Translation of "أنهم" in Turkish

0.013 sec.

Examples of using "أنهم" in a sentence and their turkish translations:

نقول أنهم ليسوا بخير، أو أنهم بحاجة للعلاج.

Sıkıntılı olduklarını veya iyileşmeleri gerektiğini söylüyoruz.

قالوا أنهم إرهابيون

onların bir terörist olduğunu söyleyiverdi

كان الأمر كما لو أنهم يعرفون أنهم يجب أن يخافوا

Sanki korkmaları gerektiğini bilseler de

ولنقل أنهم أبناء عمومتهم.

kertenkeleler ve kaplumbağalar araştırma konumuz oldu.

أعتقد أنهم متغطرسون جداً.

Ayrıca çok fazla kibirli olduklarını düşünüyorum.

ولكن أظن أنهم فشلوا.

Ama bence batırdılar.

كما أنهم قيّموا مشاعرهم

Öğrenciler aynı zamanda geçerliliği oldukça kanıtlanmış

لا بد أنهم ينتظرونك.

Onlar seni bekliyor olmalılar.

أظن أنهم قد رأوني

Sanırım onlar beni gördü.

معتقدين أنهم يخوضونها مثلما يريدون ،

isteklerine göre davrandığını düşünür

اعتقدنا أنهم قد فوتوا رحلتهم.

Herhalde uçağı kaçırdılar diye düşündük.

إلا أنهم حدقوا بي فحسب.

sadece durup bana baktılar.

كما أنهم نوابغ في العلاقات.

ve ilişkilerde dahiler.

اعتقدت أنهم قد نسوا صفرًا،

Bir sıfırı eksik yazdıklarını sandım.

ويبدو أنهم عنصريون ومهمون أيضًا.

görünüşe göre ırkçı ve çok önemliler.

لأن الشباب أخبرونا أنهم قلقون.

Çünkü gençler bize kaygılandıklarını söylüyorlar.

أقصد أنهم يتحدون قوة الجاذبية،

Yani, yerçekimi kuvvetine karşı koyuyorlar.

أنهم كريهون و نحن لسنا

nefret dolu olan biz değil, onlarmış gibi...

تجد أنهم متعفنين إلى النخاع،

köküne kadar çürümüşlükle karşılaşırsınız,

على الرغم من أنهم يمتلكون

ona rağmen sahiplendiler

يمكننا القول أنهم يستريحون رسميًا.

resmen dinleniyorlar diyebiliriz.

و الآن تخيلوا أنهم عميان

ve şimdi hepsinin kör olduğunu düşünün

أنهم وصلوا إلى القمة أخيرًا‏.

...biz aşağıda South Col kampındaydık.

المشكلة أنهم لا يملكون مالا.

Sorun onların parasının olmamasıdır.

بسبب أنهم كانوا وحيدين في الأساس.

başta yalnız oldukları için yakalanırlar.

الذين تبيّن أنهم مهتمون بشرفهم وسمعتهم

kendi adlarını ve şereflerini önemsiyor gibi görünen

بل أنهم يتعرضون أيضاً لسوء الفهم

yanlış anlaşılmaları

حسنا، أعتقد أننا أثبتنا أنهم مخطؤون.

Sanırım onları haksız çıkardık.

ثم، قالوا أنهم أهملوا كل هذا

Sonra, tüm bu hataları görmezden gelip

اعتقدوا أنهم صنعوا الحضارات الأكثر تقدمًا.

Sadece en gelişmiş medeniyeti kendilerinin inşa ettiğini düşünüyorlardı.

وأيضًا يعنى هذا أنهم سباحون مهرة.

Aynı zamanda şaşırtıcı derecede iyi yüzücüler.

في حين أنهم لا يعرفونني حتى.

hem de beni tanımadıkları hâlde.

لكنهم أخبروني أيضاً أنهم لديهم مخاوف.

Ancak bana korkularından da bahsediyorlar.

يبدو أنهم قد اكتشفوا بعضهم البعض.

Görünüşe göre birbirlerini görmüşler.

أو أنهم بطبيعتهم ملائكة ودائماً أنقياء.

veya her zaman meleksiler ve tatlılar.

أنهم يكافحون من أجل شيء ما

bir şey için aslında çaba gösterdiklerini

‫أعني أنهم كانوا داخل عالم الطبيعة.‬

Resmen doğanın içindeydiler.

"أخبرتني ماري أنهم ناموا سوية." "حقا؟"

"Mary bana seviştiklerini söyledi." "Gerçekten mi?"

لا بدّ أنهم ينتظرونا. كَم الساعة؟

Bizi bekliyor olmalılar. Saat kaç?

حتى أنهم حاولوا خطفي مرةُ من المرات.

Hatta bir defasında kaçırmaya bile kalkıştılar.

حتى لو أنهم لم يعبروا حدود دولية.

uluslararası sınırları aşmadıklarında bile.

عندما هاتفني أبي ليخبرني أنهم وجدوا عمي.

tam olarak nerede olduğumu hâlâ hatırlarım.

