Translation of "Dozen" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Dozen" in a sentence and their turkish translations:

I bought a dozen spoons and two dozen forks.

Bir düzine kaşık ve iki düzine kaşık aldım.

Spanning three dozen companies,

onlarca milyar pazar geliri sağladığım

- We have a half-dozen eggs.
- We have half a dozen eggs.

Yarım düzine yumurtamız var.

He bought a dozen eggs.

O bir düzine yumurta aldı.

They're a dime a dozen.

Onlar beş para etmezler.

She bought a dozen eggs.

O, bir düzine yumurta satın aldı.

Mary needs a dozen eggs.

Mary'nin bir düzine yumurtaya ihtiyacı vardır.

Mary wants a dozen eggs.

Mary bir düzine yumurta istiyor.

Give me a dozen oranges.

Bana bir düzine portakal ver.

I bought a dozen apples.

Bir düzine elma aldım.

Tom baked three dozen cookies.

Tom üç düzine kurabiye pişirdi.

Tom boiled a dozen eggs.

Tom bir düzine yumurta kaynattı.

She bought two dozen eggs.

O, iki düzine yumurta satın aldı.

Tom bought a dozen eggs.

Tom bir düzine yumurta satın aldı.

Tom bought a dozen donuts.

Tom bir düzine çörek aldı.

Tom bought three dozen eggs.

Tom üç düzine yumurta satın aldı.

About a dozen people attended.

Yaklaşık bir düzine kişi katıldı.

I needed a dozen eggs.

Bir düzine yumurtaya ihtiyacım vardı.

I want a dozen eggs.

Bir düzine yumurta istiyorum.

I need a dozen eggs.

Bir düzine yumurtaya ihtiyacım var.

- I want to buy a dozen donuts.
- I want to buy a dozen doughnuts.

Bir düzine tatlı almak istiyorum.

We buy eggs by the dozen.

Biz yumurtaları düzine ile alırız.

I want a dozen cream puffs.

Bir düzine kremalı pasta istiyorum.

Apples are sold by the dozen.

Elmalar düzine ile satılırlar.

I bought a dozen pencils today.

Bugün bir düzine kurşun kalem aldım.

I only made three dozen cookies.

Sadece üç düzine kurabiye yaptım.

I've been there a dozen times.

Oraya defalarca gittim.

Tom also bought a dozen eggs.

Tom ayrıca bir düzine yumurta satın aldı.

I bought half a dozen eggs.

Yarım düzine yumurta aldım.

Pencils are sold by the dozen.

Kurşun kalemler düzine ile satılırlar.

She bought eggs by the dozen.

O düzineyle yumurta aldı.

Eggs are sold by the dozen.

Yumurtalar düzine ile satılırlar.

I finished buying a dozen eggs.

Bir düzine yumurta almayı bitirdim.

I also bought a dozen eggs.

Ben de bir düzine yumurta satın aldım.

For the party I bought a dozen wine glasses and two dozen cups for juice.

Parti için bir düzine şarap kadehi ve meyve suyu için iki düzine bardak aldım.

- Tom said he needed a dozen eggs.
- Tom said that he needed a dozen eggs.

Tom bir düzine yumurtaya ihtiyacı olduğunu söyledi.

How many dozen pencils do you have?

Kaç düzine kurşun kalemin var?

Add a dozen eggs to the list.

Listeye bir düzine yumurtayı ekle.

A dozen people gathered opposite the station.

Bir düzine insan, istasyonun karşısında toplandı.

I want to buy a dozen eggs.

Bir düzine yumurta satın almak istiyorum.

I want to buy a dozen bananas.

Bir düzine muz satın almak istiyorum.

I have a dozen reports to read.

Okuyacak çok sayıda raporum var.

The apples are sold by the dozen.

Elmalar düzineyle satılır.

Are these eggs sold by the dozen?

Bu yumurtalar düzineyle mi satılır?

Please give me a dozen cream puffs.

- Lütfen bana bir düzine krem ponponu verin.
- Bir düzine krem ponponu istiyorum.

A few dozen people, mostly dark-suited men,

Çoğunluğu siyah takımlı erkeklerden oluşan birkaç düzine insan,

It's cheaper to order things by the dozen.

Bir şeyi düzineyle sipariş etmek daha ucuzdur.

About a dozen trees had soon been planted.

Yaklaşık bir düzine ağaç kısa sürede dikilmişti.

Tom baked three dozen cookies for Mary's party.

Tom Mary'nin partisi için üç düzine kurabiye pişirdi.

He gave me a half dozen linen handkerchiefs.

O bana yarım düzine keten mendil verdi.

There were a dozen suspects in the case.

Davada bir düzine şüpheli vardı.

Tom ate a dozen doughnuts all by himself.

Tom tek başına bir düzine çöreğin hepsini yedi.

Mary baked three dozen cookies for Tom's party.

Mary Tom'un partisi için üç düzine kurabiye pişirdi.

- Tom sent Mary a dozen roses on Valentine's Day.
- Tom sent a dozen roses to Mary on Valentine's Day.

