Translation of "Tutmaya" in German

0.024 sec.

Examples of using "Tutmaya" in a sentence and their german translations:

Kısa tutmaya çalışacağım.

Ich werde versuchen, mich kurz zu fassen.

Ben balık tutmaya gittim.

Ich bin angeln gegangen.

Balık tutmaya tahammül edemem.

Ich kann Angeln nicht ausstehen.

Tom balık tutmaya gitti.

Tom ging angeln.

Sadece meşgul tutmaya çalışıyorum.

Ich versuche nur, mich zu beschäftigen.

O balık tutmaya gitti.

Er ging angeln.

Nehirde balık tutmaya gittim.

- Ich war am Fluss angeln.
- Ich bin zum Fluß angeln gegangen.

Bugün balık tutmaya gitmemeliydin.

Du hättest heute nicht angeln gehen sollen.

Babam balık tutmaya gitti.

Mein Vater ging fischen.

Baba balık tutmaya gitti.

Vater ist zum Fischen gegangen.

Tom balık tutmaya gitmedi.

Tom ist nicht angeln gegangen.

Gözlerini açık tutmaya çalış.

- Versuch deine Augen offen zu halten.
- Versuchen Sie, die Augen offen zu halten.

Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.

Tom versuchte, die Tränen zurückzuhalten.

Biz sözlerimizi tutmaya çalışıyoruz.

Wir versuchen uns an unsere Versprechen zu halten.

Okul günlerimde balık tutmaya giderdim.

In meiner Schulzeit ging ich oft fischen.

Bill günaşırı balık tutmaya gider.

Willi geht jeden zweiten Tag angeln.

O, günaşırı balık tutmaya gider.

- Er geht jeden zweiten Tag angeln.
- Er geht alle zwei Tage angeln.

O dışarı balık tutmaya gitti.

Er ging angeln.

Geçen pazartesi balık tutmaya gittim.

Ich bin letzten Montag angeln gegangen.

Okul zamanımda balık tutmaya giderdim.

In meiner Schulzeit ging ich oft fischen.

Planını gizli tutmaya karar verdi.

Er fasste den Entschluss, seinen Plan geheim zu halten.

Arada bir balık tutmaya gideriz.

- Ab und zu gehen wir angeln.
- Wir gehen hin und wieder angeln.

Amcam balık tutmaya çok düşkündür.

- Mein Onkel angelt gerne.
- Mein Onkel geht gerne Fischen.

Çocukken nehirde balık tutmaya giderdim.

Als Kind ging ich oft zum Angeln an den Fluss.

Tom gözlerini açık tutmaya çalıştı.

Es fiel Tom schwer, die Augen offenzuhalten.

Bulanık sularda balık tutmaya mı çalışıyorsun?

Versuchst Du in trübem Wasser zu angeln?

Bugün Pazar olsa, balık tutmaya giderim.

Wenn heute Sonntag wäre, würde ich angeln gehen.

O, bir günlük tutmaya karar verdi.

Sie entschied sich, Tagebuch zu führen.

Ben onunla birlikte balık tutmaya gidiyorum.

- Ich werde mit ihm angeln gehen.
- Ich werde mit ihm zum Angeln gehen.

Benimle birlikte balık tutmaya gider misin?

Was hältst du davon, mit mir angeln zu gehen?

Babam boş olduğunda balık tutmaya gider.

Papa geht bei jeder freien Gelegenheit angeln.

Balık tutmaya gelince, o bir uzmandır.

Was das Angeln angeht, so ist er ein Experte.

Polis, insanları kazadan uzak tutmaya çalıştı.

Die Polizei versuchte, die Leute von der Unfallstelle fernzuhalten.

İşi ve zevki ayrı tutmaya çalışırım.

- Ich versuche, eine klare Linie zwischen Geschäft und Vergnügung zu ziehen.
- Ich versuche, Geschäft und Vergnügen getrennt zu halten.

Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.

- Weil es stark geregnet hat, sind wir nicht angeln gegangen.
- Der starke Regen hat uns vom Angeln abgehalten.

Tom ve Mary balık tutmaya gitti.

Tom und Maria gingen angeln.

Çocuklar dillerinde kar taneleri tutmaya çalıştılar.

Die Kinder versuchten, Schneeflocken mit der Zunge aufzufangen.

Tom muhtemelen tekrar balık tutmaya gitti.

Tom ist wahrscheinlich wieder angeln gegangen.

Tom ve ben balık tutmaya gittik.

Tom und ich sind angeln gegangen.

- Ağabeyim her hafta sonu balık tutmaya gider.
- Abim her hafta sonu balık tutmaya gider.

Mein großer Bruder geht jedes Wochenende zum Angeln.

Botanik bahçelerde derin akıntılarda balık tutmaya giderdik.

Ich fischte in Bächen mitten in den botanischen Gärten.

Yarın balık tutmaya gidersen, ben de giderim.

Wenn du morgen angeln gehst, gehe ich auch.

Ben sık sık onunla balık tutmaya gittim.

- Ich ging oft mit ihm fischen.
- Ich ging oft mit ihm angeln.

Köyün yakınındaki bir nehirde balık tutmaya gitti.

Er ging an einem Fluss in der Nähe des Dorfes angeln.

- Tom balığa gitti.
- Tom balık tutmaya gitti.

Tom ist angeln gegangen.

Tom beni balık tutmaya götürmeye söz verdi.

Tom hat versprochen, mit mir angeln zu gehen.

Bu köprüden balık tutmaya izin veriliyor mu?

- Ist Angeln von dieser Brücke aus erlaubt?
- Ist Angeln von dieser Brücke aus gestattet?

Geçen hafta sonu Tom'la balık tutmaya gitmedim.

Ich bin letztes Wochenende nicht mit Tom zum Angeln gefahren.

- Sıkıca tutunmaya çalış.
- Bunu sıkıca tutmaya çalış.

Versuche es fest zu halten.

Balık tutmaya gitmektense evde kalmayı tercih ederim.

Ich würde lieber zuhause bleiben als angeln zu gehen.

Biri balık tutmaya,diğeri alışveriş yapmaya gitti.

Der eine ging fischen, der andere einkaufen.

O, tenis oynama yerine balık tutmaya gitti.

Er ging angeln anstatt Tennis zu spielen.

Tom bu yıl günlük tutmaya karar verdi.

- Tom hat sich entschlossen, in diesem Jahr ein Tagebuch zu führen.
- Tom will in diesem Jahr Tagebuch führen.

Tom ve Mary birlikte balık tutmaya gitti.

Tom und Maria gingen zusammen angeln.

Hiç dilinde kar taneleri tutmaya çalıştın mı?

- Hast du schon einmal versucht, mit der Zunge Schneeflocken aufzufangen?
- Habt ihr schon einmal versucht, mit der Zunge Schneeflocken aufzufangen?
- Haben Sie schon einmal versucht, mit der Zunge Schneeflocken aufzufangen?

Ben sık sık onlarla birlikte balık tutmaya giderim.

Ich gehe oft mit ihnen fischen.

Kendinizi mümkün olduğunca bu tarafa yakın tutmaya çalışmalısınız.

geht es darum, so sehr wie menschenmöglich auf dieser Seite zu bleiben.

O gençken her zaman nehirde balık tutmaya giderdi.

Er ging immer am Fluss angeln, als er klein war.

Babam ve ben arada bir balık tutmaya gideriz.

Mein Vater und ich gehen ab und zu fischen.

- Avukata param yetmedi.
- Bir avukat tutmaya param yetmedi.

- Ich konnte mir keinen Anwalt leisten.
- Ich konnte mir keinen Rechtsanwalt leisten.
- Ich könnte mir keinen Anwalt leisten.
- Ich könnte mir keinen Rechtsanwalt leisten.

