Translation of "Saatimi" in Spanish

0.008 sec.

Examples of using "Saatimi" in a sentence and their spanish translations:

- Kol saatimi kaybettim.
- Saatimi kaybettim.

He perdido mi reloj.

Saatimi arıyorum.

Estoy buscando mi reloj.

Saatimi çaldırdım.

Me robaron el reloj.

Saatimi kaybettim.

Perdí mi reloj.

Saatimi bulamıyorum.

- No puedo encontrar mi reloj.
- No consigo encontrar mi reloj.

- Saatimi görmüş müydün?
- Saatimi gördün mü?

- ¿Has visto mi reloj?
- ¿Habéis visto mi reloj?

Saatimi evde bıraktım.

Me he dejado el reloj en casa.

Dün saatimi kaybettim.

Ayer perdí mi reloj.

Saatimi tamir ettirdim.

Mandé mi reloj a arreglar.

Birisi saatimi çaldı.

Alguien me ha robado el reloj.

Saatimi tamir ettirmeliyim.

Debo llevar mi reloj a reparación.

Dün saatimi çaldırdım.

- Ayer me robaron el reloj.
- Ayer me robaron mi reloj.

O benim saatimi çaldı.

- Él robó mi reloj.
- Me robó el reloj.

Ona saatimi tamir ettirdim.

Hice que arreglara mi reloj.

Mağazada saatimi tamir ettirdim.

Me repararon el reloj en la tienda.

Saatimi onarmama yardımcı oldu.

Él me ayudó a arreglar mi reloj.

Dün gece saatimi çaldırdım.

Me robaron mi reloj anoche.

Saatimi nerede tamir ettirebilirim?

- ¿Dónde me pueden arreglar el reloj?
- ¿Dónde me pueden arreglar mi reloj?
- ¿Dónde puedo arreglar mi reloj?

John'a saatimi tamir ettireceğim.

Le voy a pedir a John que repare mi reloj.

Onu yazmak birkaç saatimi aldı.

- Me llevó varias horas para escribirlo.
- Me tomó varias horas para escribirlo.

Şiiri ezberlemek bir saatimi aldı.

Me tomó una hora aprenderme el poema de memoria.

İşi bitirmek beş saatimi aldı.

- Me llevó cinco horas terminar el trabajo.
- Tardé cinco horas en terminar el trabajo.
- Me tomó cinco horas para terminar el trabajo.

Ödevimi bitirmek üç saatimi aldı.

Tardé tres horas en acabar los deberes.

Babam eski saatimi tamir etti.

Mi padre reparó mi viejo reloj.

Mektubu yazmak üç saatimi aldı.

- Me tomó tres horas escribir esta letra.
- Me tomó tres horas escribir la carta.

Yokohama'ya erişmek iki saatimi aldı.

Me tomó dos horas llegar a Yokohama.

Onu programlamak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas programarlo.

Onu yıkamak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas lavarlo.

Onu temizlemek birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas limpiarla.

Bunu dikmek birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas coserlo.

Onu açmak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas abrirlo.

Bunu pişirmek birkaç saatimi aldı.

Cocinarlo me tomó varias horas.

Bunu okumak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas leerlo.

Bunu bitirmek birkaç saatimi aldı.

Terminarlo me tomó varias horas.

Onu düzeltmek birkaç saatimi aldı.

Me llevó varias horas solucionarlo.

Yazıyı bitirmek 2 saatimi aldı.

Tardé dos horas en terminar la redacción.

Yokohama'ya varmak iki saatimi aldı.

Me tomó dos horas llegar a Yokohama.

O odayı boyamak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas pintar esa habitación.

Bunu tamir etmek birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas repararlo.

Onu yeniden programlamak birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas reprogramarlo.

Bunu deşifre etmek birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas decifrarlo.

Bunu monte etmek birkaç saatimi aldı.

Me tomó varias horas armarlo.

Tüm giysileri katlamak birkaç saatimi aldı.

Me costó varias horas doblar toda la ropa.

Ev ödevimi yapmak üç saatimi aldı.

Tardé tres horas en hacer los deberes.

Denemeyi yazmak yaklaşık iki saatimi aldı.

Me tomó cerca de tres horas escribir el ensayo.

Bu kitabı okumak beş saatimi aldı.

Tardé cinco horas en leer este libro.

Boston'dan buraya gelmem üç saatimi aldı.

Necesité tres horas para ir de aquí a Boston.

Buradan Tokyo'ya gitmek beş saatimi aldı.

Tardé cinco horas en manejar de aquí a Tokio.

Bu cümleyi ezberlemek iki saatimi aldı.

Me tomó dos horas memorizar esta frase.

Saatimi her sabah istasyon saatine göre ayarlarım.

Cada mañana ajusto mi reloj según el reloj de la estación.

Ben saatimi tamir ettirdim ama tekrar bozuldu.

Había reparado mi reloj, pero se rompió de nuevo.

Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.

He perdido mi reloj, así que tengo que comprarme uno nuevo.

Bu sınava hazırlanmak en az 10 saatimi alacaktır.

No me tomará menos que 10 horas preparar el examen.

Bütün bu noel hediyelerini paketlemek için en azından iki saatimi harcayacağım.

Voy a tardar al menos dos horas para envolver todos estos regalos de Navidad.

Saatimi kaybettim, bu yüzden şimdi başka bir tane satın almak zorundayım.

He perdido mi reloj, así que ahora tendré que comprarme otro.

Bir metre çapında ve iki metre derinliğinde bir çukur kazmak yaklaşık 2.5 saatimi aldı.

Me llevó unas dos horas y media excavar un hoyo de un metro de diámetro y dos de profundidad.