Translation of "Suya" in German

0.045 sec.

Examples of using "Suya" in a sentence and their german translations:

Suya düştüm.

Ich bin ins Wasser gefallen.

O suya girmek...

Du gehst ins Wasser…

O suya atladı.

Er sprang ins Wasser.

Çocuk suya atladı.

Der Junge sprang ins Wasser.

Onu suya at!

Wirf ihn ins Wasser!

Planımız suya düştü.

Unser Plan war ein ziemlicher Reinfall.

Tom suya daldı.

Tom sprang ins Wasser.

Projemiz suya düştü.

Unser Projekt ist ins Wasser gefallen.

Tom suya atladı.

Tom sprang ins Wasser.

Onlar suya atladı.

Sie sprangen ins Wasser.

Yüzücüler suya giriyor.

Die Schwimmer gehen ins Wasser.

Suya ihtiyacımız var.

Wir brauchen Wasser.

Suya ihtiyacım var.

Ich brauche Wasser.

Tom suya düştü.

Tom ist ins Wasser gefallen.

Ben suya düşmüştüm.

- Ich bin ins Wasser gefallen.
- Ich war ins Wasser gefallen.

- Makarnayı kaynayan suya atın.
- Makarnayı kaynayan suya katın.

Die Nudeln in das kochende Wasser geben.

Yarayı sıcak suya tutmak.

Wenn man die Wunde in warmes Wasser legt,

Biraz suya ihtiyacım var.

- Ich brauche etwas Wasser.
- Ich brauche Wasser.

Ben Tom'u suya ittim.

- Ich schubste Tom ins Wasser.
- Ich stieß Tom ins Wasser.

Köpekbalığı dolu suya düştü.

Er fiel ins von Haien wimmelnde Wasser.

Tom kendini suya indirdi.

Tom ließ sich ins Wasser hinunter.

O suya tepetaklak düştü.

Er fiel kopfüber ins Wasser.

Tom'un suya ihtiyacı vardı.

Tom brauchte Wasser.

Tom'un suya ihtiyacı var.

Tom braucht Wasser.

Tom suya taşlar fırlatıyordu.

Tom warf Steine ins Wasser.

Isı buzu suya döndürür.

Die Hitze verwandelt Eis in Wasser.

Suya acil ihtiyaç vardır.

Es gibt einen dringenden Bedarf an Wasser.

Bol suya ihtiyacın var.

Du brauchst viel Wasser.

Tom soğuk suya atladı.

- Tom sprang in das kalte Wasser.
- Tom sprang ins kalte Wasser.

Balıkçı oltayı suya fırlattı.

Der Angler warf die Leine ins Wasser.

Köpeğin suya ihtiyacı var.

Der Hund braucht Wasser.

Selden gelen suya gider.

Wie gewonnen, so zerronnen.

- Mary çekinmeden buzlu suya atladı.
- Mary tereddüt etmeden buzlu suya atladı.
- Mary duraksamadan buz gibi suya atladı.

Maria sprang, ohne zu zögern, in das eiskalte Wasser.

Ama suya da ihtiyacımız olacak.

Aber wir brauchen auch Wasser.

Kanaması var. Kokusu suya yayılıyor.

Er blutete. Der Geruch war im Wasser.

Fena halde suya ihtiyaçları vardı.

Sie hatten Wasser bitter nötig.

Tom salı suya doğru itti.

Tom stieß das Floß ins Wasser.

Tom Mary'yi suya itmeye çalıştı.

Tom versuchte, Maria ins Wasser zu stoßen.

O beni suya itmeye çalıştı.

Er hat versucht, mich ins Wasser zu schubsen.

Planlarını suya düşürdüğüm için üzgünüm.

Es tut mir leid, deine Pläne zunichte gemacht zu haben.

Tom giysilerini çıkarmadan suya atladı.

Tom sprang ins Wasser, ohne seine Kleidung auszuziehen.

O giysilerini çıkarmadan suya atladı.

Er sprang ins Wasser, ohne seine Kleidung auszuziehen.

Somonlar yumurtalarını tatlı suya bırakır.

Der Lachs legt seine Eier im Süßwasser.

Tom giysileri ile suya atladı.

Tom sprang angezogen ins Wasser.

"Neden ıslaksın?" "Ben suya düştüm."

„Warum bist du nass?“ – „Ich bin ins Wasser gefallen.“

Kaynayan suya biraz tuz koy.

Gib Salz in das kochende Wasser.

Mary ayak parmağını suya daldırdı.

Maria tauchte einen Zeh ins Wasser.

Bitkilerin çok suya ihtiyacı vardır.

Pflanzen brauchen viel Wasser.

suya ihtiyaç olmadığı zamanlarda seller olurken,

Also wird es Überflutungen geben, wenn kein Wasser benötigt wird

Ertesi gün suya girmek çok korkutucuydu.

Ein gruseliges Gefühl, am nächsten Tag früh ins Wasser zu gehen.

Suya düşme tehlikesi ile karşı karşıyaydı.

Er drohte, ins Wasser zu fallen.

Sanırım daha çok suya ihtiyacımız var.

Ich finde, wir brauchen mehr Wasser.

Bu bitki çok suya ihtiyaç duyar.

Diese Pflanze braucht viel Wasser.

Tom Mary'nin taşları suya atışını izledi.

Tom sah Maria dabei zu, wie sie Steine ins Wasser warf.

Suya atlayın ve onların ardından yüzün!

Spring ins Wasser und schwimm hinter ihnen her!

Eğer dikkat etmezsen yakında suya düşeceksin.