ارفعوا أيديكم إن كنتم تعتقدون أنهم خمسة.

Beşten az olduğunu düşünenler elini kaldırsın.

أعتقد أيضاً أنهم ليسوا منفتحين على الابتكارات.

Ayrıca yeniliklere açık olmadıklarını düşünüyorum.

لكن ليس بسبب فكرة أنهم متفوقون بالفطرة.

ama doğuştan daha üstün oldukları düşüncesinden dolayı değil.

ويوحي هذا أنهم يفعلون شيء صحيح حقًا.

ve bir şeyleri gerçekten doğru yaptıklarını gösteriyor.

يشعرون أنهم يواجهون سلسلة من الأزمات الملحة

Bir dizi önemli krizle yüz yüze olduklarını hissediyorlar.

يشعرون أنهم ربما لا يتلقون المهارات الصحيحة.

gerekli becerileri edinemediklerini düşünüyorlar.

أطلعني الشباب أيضاً أنهم قلقون حيال العنف.

Gençler ayrıca bana şiddetle ilgili kaygılarından bahsediyorlar.

أو أنهم فقط لا يودون المخاطرة بمواجهة

Belki de daha gelişmiş ve daha düşmanca bir komşuyla

نحن قلقون من أنهم يتهربون من الضرائب.

Vergi kaçırmalarından endişeliyiz.

أشار إلى المتهمين على أنهم "حثالة الأرض"

sanıklardan "dünyanın pislikleri" olarak bahsetmişti

أنت تعرف أنهم فعلوا الفيروس في المختبر

biliyorsunuz virüsü laboratuvarda yaptılar

كيف تعتقد أنهم ربما رفعوا عجائن الذرة

sizce mısır pramitlerini nasıl kaldırıp kaçırmış olabilirler

لم يعتقدوا أنهم يمكن أن يكونوا ناجحين

Başarılı olabileceklerine inanmıyorlardı

لنفترض أنهم يكذبون على ما سيحصلون عليه

Diyelim ki yalan söylüyorlar ne elde edecekler

اعتقد الألمان أنهم ربحوا الحرب وكانوا يحتفلون

Almanlar savaşı kazandıklarını zannedip kutlamalar yapıyordu

لأن الإعلام كان يخبرهم أنهم ربحوا الحرب

Çünkü medya onlara savaşı kazandığını anlatıyordu

ابتهج! أنا متأكد من أنهم سوف ينقذونا.

Neşelen! Bizi kurtaracaklarından eminim.

يتمنى الطلاب لو نعرف أنهم يريدون التواصل بعمق.

ne kadar çok ilgi istediklerini bilmemizi istiyorlar.

أو أنهم جاءوا بتبريرات مُحكَمة لشرح ما وجده.

ya da yeni deliller için akla uygun açıklamalar ürettiler.

لأنهم يعتقدون أنهم لا يستطيعون القيام بما يريدون،

umudu kesen ve bu nedenle de çabalama arzularını yitiren

كما لو أنهم لم يكونوا جيدين بما يكفي.

Yeterince iyi değillermiş gibi.

إلا أنهم يحصلون على 2٪ من تمويل المشروع.

girişim fonunun sadece yüzde 2'sini alıyorlar.

وأخبرني الشباب أيضاً أنهم قلقون أيضاً بشأن العمل،

Ayrıca gençler bana istihdam konusundaki kaygılarını

غيروا تلك الطريقة وقالوا أنهم نسجوا الحذاء وحسب.

ve bir ayakkabı ördüklerini söylediler.

هناك البعض أنهم سيأخذون القروض إذا كذبوا بالمال

bazıları vardır ki yalan parayla olsa kredi çeker yine söyler

"هل هم يكذبون أم أنهم؟" قمنا بعمل فيديو

"Yalan mı söylüyorlar yoksa?" diye bir video çekmiştik

وهل تعرف أنهم ما زالوا يتجولون في إيطاليا؟

Ve İtalya'da hala dolaşıyorlar biliyor musunuz?

وهذا لا يعني أنهم كانوا على صواب أو خطأ،

Haklı olup olmadıkları anlamında değil

اعتقد اليونانيون أنهم أسمى من الأعراق الأخرى التي يعرفونها،

Yunanlar tanıdıkları diğer milletlerden daha iyi olduklarını düşünüyorlardı

كما أنهم يتطلعون إلى تخليص جميع مركباتهم من الكربون.

ve araç filosunun tamamını karbondan arındırmak istiyorlar.

أنهم قلقون لأنهم لا يحصلون على المهارات التي يحتاجونها.

ihtiyaç duydukları becerileri edinemediklerini söylüyorlar.

بينما يقنع الناس أنفسهم أنهم لا يرتكبون أي خطأ.

50 yıllık ırkçı yasayı mümkün kılan bir inkâr.

يعلن أولئك الذين لا يتفقون معهم على أنهم إرهابيون

kendi fikrinde olmayanları terörist ilan ediyor

على الرغم من فكرة أنهم يتحدثون من الاطار الخارجي للثقافة.

konuşmalarına rağmen muhabirlerce tartışılır.