Erkek kardeşim her hafta sonu balık tutmaya gider.

Mein Bruder geht an jedem Wochenende angeln.

Geçen gün hayatımda ilk kez balık tutmaya gittim.

Neulich ging ich zum ersten Mal in meinem Leben fischen.

Tom balık tutmaya gitti, ama bir şey yakalamadı.

Tom ist angeln gegangen, hat aber nichts gefangen.

Geçen hafta sonu Tom ile balık tutmaya gittim.

Voriges Wochenende bin ich mit Tom fischen gegangen.

Ya da kuyruğunu tutmaya ve başından uzak durmaya çalışırım.

Oder ich versuche, den Schwanz zu packen und weit weg vom Kopf zu bleiben.

Ya da kuyruğundan tutmaya ve başından uzak durmaya çalışırım.

Oder ich packe sie am Schwanz und bleibe weit weg von ihrem Kopf.

Güneş batarken Lannes hala Rusları başarıyla tutmaya devam ediyordu

Lannes hielt die Russen immer noch zurück, als die Dunkelheit hereinbrach.

O, hava güzel olduğunda sık sık balık tutmaya gitti.

Er ging am Sonntag bei gutem Wetter oft angeln.

- Burada balık tutmak yasak.
- Burada balık tutmaya izin verilmez.

- Angeln ist hier nicht erlaubt.
- Angeln ist hier nicht gestattet.

Tom şafaktan hemen önce balık tutmaya gitmek için ayrıldı.

- Tom ist kurz vor Morgengrauen angeln gegangen.
- Tom ist kurz vor Tagesanbruch zum Angeln gefahren.

Son kez balık tutmaya gittiğinde bir şey yakaladın mı?

Hast du das letzte Mal beim Fischen etwas gefangen?

Tom ve Mary dün ikisi de balık tutmaya gittiler.

Tom und Maria gingen beide gestern angeln.

Ya da onu kuyruğundan tutmaya ve başından uzak durmaya çalışırım.

Oder wir versuchen, sie am Schwanz zu packen und bleiben weg von ihrem Kopf.

- Yapmak istediğim tek şey balık tutmaya gitmek.
- Tek istediğim balığa çıkmak.

- Ich will nur angeln gehen.
- Ich will nur fischen gehen.

- Benimle balığa gitmek ister misin?
- Benimle balık tutmaya gitmek istiyor musun?

Möchtest du mit mir angeln gehen?

- Suya düşen yılana sarılır.
- Boğulan bir insan saman çöpünü tutmaya çalışır.

Ein Ertrinkender greift nach einem Strohhalm.

Binlerce arı, kanat kaslarını titreterek kovanı sıcak tutmaya yetecek kadar ısı üretiyor.

Tausende Bienen schwingen ihre Flugmuskeln und erzeugen genug Wärme für den Bienenstock.

İnsan mucizeleri ancak yüreğini ve gözlerini ona açık tutmaya hazır olduğunda yaşayabilir.

Der Mensch kann Wunder nur erleben, wenn er bereit ist, sein Herz und seine Augen für sie zu öffnen.

Sabah 4:00'te beni uyandırmak için zahmet etmeyin. Yarın balık tutmaya gitmeyi planlamıyorum.

Du brauchst mich nicht um vier Uhr früh zu wecken. Ich habe nicht vor, morgen angeln zu gehen.

1895 yılında kayıt tutmaya başlanmasından bu yana ABD'de ortalama sıcaklık 1.3 ° F ila 1.9 ° F artmıştır; bu artışın çoğu 1970 yılından bu yana meydana geldi.

Seit Beginn der Aufzeichnungen im Jahre 1895 ist die Durchschnittstemperatur in den Vereinigten Staaten um 0,7–1,1 °C gestiegen. Dieser Anstieg findet hauptsächlich seit etwa 1970 statt.