Wenn du nicht aufpasst, wirst du gleich ins Wasser fallen.

Demek ki bu yöntemimiz de suya düştü

Das heißt, unsere Methode ist ins Wasser gefallen

Bütün bitkilerin suya ve ışığa ihtiyacı vardır.

- Alle Pflanzen brauchen Wasser und Licht.
- Jede Pflanze braucht Wasser und Licht.

Eğer suya düşersen tüm ıslak giysileri çıkarmalısın.

Wenn du ins Wasser fällst, musst du alle nasse Kleidung ausziehen.

Bir atı suya götürebilirsin ama ona içiremezsin.

- Man kann niemanden zu seinem Glücke zwingen.
- Man kann ein Pferd ans Wasser führen, doch zum Trinken zwingen kann man’s nicht.

Üçe kadar saydım ve sonra suya daldım.

Ich zählte bis drei und sprang dann ins Wasser.

Genç prensesin ayağı kaydı ve suya düştü.

Die junge Prinzessin verlor den Halt und fiel ins Wasser.

Bütün bitkiler suya ve ışığa ihtiyaç duyarlar.

Jede Pflanze braucht Wasser und Licht.

Yiyecek ve suya acilen bir ihtiyaç vardır.

Es besteht dringender Bedarf an Nahrung und Wasser.

Tom rıhtımda ayaklarını suya sarkıtarak oturmayı sever.

Tom sitzt gern am Kai und lässt die Beine im Wasser baumeln.

Bitkiler suya ve güneş ışığına ihtiyaç duyar.

Pflanzen brauchen Wasser und Sonnenlicht.

Bir atı suya götürebilirsin ama ona su içiremezsin.

Man kann ein Pferd ans Wasser führen, doch zum Trinken zwingen kann man’s nicht.

Ve yağ bir anda çözünür ve suya karışır.

Und schon löst sich das fettige Öl im Wasser auf.

Tom pantolonunu sıvadı ve ayak parmaklarını suya daldırdı.

Tom krempelte die Hose hoch und hielt die Zehen ins Wasser.

Filizlenmek için, tohumların hava ve suya ihtiyacı var.

Um zu keimen, brauchen Samen Luft und Wasser.

- Haydan gelen huya gider.
- Selden gelen suya gider.

Wie gewonnen, so zerronnen.

- Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.
- Çiçek ve ağaçlar temiz hava ve taze suya ihtiyaç duyarlar.
- Çiçekler ve ağaçlar, temiz hava ve tatlı suya ihtiyaç duyarlar.

Blumen und Bäume brauchen saubere Luft und frisches Wasser.

Bunların hepsi. Tamam, suya dönmek için bu taraftan gidiyoruz.

Da unten. Okay, wir gehen hier entlang zum Wasser zurück.

Muhtemelen suya gidiyorlardır ama bu izlerin yönü bu taraf.

Die führen vermutlich zu Wasser, gehen aber in eine andere Richtung.

Bitki yaşamı için, suya ek olarak güneş ışığı kesinlikle gereklidir.

Zusätzlich zu Wasser ist Sonnenschein unabdingbar für pflanzliches Leben.

- Bu, su geçirmez bir saat.
- Bu, suya dayanıklı bir saat.

Das ist eine wasserdichte Uhr.

Çiçeklerin ve ağaçların temiz havaya ve taze suya ihtiyacı vardır.

Blumen und Bäume brauchen saubere Luft und frisches Wasser.

Bu pastayı yapabilmek için una, suya ve yumurtaya ihtiyacımız var.

Wir brauchen Mehl, Zucker und Eier, um diesen Kuchen zu machen.

İyi yaşlı adam atı ile buzu kırdı ve soğuk suya düştü.

Der gute alte Mann ist mit dem Pferd auf dem Eis eingebrochen und in das kalte Wasser gefallen.

Dünya çapında yaklaşık bir milyar insanın temiz, güvenli suya erişimi yok.

Fast eine Milliarde Menschen auf der Welt haben keinen Zugang zu sicherem, sauberem Wasser.

- Suya düşen yılana sarılır.
- Boğulan bir insan saman çöpünü tutmaya çalışır.

Ein Ertrinkender greift nach einem Strohhalm.

Sıcaklıklar yükseldikçe, serin tutmak için bitkiler daha fazla suya ihtiyaç duyarlar.

Je höher die Temperatur, desto mehr Wasser benötigen Pflanzen, um kühl zu bleiben.

Su her şeyin anasıdır; her şey sudan gelir, ve suya döner.

Das Prinzip aller Dinge ist Wasser; alles kommt aus dem Wasser, und ins Wasser kehrt alles zurück.

- Bizim planlar son dakikada suya düştü.
- Bizim planlar son dakikada başarısız oldu.

Unsere Pläne scheiterten in letzter Minute.

Bizim temiz havaya ihtiyacımız olduğu gibi, balıkların da temiz suya ihtiyacı var.

So wie wir frische Luft brauchen, so brauchen die Fische sauberes Wasser.

İlk başlarda suya girmek zor. Burası yüzmek için gezegendeki en vahşi, en korkunç yerlerden biri.

Am Anfang ist es schwer, ins Wasser zu kommen. Einer der wildesten und gruseligsten Orte zum Schwimmen auf dem Planeten.

İki kurbağa dere kenarında otururken yağmur yağmaya başlar. Kurbağalardan biri diğerine şöyle der: "Çabuk suya gir, yoksa ıslanacağız."

Zwei Frösche sitzen am Ufer. Es beginnt zu regnen. Sagt der eine: "Komm, schnell ins Wasser, sonst werden wir nass."