Translation of "Grow" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Grow" in a sentence and their turkish translations:

Don't grow old, grow wise!

İhtiyarlama, daha akıllı ol!

They'll grow.

Onlar büyüyecek.

Plants grow.

Bitkiler büyür.

Grow up!

- Büyü!
- Büyü artık!

- It will grow back.
- It'll grow back.

O tekrar büyür.

I grow tomatoes.

Ben domates yetiştiririm.

Grow up, Tom.

Büyü, Tom.

Grow up, Joe.

Büyü, Joe.

I grow rice.

Pirinç yetiştiriyorum.

The rich grow richer and the poor grow poorer.

Zenginler daha zengin; fakirler ise daha fakir oluyor.

Makes it grow again

yeniden yetişmesini sağlar

Apples grow on trees.

Elmalar ağaçlarda büyür.

Grapes grow in bunches.

Üzümler salkımla yetişir.

Grass doesn't grow here.

Burada ot yetişmez.

We grow wheat here.

Biz burada buğday yetiştiririz.

Plants grow towards sunlight.

Bitkiler güneş ışığına doğru yönelir.

It continues to grow.

O büyümeye devam ediyor.

Children grow very quickly.

Çocuklar çok çabuk büyürler.

Grow up a little.

Biraz büyü.

Where do cedars grow?

Sedirler nerede yetişir?

They grow fruit here.

Onlar burada meyve yetiştiriyorlar.

Leaves grow on branches.

Yapraklar dallarda büyür.

It will grow old.

O eskiyecek.

Grapes grow on vines.

Üzüm asmada yetişir.

Do you grow pumpkins?

Kabak yetiştiriyor musun?

- Money does not grow on trees.
- Money doesn't grow on trees.

Para ağaçlarda yetişmez.

- Help me to make it grow!
- Help me to make her grow!

- Onu büyütmeme yardım et.
- Onu yetiştirmeme yardım et.

- Tom can't grow a moustache yet.
- Tom can't grow a mustache yet.

Tom'un henüz bıyığı çıkmıyor.

They then grow into adults,

sonrasında yetişkin olduklarında,

Where children would grow up,

bir diğer macera olarak gördükleri

They feed them, grow them

onları besliyorlar büyütüyorlar

Grow horns on their heads.

Kafalarında boynuz çıkarabiliyorlar.

That the country can grow.

Ülke büyüyebilir.

Children grow up very quickly.

Çocuklar çok çabuk büyürler.

Plants grow quickly after rain.

Bitkiler yağmurdan sonra çabuk büyür.

They grow melons under glass.

Onlar serada kavun yetiştirirler.

Your hair will grow back.

- Saçın yine çıkacak.
- Saçların tekrar uzayacak.

I like to grow flowers.

Çiçek yetiştirmeyi seviyorum.

Where did you grow them?

Onları nerede büyüttün?

Where did you grow up?

Nerede yetiştin?

Flowers grow in warm countries.

Çiçekler sıcak ülkelerde yetişirler.

Some people never grow up.

Bazı insanlar hiç büyümez.

Plants grow towards the sun.

Bitkiler Güneş'e doğru büyür.

You need to grow up.

Büyümelisin.

What'll grow in this soil?

Bu toprakta ne yetişecek?

Wood doesn't grow on trees.

Ahşap ağaçlarda yetişmiyor.

The economy continues to grow.

Ekonomi büyümeye devam ediyor.

The company continued to grow.

Şirket büyümeye devam etti.

Sales will continue to grow.

Satışlar büyümeye devam edecek.

Tom didn't grow up here.

Tom burada büyümedi.

Tom needs to grow up.

Tom'un büyümesi gerekiyor.

Plants need sunlight to grow.

Bitkilerin yetişmek için güneş ışığına ihtiyacı var.

Radishes aren't difficult to grow.

Turpların yetişmesi zor değildir.

Kids grow up so fast.

Çocuklar çok hızlı büyüyorlar.

Why don't you grow up?

Neden büyümüyorsun?

Children grow up astonishingly quickly.

Çocuklar şaşırtıcı düzeyde hızlı bir şekilde büyüyorlar.

Plants can't grow without water.

Bitkiler su olmadan büyüyemez.

Plants can't grow without air.

Bitkiler hava olmadan büyüyemez.

They grow oranges in California.

Onlar Kaliforniya'da portakallar yetiştirirler.

Oranges grow in warm countries.

Portakallar sıcak ülkelerde yetişirler.

Fashions grow old and die.

Modalar yaşlanır ve ölür.

They grow up so fast.

Onlar çok hızlı büyürler.

Do you grow rice, too?

Sen de pirinç yetiştirir misin?

Tom decided to grow sideburns.

Tom favori bırakmaya karar verdi.

Children grow up so quickly.

Çocuklar çok çabuk büyürler.

That I wouldn't grow any hair,

hiçbir zaman saçımın çıkmayacağını,

Caribbean flamingo chicks grow incredibly fast.

Karayip flamingo yavruları çok hızlı büyür.

It is time to grow, people.

Arkadaşlar, büyüme zamanı.

We grow potatoes, radishes and greens.

Patates, turp ve yeşillik yetiştiriyoruz.

You need for you to grow.”  

ne gerekiyorsa vereceğim''

Absence makes the heart grow fonder.

Ayrılık kalbi sevgiyle doldurur.

Everyone dies. I'll grow old too.

Herkes ölür. Ben de yaşlanacağım.

He never seems to grow older.

O, asla yaşlanıyor gibi görünmüyor.

I grow orchids in my greenhouse.

Seramda orkide yetiştiririm.

They grow flowers in the garden.

Onlar bahçede çiçekler yetiştirirler.

Many farmers in Hokkaido grow potatoes.

Hokkaido'da birçok çiftçi patates yetiştirir.

Their job is to grow flowers.

Onların işi çiçek yetişirmektir.

I want you to grow up.

- Büyümeni istiyorum.
- Büyümenizi istiyorum.

Bodies grow slowly and die quickly.

Bedenler yavaş yavaş büyür, çabucak ölür.

Where did you guys grow up?

Siz nerede büyüdünüz?

These flowers grow in warm countries.

Bu çiçekler sıcak ülkelerde yetişir.

It's an easy plant to grow.

Bu yetişmesi kolay bir bitki.

I don't want to grow up.

Büyümek istemiyorum.

The tree is able to grow.

Ağaç büyüyebilir.

What vegetables do you usually grow?

Genellikle hangi sebzeleri yetiştirirsin?

We grow a variety of crops.

Biz çeşitli ürünler yetiştirdik.

I grow many kinds of roses.

Çok çeşitli güller yetiştirdim.

We grow vegetables in our garden.

Bahçemizde sebzeler yetiştiririz.

Plants don't grow in this soil.

Bitkiler bu toprakta büyümez.

Mary felt her face grow hot.

Mary yüzünün kızdığını hissetti.

They don't want to grow old.

- Yaşlanmak istemiyorlar.
- Büyümek istemiyorlar.

You should grow your own food.

Kendi yiyeceğini yetiştirmelisin.

Did you grow up speaking French?

Fransızca konuşarak mı büyüdünüz?

Did Tom grow up in Boston?

Tom Boston'da mı büyüdü?

I'm going to grow wheat there.

Orada buğday yetiştireceğim.

I didn't grow up in Boston.

Boston'da büyümedim.

You'll understand when you grow up.

- Büyüdüğünde anlayacaksın.
- Büyüdüğünde anlarsın.

Did you grow up in Boston?

Boston'da mı büyüdün?