Translation of "Desperate" in Turkish

Desperate diseases require desperate remedies.

Umutsuz hastalıklar umutsuz çareler gerektirir.

- Tom is desperate.
- Tom's desperate.

Tom umutsuz.

Desperate men do desperate things.

Umutsuz adamlar umutsuz şeyler yapar.

Desperate people do desperate things.

Umutsuz insanlar umutsuz şeyler yapar.

- Tom looks desperate.
- Tom seems desperate.
- Tom sounds desperate.

Tom umutsuz görünüyor.

Desperate men often do desperate things.

Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.

Desperate needs lead to desperate deeds.

Umutsuz ihtiyaçlar umutsuz işlere yol açar.

I'm desperate.

Ben çaresizim.

We're desperate.

Çaresiziz.

He's desperate.

O çaresizdir.

She's desperate.

O çaresizdir.

You're desperate.

Sen umutsuzsun.

I'm not desperate.

Umutsuz değilim.

I grew desperate.

Umutsuzluğa kapıldım.

Tom felt desperate.

Tom umutsuz hissetti.

Tom seems desperate.

Tom umutsuz görünüyor.

Mary is desperate.

Mary çaresizdir.

Tom looks desperate.

Tom umutsuz görünüyor.

We're getting desperate.

Biz umutsuzlaşıyoruz.

I was desperate.

- Umutsuzdum.
- Ben çaresizdim.

You sound desperate.

Umutsuz görünüyorsun.

Tom became desperate.

Tom umutsuz oldu.

We're desperate now.

Biz şimdi çaresiziz.

She sounds desperate.

O umutsuz görünüyor.

She sounded desperate.

O umutsuz görünüyordu.

I became desperate.

Ben umutsuz oldum.

Layla was desperate.

Leyla çaresizdi.

Tom seemed desperate.

Tom umutsuz görünüyordu.

They are desperate.

Onlar çaresiz.

Tom got desperate.

Tom çaresiz kaldı.

Sami was desperate.

- Sami çaresizdi.
- Sami ümitsizdi.

Sami became desperate.

- Sami çaresizleşti.
- Sami çaresiz hale geldi.

- Tom must be desperate.
- Tom has to be desperate.

Tom çaresiz olmalı.

- Tom said he's desperate.
- Tom said that he's desperate.

Tom umutsuz olduğunu söyledi.

The situation appears desperate.

Durum umutsuz görünüyor.

- I'm desperate.
- I'm discouraged.

Cesaretim kırıldı.

She's a desperate housewife.

O umutsuz bir ev kadını.

These housewives are desperate.

Bu ev kadınları umutsuz.

We're not desperate yet.

Henüz umutsuz değiliz.

The situation is desperate.

Durum umutsuz.

I'm in desperate trouble.

Çaresiz bir belâdayım.

I'm desperate and confused.

Umutsuzum ve kafam karışık.

Tom was truly desperate.

Tom gerçekten çaresizdi.

No one's that desperate.

Kimse o kadar çaresiz değildir.

It's kind of desperate.

Bu biraz umutsuz.

It's desperate, I know.

Bu umutsuz, biliyorum.

I'm not that desperate.

O kadar da çaresiz değilim.

How desperate are you?

Ne kadar umutsuzsun?

She was feeling desperate.

O kendini çaresiz hissediyordu.

Tom is getting desperate.

- Tom umutsuz oluyor.
- Tom umutsuzlaşıyor.

Tom sounded pretty desperate.

Tom oldukça umutsuz görünüyordu.

We're not that desperate.

Biz o kadar da çaresiz değiliz.

You must be desperate.

Umutsuz olmalısın.

She was truly desperate.

O gerçekten umutsuzdu.

Things were getting desperate.

Durum gittikçe umutsuzlaşıyordu.

Desperate measures were taken.

Umutsuz önlemler alındı.

We're desperate for weapons.

Silahlar için çaresiziz.

Tom's situation is desperate.

Tom'un durumu umutsuz.

We were all desperate.

Hepimiz çaresizdik.

Tom didn't seem desperate.

Tom umutsuz gözükmüyordu.

Tom is desperate now.

Tom şimdi umutsuz.

You're desperate, aren't you?

Çaresizsin, değil mi?

- I thought Tom was desperate.
- I thought that Tom was desperate.

Tom'un umutsuz olduğunu düşündüm.

- I think Tom is desperate.
- I think that Tom is desperate.

Bence Tom çaresiz.

- Tom thought Mary was desperate.
- Tom thought that Mary was desperate.

Tom Mary'nin umutsuz olduğunu düşünüyordu.

- Tom said Mary wasn't desperate.
- Tom said that Mary wasn't desperate.

Tom Mary'nin umutsuz olmadığını söyledi.

- Tom said Mary was desperate.
- Tom said that Mary was desperate.

Tom Mary'nin umutsuz olduğunu söyledi.

- Tom said Mary is desperate.
- Tom said that Mary is desperate.

Tom Mary'nin umutsuz olduğunu söyledi.

- It looks like Tom is desperate.
- Tom seems to be desperate.

Tom umutsuz gibi görünüyor.

- Tom said that he was desperate.
- Tom said he was desperate.

Tom umutsuz olduğunu söyledi.

- Tom knew that I was desperate.
- Tom knew I was desperate.

Tom, umutsuz olduğumu biliyordu.

- Tom said he felt desperate.
- Tom said that he felt desperate.

Tom kendini umutsuz hissettiğini söyledi.

- They said they were desperate.
- They said that they were desperate.

Çaresiz olduklarını söylediler.

- Tom looks dejected.
- Tom looks desperate.
- Tom seems desperate.
- Tom looked discouraged.

Tom keyifsiz görünüyor.

Suicide is a desperate act.

İntihar umutsuz bir eylemdir.

He was desperate to escape.

Kaçmak konusunda umutsuzdu.

I'm starting to feel desperate.

Kendimi umutsuz hissetmeye başlıyorum.

He's starting to feel desperate.

O kendini çaresiz hissetmeye başlıyor.

She's starting to feel desperate.

Kendini çaresiz hissetmeye başlıyor.

- Tom's desperate.
- Tom is discouraged.

Tom bezgin.

I'm not that desperate yet.

Henüz o kadar mutsuz değilim.

Tom was a bit desperate.

Tom biraz umutsuzdu.

She was desperate for attention.

Onun ilgiye çok ihtiyacı vardı.

Tom was desperate to escape.

Tom kaçmak için umutsuzdu.

Tom was a desperate fanatic.

Tom umutsuz bir fanatikti.

Tom is desperate for money.

Tom para için umutsuz.

This feels kind of desperate.

Bu biraz umutsuz görünüyor.

That sounded a little desperate.

Bu biraz umutsuz görünüyordu.

Do I look that desperate?

O kadar mutsuz görünüyor muyum?

Desperate people will try anything.

Umutsuz insanlar her şeyi deneyecektir.

Are you really that desperate?

Gerçekten o kadar umutsuz musun?

Tom is getting really desperate.

Tom gerçekten umutsuz oluyor.

Are you desperate for company?

Şirket için umutsuz musunuz?

How desperate can you be?

Ne kadar umutsuz olabilirsin?

You seem a little desperate.

Biraz umutsuz görünüyorsun.