.

O göz farı sürüyor.

This is an eye.

Bu bir göz.

Something caught Tom's eye.

Bir şey Tom'un dikkatini çekti.

I opened one eye.

Bir gözümü açtım.

We made eye contact.

Biz göz teması kurduk.

Tom closed one eye.

Tom bir gözünü kapattı.

I opened an eye.

Bir gözümü açtım.

Keep an eye out.

Göz kulak olun.

Tom caught Mary's eye.

Mary'nin gözü Tom'a takıldı.

It caught my eye.

O gözüme takıldı.

I closed one eye.

Bir gözümü kapadım.

He caught her eye.

O onun gözüne takıldı.

I don't see eye to eye with him on that matter.

O konuda onunla aynı fikirde değilim.

- There is something in my eye.
- There's something in my eye.

Gözümde bir şey var.

After eye surgery, George put in eye drops every fifteen minutes.

Göz ameliyatından sonra, George her on beş dakikada bir göz damlası kullanır.

- I'll keep an eye on you!
- I'll keep an eye on you.

Sana göz kulak olacağım.

- I've got my eye on you.
- I have my eye on you.

- Gözüm üzerinde.
- Gözüm üstünde.

- We're keeping an eye on it.
- We're keeping an eye on that.

Biz ona göz kulak oluyoruz.

Each eye gauges distance independently,

İki gözü de mesafeyi ayrı ayrı ölçümlüyor.

But the evil eye bead

Fakat nazar boncuğu

Something strange caught my eye.

Gözüme tuhaf bir şey takıldı.

My right eye feels hot.

Sağ gözüm yanıyor.

Keep an eye on him.

- Ona göz kulak ol.
- Ondan gözünü ayırma.

Tom has a black eye.

Tom'un bir gözü morarmış.

I have a glass eye.

Bir takma gözüm var.

I have a black eye.

- Siyah bir gözüm var.
- Siyah gözlerim var.
- Gözüm morardı.

Keep your eye on her.

Ona göz kulak ol.

Keep an eye on Tom.

Tom'a göz kulak ol.

Why is your eye red?

Gözün niçin kırmızı?

He turned a blind eye.

- O görmezden geldi.
- O, göz yumdu.
- Görmezlikten geldi.
- Görmezden geldi.

His right eye is blind.

Sağ gözü kördür.

Keep an eye on her.

Ona dikkat et.

You've got a black eye.

Senin kara bir gözün var.

Keep an eye on them.

Onlara göz kulak ol.

Mary is wearing eye shadow.

Mary göz farı sürüyor.

Tom's left eye started twitching.

Tom'un sol gözü seğirmeye başladı.

I have an eye appointment.

Göz randevum var.

What happened to your eye?

Gözüne ne oldu?

What's happened to your eye?

Senin gözüne ne oldu?

My eye has swollen up.

Gözlerim şişti.

Tom has an eye infection.

Tom'un bir göz enfeksiyonu var.

Keep an eye on it.

- Ona göz kulak ol.
- Ona dikkat et.
- Buna göz kulak ol.

Which eye is hurting you?

Hangi gözün ağrıyor?

He hit the bull's-eye.

On ikiden vurdu.

Just don't make eye contact.

Sadece göz teması kurma.

Is Mary wearing eye shadow?

Mary göz farı kullanıyor mu?

You are my eye candy.

Sen benim göz alıcımsın.

She had a lazy eye.

Onun tembel bir gözü vardı.

Her right eye is blind.

- Onun sağ gözü kördür.
- Sağ gözü kördür.

She caught his eye immediately.

O hemen dikkat çekti.

He caught her eye immediately.

O hemen onun dikkatini çekti.

Mary avoided making eye contact.

Mary göz teması kurmaktan kaçındı.

Tom avoided making eye contact.

Tom göz teması kurmaktan kaçındı.

Tom's eye color is green.

Tom'un göz rengi yeşildir.

She didn't bat an eye.

O kılını bile kıpırdatmadı.

Tom had a black eye.

Tom'un morarmış bir gözü vardı.

Tom didn't bat an eye.

Tom kılını bile kıpırdatmadı.

My eye is fine now.

Gözüm şimdi iyi.

Layla had a black eye.

Leyla'nın bir gözü morarmıştı.

My left eye is bad.

Sol gözüm kötü.

I almost lost an eye.

Neredeyse bir gözümü kaybediyordum.

Sami's wallet caught Layla's eye.

Sami'nin cüzdanı Leyla'nın dikkatini çekti.

A photo caught my eye.

- Gözüme bir resim takıldı.
- Gözüme bir fotoğraf çarptı.

Mary almost lost her eye.

Mary neredeyse gözünü kaybediyordu.

- You're the apple of my eye.
- You are the apple of my eye.

- Gözümün nurusun.
- Sen benim gözbebeğimsin.

- She has an eye for the beautiful.
- She has an eye for beauty.

O, güzellikten anlar.

- He has an eye for art.
- He has a good eye for art.

Onun sanat için iyi bir gözü var.

- You and I'll never agree.
- You and I'll never see eye to eye.

Sen ve ben asla aynı fikirde olmayacağız.

- I've been keeping an eye on you.
- I've got my eye on you.

- Gözüm üzerinde.
- Gözüm üstünde.

- I am blind in the right eye.
- I'm blind in the right eye.

Sağ gözüm kör.

- I've been keeping an eye on you.
- I'm keeping an eye on you.

Sana göz kulak oluyorum.

I couldn’t even make eye contact.

adamın yüzüne bile bakamadım.

In the blink of an eye,

Göz açıp kapayana kadar,

Keep an eye on the bags.

Çantaya göz kulak olun.

She looked me in the eye.

O, gözüme baktı.

He looked me in the eye.

O benim gözlerime baktı.

He has an eye for art.

O, sanattan iyi anlar.

He has a good eye sight.

Onun iyi bir görme gücü vardır.