Translation of "أظن" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "أظن" in a sentence and their turkish translations:

وأنا أظن

Bence yapmamız gereken

- أظن.
- أفكر.

Düşünüyorum.

لا أظن ذلك.

- Öyle olduğunu sanmıyorum.
- Öyle düşünmüyorum.

أظن أنها مريضة.

Onun hasta olduğunu düşünüyorum.

أظن أنه سعيد.

Sanırım o mutlu.

- أظن بأن توم يحبني.
- أظن بأن توم معجب بي.

Sanırım Tom beni seviyor.

كنت أظن نفسي جذابة.

Çok tatlı olduğumu düşünüyordum.

ولكن أظن أنهم فشلوا.

Ama bence batırdılar.

لا أظن أنه آتٍ.

Onun geleceğini sanmıyorum.

- أعتقد ذلك.
- أظن ذلك.

- Ben öyle düşünüyorum.
- Sanırım öyle.

مممم...أظن ذلك أيضاً.

Mm- hm. Ben de öyle düşünüyorum.

أظن أن توم لطيف.

Tom'un nazik olduğunu düşünüyorum.

أظن أنني سأبقى لفترة.

Sanırım bir süre kalacağım.

أظن أنهم قد رأوني

Sanırım onlar beni gördü.

أظن أنك تضيع وقتك.

Sanırım zamanını boşa harcıyorsun.

أظن أنكم كلكم مخطئون.

Bana kalırsa hepiniz hatalısınız.

نعم، أظن ذلك أيضاً.

Evet. Ben de öyle düşünüyorum.

- لا أظن أنه آتٍ.
- لا أعتقد أنه سيأتي.
- لا أظن أنه قادم.

Onun gelmeyeceğini düşünüyorum.

هذه أمور أظن أننا بحاجتها:

Bence ihtiyacımız olan şeyler şunlar:

أظن أنها متأصلة في السحر،

özünde olan bir sorunu anlatıyor

"أنا أظن أن الملاكمة خطيرة

"Bence boks tehlikeli.

كنت أظن أن بتقديم المال

Para bağışlarsam bu problemi çözebilirim

أظن أنني وقعت في الحب

Sanırım âşığım.

أظن أن توم على حق.

Sanırım Tom haklı.

أظن أنها لا بأس بها.

Tamam olduğunu sanıyorum.

أظن أنه ذهب إلى كيوتو.

O, Kyotoya hareket etmiş olabilir.

أظن أنه يمكنني أن أساعد.

Sanırım belki yardım edebilirim.

أظن أن أعياد الميلاد مهمة.

Doğum günlerinin önemli olduğunu düşünüyorum.

أظن أننا تحادثنا عبر الهاتف.

Telefonda konuştuğumuza inanıyorum.

أظن أنك يجب أن تفعله.

Bence yapmalısın.

أظن أن توم يعلم لماذا

Sanırım Tom nedenini biliyor.

أظن انه يجب ان يذهب

Sanırım gitmem gerekiyor.

أظن أنه ذلك الشعور بعدم الانتماء

Bence bu, yetersizlik duygusuydu,

لم أظن أنني سأحظى بذلك الإمتياز،

Ayrıcalıklarım olduğunun farkında değildim

وفي الختام، أظن أن هناك حيلة:

Sonuçta, bence işin sırrı şu:

أظن أنها بسبب الأسئلة التي سألتها؛

Sanırım bunun nedeni sorduğum sorular.

أظن أننا ما زلنا في بولندا.

Hala Polonya'dayız sanıyorum!

لا أظن أنها ستمطر بعد الظهر.

Bu öğleden sonra yağmur yağacağını sanmıyorum.

- لا أعتقد ذلك.
- لا أظن ذلك.

- Öyle düşünmüyorum.
- Bence öyle değil.

أظن أنه الوقت لشرب شيء ما.

Sanırım bir içki zamanı.

أظن أنني يمكنني الانتظار أكثر قليلا.

Sanırım biraz daha bekleyebilirim.

- أظن أنه من الأفضل أن أعود إلى المتجر.
- أظن أنه من الأفضل أن أعود إلى الورشة.

Sanırım dükkana geri dönsem iyi olur.

لكنني أظن أنها جرت على هذا النحو

fakat konuşma şöyle bir şey olabilir:

أظن من الممكن وجود بعض المساحات المحدودة

Bence, daha yavaş teknolojik gelişmeler isteyebileceğin

‫أظن أنه محفز رائع لهذه الذكاء الشديد.‬

Bence bu durum, o devasa zekâ için oldukça uyarıcı.

‫لا أظن أن ذلك كان مفيدًا حقًا.‬

Pek faydası olmadı.

"هل هو قادم؟"، "لا أظن أنه سيأتي."

"O geliyor mu?" "Onun geldiğini sanmıyorum."

أظن بأني سأطلب من ماري أن تتزوجني.

Sanırım Mary'nin benimle evlenmesini isteyeceğim.