Tom, Sevgililer Günü'nde Mary'ye bir düzine gül gönderdi.

It's cheaper if you order these by the dozen.

Bunları düzine ile ısmarlarsan daha ucuz.

- I bought two dozen pencils.
- I bought 24 pencils.

İki düzine kalem satın aldım.

I want to buy a dozen of those bananas.

O muzlardan bir düzine satın almak istiyorum.

In America, we usually buy eggs by the dozen.

Amerika'da, biz genellikle yumurtayı düzine ile alırız.

I literally ate a dozen eggs on Easter Sunday.

Ben Paskalya pazar gününde tam anlamıyla bir düzine yumurta yedim.

A liter of milk and a dozen eggs, please.

Bir litre süt ve bir düzine yumurta, lütfen.

I wonder why eggs are sold by the dozen.

Acaba yumurtalar neden düzine olarak satılıyor.

Fadil made about a dozen phone calls that night.

Fadıl o gece yaklaşık bir düzine telefon görüşmesi yaptı.

Tom made about a dozen phone calls last night.

Tom dün gece yaklaşık bir düzine telefon görüşmesi yaptı.

Sami dated more than a dozen women in Cairo.

Sami, Kahire'de bir düzineden fazla kadınla buluştu.

Eggs are usually sold by the dozen in America.

Yumurtalar Amerika'da genellikle düzineler halinde satılıyor.

At least two dozen people have died in immigration custody.

en az iki düzine insan göçmenlik gözaltısında öldü.

I am going to buy a dozen white cotton handkerchiefs.

Bir düzine pamuklu beyaz mendil alacağım.

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.

Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

I've told you a dozen times not to do that.

Sana onu yapmamanı bir düzine kez söyledim.

I bought a dozen eggs and a loaf of bread.

Bir düzine yumurta ve bir somun ekmek aldım.

Several dozen mountaineers die each year in the Austrian Alps.

Her yıl Avusturya Alp'lerinde birkaç düzine dağcı ölmektedir.

It's six of one and a half dozen of another.

- Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali.
- Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca.

Do you sell eggs by the kilo or by the dozen?

Yumurtaları kiloyla mı yoksa taneyle mi satıyorsun?

Dan can speak six languages and understand at least another dozen.

Dan altı dil konuşabilip en az diğer on ikisini de anlayabiliyor.

I ordered half a dozen books on chemistry from New York.

New York'tan kimya ile ilgili yarım düzüne kitap sipariş ettim.

Michelle endured nearly two dozen surgeries and extensive therapy and convalescence.

- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyata, kapsamlı terapi ve iyileşmeye katlandı.
- Michelle yaklaşık iki düzine ameliyat, kapsamlı tedavi ve iyileşme sürecinden geçmişti.

- It's six of one and a half dozen of another.
- Tomato, tomato.

- Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali.
- Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca.

The old man died while trying to digest a dozen large pancakes.

Yaşlı adam bir düzine büyük krep sindirmeye çalışırken öldü.

Each chapter in the textbook is followed by about a dozen comprehension questions.

Ders kitabında her bölüm yaklaşık bir düzine anlama soruları tarafından takip edilir.

Tom has been to this park with Mary at least a dozen times.

Tom, en azından düzinelerce Mary ile birlikte bu parkta bulundu.

Tom asked me to buy a dozen eggs on my way home from work.

Tom işten eve giderken bir düzine yumurta almamı rica etti.

Buy a liter of milk, and if there are eggs, buy a dozen eggs.

Bir litre süt alın ve yumurta varsa bir düzine yumurta.

- It's swings and roundabouts.
- It's six of one and a half dozen of another.

Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali.

They each have half a dozen grandchildren, but Tom has more granddaughters, as Mary has only grandsons.

Onların her birinin yarım düzine torunları var ama Mary'nin sadece erkek torunları varken Tom'un daha fazla kız torunları var.

Tom left Mary in the car while he ran into the store to buy a dozen eggs.

Tom bir düzine yumurta almak için mağazaya girerken Mary'yi arabada bıraktı.

Doubtless there exists in this world precisely the right woman for any given man to marry and vice versa; but when you consider that a human being has the opportunity of being acquainted with only a few hundred people, and out of the few hundred that there are but a dozen or less whom he knows intimately, and out of the dozen, one or two friends at most, it will easily be seen, when we remember the number of millions who inhabit this world, that probably, since the earth was created, the right man has never yet met the right woman.

Kuşkusuz bu dünyada her erkeğin ve kadının evlenmek için huyu huyuna, suyu suyuna tamamen denk birisi mutlaka vardır; fakat bir insanın sadece birkaç yüz kişiyle tanışma fırsatı bulduğu, bu birkaç yüz kişi içinden belki bir düzinesini yakından tanıdığı, bu bir düzinenin de ancak birkaçıyla dost olduğu göz önüne alınır ve de dünyada milyonlarca insanın yaşadığı hatırda tutulursa kolayca görülür ki dünya yaratıldığından beri doğru erkek doğru kadınla muhtemelen daha hiç karşılaşmamıştır.