Translation of "الحيوان" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "الحيوان" in a sentence and their turkish translations:

هو يأكل الحيوان.

O, hayvanı yiyor.

- ذهبت إلى حديقة الحيوان البارحة.
- زرت حديقة الحيوان بالأمس.

Dün hayvanat bahçesine gittim.

‫نادراً ما ترى هذا الحيوان.‬

Çok nadir görülürler.

هذا الحيوان أكبر من ذاك.

Bu hayvan öbüründen daha büyüktür.

لا يعرف كثيراً عن هذا الحيوان.

O, o hayvan hakkında çok az biliyor.

ستُوصلك تلك الحافلة إلى حديقة الحيوان.

Şu otobüs sizi hayvanat bahçesine götürecektir.

حتى الحيوانات في حديقة الحيوان قد باعوها.

hayvanat bahçesindeki hayvanları bile sattılar.

منذ ذلك الحين وأنا نباتي وناشط لحقوق الحيوان

o zamandan beri veganım

‫وسقطت تلك العدسة بسرعة‬ ‫مما فاجأ ذلك الحيوان.‬

ve hızlıca düşen lens hayvanı ürküttü.

‫لكن وراء ذلك،‬ ‫تكمن مقدرة ذلك الحيوان المذهلة‬

Ama bunun altında, buraya gelebilmek için

أن يتقبلك هذا الحيوان البري الحر بكل رحابة

Vahşi, özgür bir hayvan tarafından bütünüyle kabullenilmek

‫إزالة القرون‬ ‫بينما ما يزال الحيوان على قيد الحياة،‬

Hayvanın diri diri boynuzunu sökmek,

‫ولكن العثور على مثل هذا الحيوان هنا‬ ‫ليس بالأمر المستغرب.‬

ama böyle şeyler buralarda nadir görülmez.

‫ولكن ليس بالأمر المستغرب‬ ‫العثور على مثل هذا الحيوان هنا‬

ama böyle şeyler buralarda nadir görülmez.

‫ليست الحيوان الوحيد في الغابة‬ ‫الذي يرى الأمور بشكل مختلف.‬

Yağmur ormanında olayları farklı gören tek hayvan da o değil.

‫وخلال تلك الفترة،‬ ‫طوّر أعقد حاسة بصر في مملكة الحيوان.‬

Bu süre zarfında... ...hayvanlar âlemindeki en karmaşık görme yetisini geliştirdi.

‫بالرغم من قواه المُدمرة،‬ ‫فإن هذا الحيوان المفترس يؤدي غرضاً مهماً.‬

Yıkıcı güçlerine rağmen bu asabi küçük yırtıcının önemli bir görevi de var.

هل تريد أن تذهب إلى حديقة الحيوان بعد ظهر هذا اليوم؟

Bu öğleden sonra hayvanat bahçesine gitmek ister misin?

حيوانات الكسلان هى الحيوان الوحيد الذي نعرف أنه ليس بحاجة إلى إطلاق الريح.

Tembel hayvanlar gaz çıkarmayan, bildiğimiz tek memeliler.

‫كنت جئت في نهاية الأحداث كلها.‬ ‫تفكّر قائلًا:‬ ‫"ماذا يفعل هذا الحيوان بحق السماء؟"‬

Büyük bir olayın son anını yakalamıştım. "Bu hayvan ne yapıyor?" diyorsun.

‫ينتابني شعور جميل‬ ‫حين أتلامس مع ذلك الحيوان.‬ ‫لكن عند مرحلة ما، سيتوجب عليك التنفس.‬

O hayvanla temas edince bir şeyler oluyor. Ama bir noktada nefes alman gerek.

‫أمضى هذا الحيوان ملايين السنين‬ ‫يتعلّم الاختباء ليستحيل إيجاده.‬ ‫كان عليّ أن أتعلّم كيف تبدو آثار الأخطبوط.‬

Bu hayvan, bulunması imkânsız olmayı öğrenmek için milyonlarca yılını harcadı. Ahtapot izlerinin görünüşünü öğrenmem gerekiyordu.

‫هذا الحيوان الثدي الضخم الذي يصل طوله‬ ‫إلى متر ونصف ووزنه إلى 100 كلغ قوي جداً‬ ‫وقادر تماماً على التسبب بجروح قاتلة.‬

1,5 metre uzunluğundaki, 100 kiloluk bu görkemli memeli, çok rahat bir şekilde ölümcül yaralar verebilir.