Translation of "Branches" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Branches" in a sentence and their turkish translations:

Don't break the branches.

Dalları kırma.

Science has many branches.

Bilimin birçok dalları var.

Leaves grow on branches.

Yapraklar dallarda büyür.

Those branches break easily.

O dallar kolayca kırılır.

Clinging to twigs and branches

Ağaçları sarmalaması

It's only leaves and branches.

Sadece yapraklar ve dallar var.

A squirrel hid among the branches.

Bir sincap dalların arasında saklandı.

The cat hid among the branches.

Kedi dalların arasında saklandı.

A squirrel hid in the branches.

Bir sincap dalların içinde saklandı.

Our company has branches in many cities.

Şirketimizin birçok şehirde şubeleri var.

Our branches extend all over the country.

Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.

He cut some branches off the tree.

Ağaçtan birkaç dal kesti.

Tom ducked under the low-hanging branches.

Tom yere sarkan dallardan kaçınmak için eğildi.

The tree has too many twigs and branches.

Ağacın pek çok sürgünleri ve dalları vardır.

The company has branches in all large cities.

Şirketin büyük şehirlerde şubeleri var.

The company has branches in 12 European countries.

Şirketin 12 Avrupa ülkesinde şubesi bulunmaktadır.

He built a kind of house using branches.

O, dalları kullanarak bir tür ev inşa etti.

Tom put some branches into the wood chipper.

Tom odun parçalayıcının içine bazı dallar koydu.

Tom cut some branches off the apple tree.

Tom elma ağacından bazı dallar kesti.

He cut some branches off the oak tree.

O, meşe ağacından bazı dallar kesti.

A swarm of birds crouched in the branches.

Bir kuş sürüsü dallara kondu.

All I'm doing is intertwining all of these branches.

Aslında yaptığım tek şey bu dalları birbirine sarmak.

Smelly droppings send a message. "These branches are occupied."

Kokulu dışkıların bir mesajı var. "Bu dallar sahipli."

There are thousands of varieties in its sub branches

alt dallarında binlerce çeşit vardır

He cut away the dead branches from the tree.

Ağacın ölü dallarını budadı.

So what do you think? Mud or branches? You decide.

Ne düşünüyorsunuz? Çamur mu, dal mı? Karar sizin.

[Bear] All I'm doing is intertwining... all of these branches.

Aslında yaptığım tek şey bu dalları birbirine sarmak.

The bank has branches in all parts of the country.

Bankanın ülkenin her yerinde şubeleri var.

And you basically see these colors here are like the branches.

Esasen bu renkleri dallar gibi görüyorsunuz.

The shops look merry with their bright toys and their green branches.

Dükkanlar, parlak oyuncakları ve yeşil dallarıyla neşeli görünüyor.

The strong winds knocked down a lot of tree branches last night.

Dün gece kuvvetli rüzgarlar bir sürü ağaç dallarını yere serdi.

Sami hid the van in the woods and covered it with branches.

Sami, minibüsü ormanda gizledi ve onu dallarla kapladı.

They wanna live as a community up in the branches, away from predators.

Bir topluluk hâlinde ağaçlarda ve avcılardan uzakta yaşarlar.

They have branches all over the world, from Calcutta to New York City.

Onların Kalküta'dan New York City'ye kadar dünyanın dört bir yanında şubeleri var.

Or, I use the branches and the leaves and try and conceal my shape.

Ya da dalları kullanarak kendi şeklimi değiştirmeye çalışırım.

I have to try and get the rope... over one of these high branches.

Halatı yüksekteki dalların üzerine atmayı denemeliyim.

And it's amazing what you can do with a few branches and some paracord.

Birkaç dal ve bir paraşüt ipiyle yapabilecekleriniz inanılmazdır.

Captured oxen with burning branches tied to their horns, guided by Carthaginian camp followers.

...tarafından idare edilen ve boynuzlarına meşalelerin bağlanmış olduğu binlerce öküzdü.

Tom's boss made a unilateral decision to close several small branches of the company.

Tom'un patronu şirketin birkaç küçük şubesini kapatmak için tek taraflı bir karar aldı.

The young men of the neighborhood were collecting branches and brushwood under the oak trees.

Mahallenin gençleri meşe ağaçlarının altında dallar ve çalı çırpı topluyordu.

Suddenly one of Asia’s only surviving great apes began launching branches at Scourfield and his guide.

Asya'nın hayatta kalan birkaç büyük maymunundan biri, birden Scourfield ve rehberine dal fırlatmaya başladı.

The soft afternoon sun came in through the branches of the tree and then the window.

Hafif bir ikindi güneşi, dalların arasından süzülüp pencereden içeri giriyordu.

Family, like branches on a tree, we all grow in different directions, yet our roots remain as one.

Aile ağacın dalları gibidir. Hepimiz farklı yönlere uzarız, ama kökümüz birdir.

What is the Kingdom of God like? To what shall I compare it? It is like a grain of mustard seed, which a man took, and put in his own garden. It grew, and became a large tree, and the birds of the sky lodged in its branches.

Tanrı'nın alemi nasıl bir yer? Neyle kıyaslayacağım onu? Bir adamın alıp bahçesine ektiği hardal tohumu tanecikleri gibi. Büyüyüp kocaman bir ağaç oldu, ve sonra göğün kuşları dallarına misafir oldu.