Translation of "Küçük" in German

0.018 sec.

Examples of using "Küçük" in a sentence and their german translations:

Böyle küçük küçük, küçük küçük kırsak olmaz mı?

Gibt es nicht so eine kleine Hocke?

Daha sonra onları küçük küçük, küçük küçük üzerilerine koyarak yuvaları inşa ediyorlar

dann bauen sie die Nester und setzen sie klein und klein auf

Küçük yalanlar

kleine Lügen

Küçük farklılıklara

Kleine Unterschiede

Dünya küçük.

Die Welt ist klein.

Onlar küçük.

Sie sind klein.

Ailem küçük.

Meine Familie ist klein.

Kitap küçük.

Das Buch ist klein.

Tom küçük.

Tom ist klein.

Kitaplar küçük.

Die Bücher sind klein.

Küçük şey küçük akılları memnun eder.

- Einfach sind die Freuden des gemeinen Volks.
- Geringe Geister sind schon mit Geringem glücklich.
- Klein sind die Freuden der kleinen Leute.

- Benim odam çok küçük.
- Odam çok küçük.

Mein Zimmer ist sehr klein.

Bakın, küçük yumurtalar.

Schau, die kleinen Eier.

Küçük bir mağara.

Eine kleine Höhle.

Küçük kutumu çıkartacağım.

Ich brauche den Behälter.

Küçük evler yapıyoruz

Häuschen für sie zu bauen

Küçük çocuklarım yok.

Ich habe keine kleinen Kinder.

Bu çok küçük.

Es ist zu klein.

Küçük odaya sıkıştırıldık.

Wir quetschten uns in das kleine Zimmer.

Bu ekmek küçük.

Dieses Brot ist klein.

O çok küçük.

Es ist sehr klein.

Seni küçük hergele!

Du kleines, fieses Stück!

Kitap çok küçük.

Das Buch ist sehr klein.

Oda çok küçük.

- Der Raum ist zu klein.
- Das Zimmer ist zu klein.

Küçük kızımız büyüyor.

Unser kleines Mädchen wird erwachsen.

Ayakkabılarım çok küçük.

Meine Schuhe sind zu klein.

Thomas benden küçük.

Thomas ist kleiner als ich.

Hangi hayvan küçük?

Welches Tier ist klein?

Küçük buzdolabı kirli.

Der kleine Kühlschrank ist dreckig.

Küçük birini kullan.

Benutze den kleinen.

Oda oldukça küçük.

- Das Zimmer ist ziemlich klein.
- Der Raum ist ziemlich klein.

Tokyo'dan daha küçük.

Es ist kleiner als Tokio.

Dünya çok küçük.

Die Welt ist sehr klein.

Küçük ellerim var.

Ich habe kleine Hände.

Tom'u küçük görüyoruz.

Wir verabscheuten Tom.

Küçük çiçek beyaz.

Die kleine Blume ist weiß.

Zavallı küçük çocuk!

Armer kleiner Junge!

Bu kitap küçük.

Das Buch ist dünn.

Küçük harfleri okuyamıyorum.

Ich kann keine kleinen Buchstaben lesen.

Küçük adam kim?

Wer ist der kleine Junge?

Oynayalım, küçük kardeşlerim!

Lass uns spielen, kleines Brüderchen!

Küçük ayakları var.

Sie hat kleine Füße.

Sütyenim fazla küçük.

Mein Büstenhalter ist zu klein.

Kütüphane oldukça küçük.

- Die Bücherei ist ziemlich klein.
- Die Bibliothek ist ziemlich klein.

Dairem çok küçük.

Meine Wohnung ist zu klein.

Evim çok küçük.

Mein Haus ist zu klein.

Tom küçük değil.

Tom ist nicht minderjährig.

Kızım hala küçük.

Meine Tochter ist noch klein.

Tom'un dairesi küçük.

Tom hat eine kleine Wohnung.

Küçük kulaklarım var.

Ich habe kleine Ohren.

Küçük bir cihaz bu, küçük bir gezgin robot,

Das ist ein kleines Gerät, ein kleiner Rover-Roboter,

- Küçük bir daire çizin.
- Küçük bir daire çiz.

Zeichne einen kleinen Kreis.

- En küçük gezegen hangisi?
- En küçük gezegen nedir?

Was ist der kleinste Planet?

- Küçük bir sorun var.
- Küçük bir problem var.

Es gibt da ein kleines Problem.

Tango küçük bir köyde küçük bir çocukla yaşıyordu.

Tango lebte mit einem kleinen Kind in einem kleinen Dorf.

- Küçük şeylerin tadına var!
- Küçük şeylerin tadını çıkar!

Genieße die kleinen Dinge!

- Küçük çocukların odasına gitmeliyim.
- Küçük çocukların odasına gitmem gerekiyor.
- Küçük çocukların odasına gitmek zorundayım.

Ich muss mal für kleine Jungen.

- Küçük kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada hayat sıkıcıdır.
- Küçük bir kasabada yaşam sıkıcıdır.

Das Leben in einer Kleinstadt ist langweilig.

Dünya sadece küçük bir adadır ve biz küçük adalılarız.

Die Erde ist nur eine kleines Inselchen, und wir sind kleine Insulaner.

- Küçük bir sorunum var.
- Benim küçük bir sorunum var.

Ich habe ein kleines Problem.

Aramalarımızdan küçük bir örnek.

Hier ein kurzes Beispiel von einem unserer Anrufe:

Küçük mağara temizlenmiş oldu

Die kleine Höhle ist jetzt sicher...

Bu en küçük jenerasyondur,

Sie ist die kleinste Generation,

Küçük bir ada grubu.

zwischen der USA und Russland.

Küçük aileler birbirlerine yaklaşır.

Kleinfamilien rücken enger zusammen.

Küçük bir taş alıyorlar.

Sie nehmen einen kleinen Stein.

Bakın, küçük bir akrep.

Schau, ein kleiner Skorpion.

Küçük bir kepçesi olan

der eine kleine Schaufel hat

Küçük bir deney yaparız.

Man würde ein kleines Experiment machen.

Burunlarını küçük çatlaklara sokabiliyorlar.

Sie können ihre Nasen in einen kleinen Spalt stecken.

En küçük hayvanları bile.

Sogar die kleinsten Tiere.

Küçük çocuk ormanda kayboldu.

Der kleine Junge ging im Wald verloren.

Ne küçük bir dünya!

- Wie klein ist doch die Welt!
- Wie klein die Welt doch ist!

Küçük kız gözyaşlarına boğuldu.

Das kleine Mädchen brach in Tränen aus.

Küçük köpek kurtulmaya çalıştı.

Der kleine Hund versuchte zu entkommen.

O, çocuğu küçük gördü.

Sie verachtete den Jungen.

Küçük erkek kardeşiyle karıştırıldı.

Er wurde mit seinem jüngeren Bruder verwechselt.

Ekip küçük gruplara ayrıldı.

Die Mannschaft war in kleinere Gruppen unterteilt.

Bu ev çok küçük.

Dieses Haus ist sehr klein.

Küçük kardeşimle birlikte yedim.

Ich habe mit meinem kleinen Bruder gegessen.

O benden daha küçük.

Sie ist kleiner als ich.

Küçük çocuklara öğretmeyi seviyorum.

Ich unterrichte gerne kleine Kinder.

O küçük, ama güçlüydü.

Er war klein, aber stark.

İki küçük kardeşin var.

Du hast zwei jüngere Geschwister.

Küçük bir aksilik yaşadım.

Mir ist da ein kleines Missgeschick passiert.

Bir küçük motosikletim var.

Ich habe einen Roller.