Examples of using "يبقى" in a sentence and their turkish translations:
çember bozulmamış kalıyor
Kapı açık kalır.
sabit üzerinde durmuyor yani
bölgesel olarak kalıyor ve yok oluyor bir süre sonra
Televizyon bütün gün açık.
sonsuzluk için iyi huylu kalan bir iklim.
çünkü mevcut durumun kalmasını istiyorlar.
İlk olarak, genellikle ülkelerin şeklini korur.
Ya da neden bir dahaki döngüye kadar orada kalmıyor?
bu hala büyük bir genel sağlık sorununu oluşturuyor,
kırsal kesimlerde sadece kendilerini sefil yoksulluktan
Başardı. Ama orada çok oyalanmasa iyi eder.
Ama o evde kalmayan bir kişi var ya
ile bunu tamamlamaya yönelik halk talepleri arasında, durmuş durumda olan ve kum ihtiyacı olan
Onun kendini niçin öldürdüğü hâlâ bir sır.
boylu boyunca kesilse de bir parça kalır.
Havasız hiçbir şey yaşayamazdı.
Kutupların buzlarının erimesi ve insanları yok
Bir damlacık havada süzülür ve sonra buharlaşırsa bu virüsün bir süreliğine
Bu durumda ise zaman yolculuğuna sadece ruh çıkar diyebiliriz yani beden kalır ve ruh gider
Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.