Translation of "Affairs" in Turkish

0.060 sec.

Examples of using "Affairs" in a sentence and their turkish translations:

Tom understands foreign affairs.

Tom dış ilişkileri anlıyor.

Tend to your own affairs.

- Kendi işlerine bak.
- Sen kendi işine bak.

Put your affairs in order.

İşlerini sıraya koy.

Don't interfere in others' affairs.

Başkalarının işlerine karışmayın.

Don't interfere in my affairs.

Benim işlerime karışmayın.

Don't meddle in my affairs.

İşlerime karışmayın.

He administered his friend's affairs.

O, arkadaşlarının işlerini idare etti.

Don't meddle in his affairs.

Onun işlerine karışmayın.

Don't meddle in Tom's affairs.

- Tom'un işlerine karışmayın.
- Tom'un işlerine burnunuzu sokmayın.

- Don't interfere in other people's affairs.
- Don't pry into the affairs of others.

Diğer insanların işlerine karışmayın.

Political affairs must be totally independent.

Siyasi meseleler tamamen bağımsız olmalı.

A government suffers from civil affairs.

Hükümet sivil ilişkilerden zarar görüyor.

The ministry administers the internal affairs.

Bakanlık iç işlerini yönetir.

He put his affairs in order.

O, işlerini sıraya koydu.

Don't meddle in other people's affairs.

Diğer insanların işine karışmayın.

Tom put his affairs in order.

Tom işlerini düzene koydu.

Tend to your own affairs first.

Önce kendi işlerinle ilgilen.

Don't interfere in other people's affairs.

Diğer insanların işlerine karışmayın.

Your love affairs don't interest us.

Senin aşk maceraların bizi hiç ilgilendirmez.

He is busy with affairs of state.

O, devlet işleriyle meşgul.

He is well versed in foreign affairs.

O dışişlerinde iyi deneyimlidir.

His business affairs are in good shape.

Onun iş ilişkileri iyi durumda.

Don't pry into the affairs of others.

- Başkalarının işlerine karışmayın.
- Başkalarının işlerine burnunu sokma.

Please don't pry into my personal affairs.

Lütfen işlerime burnunu sokma.

He knows a lot about foreign affairs.

Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

This is a deplorable state of affairs.

Bu üzücü bir durumdur.

Another to be the minister of foreign affairs,

Bir diğeri ise

You should not confuse business with personal affairs.

İşini kişisel işlerin ile karıştırmaman gerekir.

The mayor administers the affairs of the city.

Belediye başkanı kent işlerini yönetir.

Why don't you tend to your own affairs?

Neden kendi işlerine bakmıyorsun?

Don't stick your nose into my personal affairs.

Benim kişisel işlerime burnunu sokma.

I have lots of affairs to look after.

Bakmam gereken çok işim var.

How can you tolerate this state of affairs?

Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

I'll look after your affairs when you are dead.

Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.

I have no intention of meddling in your affairs.

İşlerine karışmaya niyetim yok.

No country should interfere in another country's internal affairs.

Hiçbir ülkenin başka bir ülkenin içişlerine müdahale etmemesi gerekir.

They met with the Minister of Foreign Affairs yesterday.

Onlar, dün dışişleri bakanı ile görüştüler.

I will not tolerate such a state of affairs.

Böyle bir duruma göz yummayacağım.

Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.

Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.

That country intervened in the internal affairs of our nation.

O ülke, ulusumuzun iç işlerine karıştı.

Bob told Jane not to interfere in his personal affairs.

Bob Jane'e onun kişisel işlerine karışmamasını söyledi.

I don't mean to poke my nose into your affairs.

İşlerine burnumu sokmaya niyetim yok.

It'll take about a week to straighten out my affairs.

İşlerimi düzeltmek yaklaşık bir hafta alacak.

We should draw the line between public and private affairs.

Biz resmî ve özel işler arasına çizgi çizmeliyiz.

He has no right to interfere in our family affairs.

Onun aile ilişkilerimize müdahale etme hakkı yok.

They shouldn't intervene in the internal affairs of another state.

Onlar başka bir devletin iç işlerine karışmamalıdır.

Tom always meddles in affairs that do not concern him.

Tom her zaman kendini ilgilendirmeyen işlere karışır.

You have no right to interfere in other people's affairs.

Diğer insanların işlerine karışmaya hakkın yoktur.

I don't have any intention of meddling into your affairs.

Benim senin işlerine karışmak gibi bir niyetim yok.

Tom told Mary not to interfere in his personal affairs.

Tom, Mary'ye kişisel meselelerine karışmamasını söyledi.

- We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- We cannot allow this state of affairs to go on any longer.

Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

He has a good knowledge of the internal affairs of Japan.

O, Japonya'nın içişleri hakkında iyi bir bilgiye sahip.

Why do men always seem to have affairs with their secretaries?

Neden erkeklerin her zaman sekreterleri ile ilişkileri var gibi görünüyor?

They should not intervene in the internal affairs of another country.

Onlar başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalılar.

Specialists in social and psychological affairs that this type From marriage is

yasal evlilik yoluyla kendilerine tanınan haklarının

[Lucía Topolansky] It's not the same to argue about political and private affairs.

Özel sorunları tartışmakla siyasi meseleleri tartışmak aynı şey değil.

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs.

Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

- Don't pry into the affairs of others.
- Don't stick your nose into other people's business.

Başkalarının işlerine burnunu sokma.

If the Americans had had less influence on affairs, war might well have been avoided.

Amerikalıların işlerinde daha az etkileri olsaydı savaştan iyi kaçınılabilirdi.

Russia, the European Union and the U.S. are accusing each other of interference in Ukraine's domestic affairs.

Rusya, Avrupa Birliği ve ABD; birbirlerini Ukrayna'nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyorlar.