Translation of "Araya" in Spanish

0.006 sec.

Examples of using "Araya" in a sentence and their spanish translations:

Belki bir araya koymaya.

quizá de ponerlas juntas...

Asla bir araya getirilemez

ya no se puede volver a armar

Değerinde bir araya geldi .

francos.

Gözleri bir araya geldi.

Las miradas se cruzaron.

Nasıl ikisini bir araya getirirsiniz?

¿Cómo unimos estas dos cosas?

Ancak bir araya getirmeye çalışabiliriz.

por más que uno lo intente.

Kırkıncı günde bir araya gelerek

Cuadragésimo día se encontró

Bir araya gelmiş partiküller topluluğu,

eso está arreglado en este patrón,

Adını verdiğimiz şeyle bir araya getirilmişti.

en lo que llamamos el paquete neolítico.

İkincisi, ilgili unsurları bir araya getirin.

En segundo lugar, obtengan datos pertinentes.

Farklı jenerasyonlar bir araya gelir ki

donde se reúnen diferentes generaciones

Geceleri, su onları bir araya getirir.

De noche, el agua los une.

Bir şekilde, insanları bir araya getirdi,

En un sentido, ha unido al mundo íntegramente,

10 tane yazılımcı bir araya gelip

10 desarrolladores de software se unen

Tom babasıyla yeniden bir araya geldi.

Tom se reunió con su padre.

Ayda bir kere bir araya geliriz.

Nos reunimos una vez al mes.

Çete şehir çöplüğünde bir araya geldi.

La banda se reunió en el basurero de la ciudad.

Evrakların hepsini bir araya toplar mısın?

¿Puedes juntar todos los papeles?

Tom tüm eşyalarını bir araya toplandı.

Tom reunió todas sus pertenencias.

Yere getirip burada tekrar bir araya geliyor.

dejándonos tal y como empezamos.

Ve oğlu ile bir araya getirene kadar

hasta que pudimos lograr su liberación

Şimdi biz herkesi tekrar bir araya getireceğiz,

Creo que ahora los reuniremos a todos

Konuklarımızı ekranda bir araya getirebilecek miyiz bilmiyorum.

No sé si podemos traer a los invitados de vuelta a la pantalla en este momento.

Bir grup bilim insanıyla bir araya geldi

Junto con un grupo de científicos

araya giren UFO nükleer bir yakıtla çalışıyordu

OVNI interviniente estaba funcionando con combustible nuclear

- Araya kaynamaya çalıştım.
- Ortama uyum sağlamaya çalıştım.

Me intenté integrar.

- Biz bir araya geldik.
- Biz birlikte geldik.

Vinimos juntos.

Tom iki ucu bir araya getirmeyi denedi.

Tom trató de llegar a fin de mes.

Bir konferans için 2002 baharında bir araya geldi.

con motivo de la conferencia con el modesto nombre de "ISS World".

Tüm paydaşları birlikte çalışmak üzere bir araya getirmek.

es reunir a todas las partes interesadas para trabajar juntos.

Bu materyaller bir araya geliyor ve bütünü oluşturuyor.

Al reunir estos materiales, funcionan en conjunto

özel bir fotoğraflama tekniği ile bir araya getirilen

que, combiado con una técnica especial de fotografía

Biz düzenli olarak bir araya gelme alışkanlığını edindik.

Hicimos un hábito de juntarnos regularmente.

Tom Mary ile tekrar bir araya gelmeyi umuyordu.

- Tom esperaba volver con Mary.
- Tom confiaba en volver con Mary.

İki kere bükersen ve ardından uçları bir araya getirirsen

Consideren qué sucedería si lo torciera dos veces

Yerlerden gelen 1400 insanı bir araya getirmek bir mucizedir.

de lugares tan diferentes, es un milagro.

Düzinelerce türden yüzlerce kurbağa çiftleşmek için bir araya gelir.

Docenas de especies, cientos de ranas, se juntan para aparearse.

- Beni de araya sıkıştırabilir misin?
- Bana vakit ayırabilir misin?

- ¿Puedes ayudarme a entrar por aquí?
- ¿Puedes meterme por aquí?

Peki tüm bu numaraları bir araya koyarsanız nasıl görünürler?

Entonces, ¿cómo se ve cuando juntas todos estos trucos?

O, kırık bir vazonun parçalarını bir araya getirmeye çalıştı.

Él trató de reunir los fragmentos de un jarrón roto.

Yetim, iki kız kardeşiyle beş yaşındayken bir araya geldi.

El huérfano se reunió con sus dos hermanas cuando tenía cinco años.

Acaba sadece kuyruklu yıldızların bir araya getirdiği bir şey mi?

¿Es solo algo que los cometas reúnen?

Bir değil iki uzay aracı bir araya gelerek Ay'a gidecekti.

No una, sino dos naves espaciales viajarían a la Luna juntas.

Ve farklı fikir ve bakış açılarını bir araya getirdikten sonra,

y de compartir ideas y perspectivas distintas,

Aman canım ne olacak 3-5 insan bir araya gelmiş yapmıştır

oh querido, lo que sucederá 3-5 personas se han unido

Japonya'nın nüfusu İngiltere ve Fransa'nın bir araya getirdiği nüfustan daha büyüktür.

La población de Japón es mayor que la de Inglaterra y Francia juntas.

Her gün, insanlar TEDx etkinlikleriyle dünyanın her tarafında bir araya geliyor,

todos los días, la gente se reúne en los eventos TEDx en todo el mundo

İki nehrin bir araya geldiği bir bölgede bir kasaba inşa ettiler.

Construyeron un pueblo en un lugar donde dos ríos se juntaban.

Çok Fransızca kelime biliyorum ama cümle içinde bir araya getirmekte zorlanıyorum.

- Conozco muchas palabras en francés pero me resulta difícil combinarlas en oraciones.
- Conozco muchas palabras en francés pero me es difícil combinarlas en oraciones.

İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.

Ella no sabe combinar tres palabras en español, y dice que tiene nivel intermediario.

Bir objenin sahne önünden geçtiği iki benzer zamanlı çekimi bir araya koyarak

Al juntar dos tomas sincronizadas de manera similar donde un objeto pasa en primer plano,

Bill ve John konuşmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.

A Bill y a John les gusta juntarse a conversar una vez al mes.

Görüyoruz ki bunu tekrar bir araya getirince kült takipçisi gibi bir toplum vardı.

Y como podemos ver, reconstruye que había algo como una comunidad cultista.

- Bir ara bir içki için buluşmalıyız.
- Bir ara içki için bir araya gelmeliyiz.

Tenemos que juntarnos a beber alguna vez.

Olduğunu ileri sürdüğü ve bir araya geldiği için, geçici bir süre için, kalıcı olarak ayrılmak yerine,

algunos, y otros la rechazaron, ya que Mahran afirmó que doscientos veinte

Bu, Hamursuz bayramını gözlemlemek ve Paskalyayı kutlamak için insanların aileleri ve arkadaşlarıyla bir araya geldiği, yılın bir zamanıdır.

Esta es una época del año en la que la gente se reúne con familiares y amigos para observar la Pascua y celebrar la Pascua.