إذا كانت أمريكا تعرف المسلمين على أنهم إرهابيون ، فنحن المذنبون!

eğer ki Amerika da Müslümanları terörist olarak tanıyorsa bunların suçlusu da biziz!

يقول الناس أنهم يستطيعون مواجهة الخطابات مثل الكذب أو الملل

insanlar diyor abi o yalan ya sıkıyor gibi söylemlerle karşı karşıya kalabiliyor

ومما أثار دهشتهم أنهم اكتشفوا موقع قاعة ضخمة تلو الأخرى.

Ve şaşırtıcı bir şekilde, birbiri ardına devasa bir salonun yerini keşfettiler.

وبنظرة شديدة الحزن في عيونهم، كانوا على علم أنهم يخسرون المعركة.

ve gözlerindeki derin üzüntü savaşı kaybedeceğimizi söylüyordu.

يعترف الكثير من الناس أنهم يختنقون أو يفشلون في أداء الرياضيات،

Çoğu insan matematikte tıkanıyor ya da ondan endişe duyuyor.

هل تذكر أنهم اعتقدوا أن استنسل رينغو كان قاتلاً في الفيلم؟

hatırlıyor musunuz filmde ringo şabanı katil zannediyorlardı

من الفرسان الذين يواجهونهم رغم أنهم بدأوا في إلحاق الخسائر بهم.

ve karşılaştıkları sayısız şövalye kafalarını karıştırdı. ancak Hıristiyanları tehlikeye atmaya başladılar.

شعر السلطان أنهم سيبقون بالقرب من أسطول دعمهم على نهر الدانوب،

Sultan, Tuna savunma filosuna yakın olacaklarını hissetti

وأعتقد أنهم ربما كانوا في حالة إنكار لما كان يحدث مع ريشارد.

ve sanırım Richard'a olanlar konusunda muhtemelen gerçeği inkâr ettiler.

على الرغم أنهم أخذوا على حين غرة، فإن القرطاجيين يثقون في سفنهم

Kartacalılar, hazırlıksız yakalanmış olsalar da, gemilerinden gayet eminler.

والأسوأ من ذلك ، أنهم فتحوا ممرًا خلف ذلك الجدار في ذلك الوقت

İşin daha da kötüsü o dönemde birde o duvarın arkasına bir geçit açıyorlar

كان الأمر كما لو أنهم لم يتعلموا أبداً أن يخافوا من هذا الموقف.

Sanki hiç o işaretten korkmaları öğretilmemiş gibiydi.

كما أنهم يميلون إلى الاستقلال الذاتي، ويرغبون في أن يكون لديهم أشياءَ يمتلكونها.

Özgür olmayı çok ister, her şeyi kişiselleştirmeyi severler.

سلاح الفرسان المسلمين، وعلى الرغم من ميزتهم العددية، إلا أنهم بدأوا في التراجع

ve Moğollar sayıca fazla olmalarına rağmen geri düşmeye başladılar.

وفقًا لاعتقادهم أنهم بحاجة إلى حمايتهم لأنهم يعتقدون أنه سيتم استخدامها مرة أخرى

bedenlere ve değerli eşyaların tekrar kullanılacağını düşündükleri için onları korumaları gerekiyor inançlarına göre

ماذا تعتقد أنهم سيفعلون عندما لا يستطيعون العثور على لدغة الطعام هذه المرة؟

Bu sefer yiyecek lokma bulamayınca sizce ne yapacaklar?

على الرغم من أنهم لا يعرفون ذلك بعد، إلا أن الرومان ساروا مباشرة نحو كمين

Romalıların henüz bilmediği şey ise doğrudan bir pusunun içine yürümüş olmalarıydı.

من فضلك لا تعتقد أن الأشخاص الذين لا يعرفون أحد العلوم يعرفون أنهم يعرفون شيئًا.

Lütfen bilimin b sini bilmeyen insanlar bir şeyler bildiğini zannedip konuşmasın ya

أعتقد أنهم عثروا الآن على ستة منهم ، كل ذلك خلال عصر الفايكنج وما قبل الفايكنج.

Galiba altı tanesini Viking ve Viking öncesi dönemde bulmuşlar.

تقدم الجنود القرطاجيون إلى ساحة المعركة بكل قوتهم بما أنهم نالوا قسطا من الراحة وتغذوا جيدا

İyi dinlenmiş ve karnı tok Kartacalılar muharebe meydanına hazırlar.

لقد جابوا في عمق روسيا والبحر الأبيض المتوسط ​​، حتى أنهم تجرأوا على مهاجمة ما أسموه Miklagard ،

Rusya ve Akdeniz'in derinliklerinde dolaştılar, hatta Miklagard dedikleri

تم قطع رؤوس جميع الهياكل العظمية ، وأظهر التحليل أنهم كانوا جميعًا من الذكور ، وكان معظمهم من

Tüm iskeletlerin kafaları kesilmişti ve analizler onların hepsinin erkek olduğunu, çoğunlukla