Translation of "üzere" in Portuguese

0.017 sec.

Examples of using "üzere" in a sentence and their portuguese translations:

Görüşmek üzere

Até logo

Görüşmek üzere

Até logo

Gitmek üzere.

- Ele está quase saindo.
- Ele vai sair num instante.

- O gitmek üzere.
- O ayrılmak üzere.

- Ela está para partir.
- Ela está prestes a partir.

- Oyun başlamak üzere.
- Maç başlamak üzere.

O jogo já vai começar.

Karanlık çökmek üzere.

A escuridão está quase a chegar.

O ölmek üzere.

- Ele está para morrer.
- Ele está a ponto de morrer.

Yağmur yağmak üzere.

Está para chover.

Tren gelmek üzere.

- O trem está a ponto de chegar.
- O trem está prestes a chegar.

Tom başlamak üzere.

- O Tom está prestes a começar.
- Tom está a ponto de começar.

Ücretler yükselmek üzere.

As taxas estão prestes a aumentar.

Toplantı başlamak üzere.

A reunião já vai começar.

O gitmek üzere.

Ele está prestes a partir.

Tom uyumak üzere.

Tom está quase dormindo.

Tom ölmek üzere.

Tom está prestes a morrer.

Doktor gelmek üzere.

O médico está vindo.

Film başlamak üzere.

O filme já vai começar.

Dal düşmek üzere.

O galho está para cair.

Bir daha bırakmamak üzere

para não sair de novo

Buradan da anlayacağımız üzere

como podemos entender daqui

Gelecek videoda görüşmez üzere

vejo você no próximo vídeo

Onun kocası ölmek üzere.

O seu marido está para morrer.

Hastane inşaatı bitmek üzere.

A construção do hospital está prestes a terminar.

O beni öldürmek üzere.

Ela está a ponto de me matar.

- Sonra görüşürüz!
- Görüşmek üzere!

- Até mais tarde!
- Vejo você mais tarde!

Kartal yere inmek üzere.

- A águia está a ponto de pousar.
- A águia está prestes a pousar.

Gömlek düğmen düşmek üzere.

O botão da sua camisa está já caindo.

O, yola çıkmak üzere.

Ele está prestes a partir.

Üçüncü sahne başlamak üzere.

O terceiro ato está prestes a começar.

Tom'un işi bitmek üzere.

O Tom está quase terminando.

Annem banyoya girmek üzere.

A mãe está para entrar no banheiro.

Tom onu yapmak üzere.

O Tom está prestes a fazer isso.

- Tom bitirmek üzere, değil mi?
- Tom'un işi bitmek üzere, değil mi?

O Tom está quase terminando, não está?

Gecenin son gösterisi... ...başlamak üzere.

O último ato da noite está a começar.

Kendinize iyi bakın görüşmek üzere

tome cuidado para te ver

Kendinize iyi bakın görüşmek üzere...

tome cuidado para vê-lo ...

Kendinize iyi bakın görüşmek üzere

Tome cuidado para vê-lo

Kendinize iyi bakın görüşmek üzere.

Tome cuidado para vê-lo.

Otobüs hareket etmek üzere idi.

O ônibus estava prestes a chegar.

O, kitabı okumayı bitirmek üzere.

Ele está prestes a terminar de ler o livro.

Burada kalamayız. Çatı çökmek üzere.

Temos que sair daqui. O teto vai desabar!

Tom ölmek üzere olduğunu biliyordu.

Tom sabia que ele estava prestes a morrer.

Tren kalkmak üzere. Acele et.

O trem está prestes a partir. Apressa-te.

Geri dönmemek üzere kumardan vazgeçmelisin.

Você tem que parar de apostar de uma vez por todas.

Asla dönmemek üzere oraya gitti.

Ele foi lá, nunca voltou.

- İşimiz bitmek üzere.
- İşimiz neredeyse bitti.

Nosso trabalho está quase terminado.

1960'ta, dönmemek üzere Afrika'ya gitti.

Ele foi para África em 1960, para nunca voltar.

Söylemek üzere olduğum şeyin kaydedilmesini istemiyorum.

- Não quero que o que eu vou dizer seja gravado.
- Não quero que gravem o que estou prestes a dizer.

- Tom ağlamak üzere.
- Tom ağlamanın eşiğinde.

Tom está prestes a chorar.

- Sonbaharın eli kulağında.
- Güz gelmek üzere.

- O outono está quase chegando.
- O outono está quase às nossas portas.

Geldiğiniz için teşekkürler, çocuklar! Görüşmek üzere!

Obrigado por virem, pessoal! Vejo vocês por aí!

Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.

Estão apagando as luzes. A encenação está para começar.

Çıkmak üzere olduğumuz sırada deprem başladı.

Quando ele estava prestes a sair, começou um terremoto.

- Lavabo taştı taşacak.
- Lavabo taşmak üzere.

A pia está quase transbordando.

Işçiler alışıldık üzere günde sekiz saat çalışırlar.