أظن أن من الأفضل ألا تكون وقِحًا.

Sanırım kaba olmamak en iyisi.

أظن أن شيئا ما ربما حدث لتوم.

Sanırım Tom'a bir şey olmuş olabilir.

أظن أنه يمكنني الركض بمثل سرعة توم.

Sanırım Tom kadar hızlı koşabilirim.

لا أظن أن توم بمزاج العمل حاليا.

Tom'un şu an çalışmak istediğini düşünmüyorum.

أظن أن قاطع تلك الأشجار كان "توم".

Sanırım o ağaçları kesen kişi Tom'du.

أظن أني أضعت قبل قليل جواز سفري.

Sanırım az önce pasaportumu kaybettim.

عِوَض التحدث عن المشروع، ما أظن أني سأفعله،

Programla alakalı her şeyi söylemektense, ki söyleyeceğim,

أظن أنه بسبب شيئين أو واحد من السببين.

Genelde iki şeyden ya da iki şeyden biri olduğuna inanıyorum.

تقول: "آسفة، لكن لا أظن أن الأرقام صحيحة."

"Özür dilerim ama hesaplamaların doğru olduğunu düşünmüyorum." der.

‫إنه مزيج من  الظبي‬ ‫والماعز على ما أظن،‬

Bir antilop ve sanırım bir keçinin melezi gibi bir şey

- لا أظن أنه سيأتي.
- لا أعتقد أنه قادم.

Onun geleceğini sanmam.

أظن أنه قد كان بمقدروي أن أساعد توم.

Sanırım Tom'a yardım edebilirdim.

أنا حقاً لا أظن أنه بإمكانك أن تسبق دُبّاً.

Bir ayıdan daha hızlı koşabileceğinizi hiç sanmıyorum.

‫أظن أن هناك احتمالاً كبيراً‬ ‫أننا سنفقد هذه الفصيلة‬

Bence tüm çabalara, koruma çabalarına rağmen yüksek olasılıkla

أظن أنه من الأفضل لك أن تبدأ حمية غذائية.

- Sanırım diyet yapsan iyi olur.
- Bence bir diyet yapsan iyi olur.

مرفقي يُؤلِمني جدّا. أظن أنّه عليّ الذهاب إلى المستشفى.

Dirseğim çok acıyor. Sanırım hastaneye gitmek zorundayım.

‫لا أظن أنه كان سيصيدني بمعنى‬ ‫أنه سيتناولني كوجبة خفيفة.‬

Bizi yakalayıp öğle yemeğinde yemek istediğini sanmıyorum.

أظن أن الكثير منا يظن أنها نوع من الكلمات البذيئة.

Bunun, birçoğumuz için kötü ve karanlık bir kelime olduğundan şüpheleniyorum.

- أنا لا أظن أنها تشبه أمَّها
- معتقدش إنها شبه أُمَّها

Annesine benzediğini düşünmüyorum.

ولا أظن أن الناس يفهمون أن ذلك قد يغيّر كل شيء.

ve bence, insanlar bunun her şeyi değiştirebileceğini anlamıyorlar.

أظن أن شجرة السنديان هذه هي الأكثر تعميرا في هذه الجزيرة.

Sanırım bu, bu adadaki en yaşlı meşe ağacı.

و أنا أظن أنّ ما يجب علينا فعله هو الأخذ بتلك الكلمتين،

Bence yapmamız gereken şey bu iki sözü almak

إنك أنتِ التي كنت أظن أني أرغب في معرفتها طيلة هذا الوقت.

Sanırım hep tanımak istediğim sendin.

بناءً على الاتجاه الذي سار فيه، أظن أنه كان متجهًا إلى البلدة.

Onun gittiği yönden onun şehre doğru gittiğini söyleyecektim.

أظن أننا يجب أن نكون حذرين، بما أن بعض الولايات تعاود الفتح مجددا،

Hepimizin dikkatli olmak istediğini düşünüyorum, özellikle bazı ülkeler yeniden açılmaya başlamışken.

- أعتقد أنك صائب.
- أعتقد أنك مصيب.
- أعتقد أن ما تقوله صحيح.
- أظن أنك محق.

Sanırım sen haklısın.

‫لذا أظن أنه يلاحظ تلك الأصوات الخافتة،‬ ‫ويرى الأنوار‬ ‫والتلفاز عبر النافذة،‬ ‫يولي اهتماماً لتلك الأشياء.‬

Sanırım küçük sesleri fark ediyor, ışıkları görüyor, pencereden televizyona bakıyor, böyle şeylere dikkat ediyor.

‫لا أظن أن الناس يجب أن تخاف منها،‬ ‫لكن علينا أن نحترمها.‬ ‫علينا حمايتها وليس محاولة قتلها.‬

Bence insanlar onlardan korkmaktansa saygı göstermeli. Onları korumalıyız ve öldürmeye çalışmamalıyız.