O trabalhador, via de regra, trabalha oito horas por dia.

Bazı değişiklikler hariç olmak üzere, proje onaylandı.

Salvo algumas modificações, o projeto foi aprovado.

Tom ve Mary öpüşmek üzere gibi görünüyordu.

Tom e Maria pareciam prestes a se beijar.

- Ev yıkılmak üzere.
- Ev üflesen yıkılacak vaziyette.

- A casa está prestes a colapsar.
- A casa está prestes a desmoronar.

Yorgunluktan çatlamak üzere. Ama biliyor ki dişi yakında.

Ele está praticamente exausto. Mas sabe que ela está perto.

Telefon çalmaya başladığında, Anne evden ayrılmak üzere idi.

Anne estava a ponto de sair de casa quando o telefone começou a tocar.

Hava tahmini göre, daha fazla yağmur gelmek üzere.

De acordo com a previsão do tempo, vem mais chuva por aí.

Kanala abone olmayı unutmayın kendinize iyi bakın görüşmek üzere

não esqueça de se inscrever no canal, tome cuidado

Yani anlayacağımız üzere kral burda kendine mezar yaptırıyor aslında

então, como podemos ver, o rei está se tornando uma tumba aqui

Sonra bir baktım ki yuvanın dışına sürüklenmiş, ölmek üzere.

E, a seguir, vi que ele saiu da toca, mal estava vivo.

Tom üç saat önce Boston'a gitmek üzere yola çıktı.

O Tom foi para Boston há três horas.

Pekâlâ, bu tuzak küçük hayvanları yakalamak üzere tasarlanmış bir tuzak.

Esta é uma daquelas armadilhas para apanhar animais pequenos.

Kanala abone olmayı da unutmayın kendinize iyi bakın görüşmek üzere...

Não se esqueça de se inscrever no canal, cuide-se para discutir ...

O daha iyi bir yaşam aramak üzere Brezilya'ya göç etti.

Ele imigrou para o Brasil em busca de uma vida melhor.

Tom, kapının vurulduğunu duydu ve açmak üzere kapıya doğru yürüdü.

Tom ouviu alguém bater à porta e foi até ela para abri-la.

Yani buradan da anlıyacağımız üzere çok da önemli değilmiş değil mi

Então, como podemos ver daqui, não é realmente importante?

Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.

Os bilhetes apenas são válidos por dois dias, incluindo o dia em que são comprados.

Devlet, aracılığıyla da dahil olmak üzere, İsrail'e karşı savaştı terör eylemleri.

lutou contra Israel, incluindo através de atos de terrorismo.

- Tom her zamanki gibi geç geldi.
- Tom alışıldığı üzere geç geldi.

Tom chegou tarde, como sempre.

O tapınak türü, başta Mısır olmak üzere tüm Orta Doğu'yu etkiledi.

Esse tipo de templo influenciou todo o Oriente Médio, principalmente o Egito.

Kanala abone olarak destek olmayı da unutmayın görüşmek üzere kendinize iyi bakın

Não se esqueça de apoiar a inscrição no canal.

Afrika filleri savana ve orman filleri olmak üzere iki farklı türe ayrılır.

Os elefantes africanos dividem-se em dois grupos: elefantes-da-savana e elefantes-da-floresta.

Tabii başka sebepler de vardı. Bu nedenle Pando şehrini ele geçirmek üzere ilerledik.

além de outros objetivos. Daí termos ido tomar a cidade de Pando.

- Buradaki işim bitti sayılır.
- Burada işim bitmek üzere.
- Buradaki işim neredeyse bitti sayılır.

Estou quase terminando.

Sadece İngilizcenin geride bıraktığı Türkçe, Tatoeba'da ikinci en çok kullanılan dil olmak üzere.

O Turco está prestes a se tornar a segunda língua mais usada em Tatoeba, apenas superada pelo Inglês.

- O asla geri dönmemek üzere Japonya'dan ayrıldı.
- Japonya'yı asla geri dönmeyecek şekilde terk etti.

Ele saiu do Japão para nunca mais voltar.

Buraya kadar gelerek harika bir iş çıkarttık, ama işler çok daha zor hâle gelmek üzere.

Saímo-nos bem até agora, mas as coisas vão complicar-se.

Buraya gelinceye kadar harika bir iş çıkarttık, ama işler çok daha zor hâle gelmek üzere.

Saímo-nos bem até agora, mas as coisas vão complicar-se.

Milli eğitim bakanı da bu konuyu konuşmak üzere 81 il milli eğitim müdürünü acil toplantıya çağırmış

o ministro da educação nacional chamou 81 diretores provinciais da educação nacional para uma reunião urgente para discutir esta questão

- Bu kenti, geri dönmemek üzere terk etmek istiyorum.
- Ben bu şehri terk etmek istiyorum ve asla geri gelmek istemiyorum.

Gostaria de sair desta cidade e nunca mais voltar.