Translation of "çoğunlukla" in German

0.012 sec.

Examples of using "çoğunlukla" in a sentence and their german translations:

Çoğunlukla başım belada.

Ich bin oft in Schwierigkeiten.

Bebekler çoğunlukla düşerler.

- Babys fallen oft um.
- Babys fallen oft.

Çoğunlukla tek başınaydı.

Er war die meiste Zeit allein.

Dikkatsizlik çoğunlukla kazalarla sonuçlanır.

- Sorglosigkeit führt oft zu Unfällen.
- Unachtsamkeit führt oft zu Unfällen.

Dinleyiciler çoğunlukla öğrencilerden oluşuyordu.

Das Publikum bestand hauptsächlich aus Studenten.

Ben çoğunlukla yarı uykudayım.

- Ich bin oft am Dösen.
- Ich bin oft halbwach.

Fakat çoğunlukla yalnız başınaydınız.

doch zum Großteil war man auf sich allein gestellt.

O çoğunlukla geç gelir.

Sie kommt oft zu spät.

Çoğunlukla dışarıda yemek yemem.

Ich gehe nicht oft essen.

Kanalizasyon çoğunlukla okyanusu kirletir.

Abwasser verunreinigt oft das Meer.

Kömür çoğunlukla karbondan oluşur.

- Kohle besteht vor allem aus Kohlenstoff.
- Kohle besteht hauptsächlich aus Kohlenstoff.

Paella çoğunlukla salyangoz içerir.

Zur Paella gehören oft Schnecken.

Çoğunlukla ben kardeşimle karıştırılırım.

Ich werde oft mit meinem Bruder verwechselt.

Başarı çoğunlukla çabaya bağlıdır.

Erfolg hängt hauptsächlich von der Anstrengung ab.

Buradaki yaşam çoğunlukla geceleri hareketleniyor.

Die meisten Lebewesen hier sind nachtaktiv.

Sonra, çoğunlukla uzaktaki İzlanda'da yazılmışlar .

später geschrieben wurden, hauptsächlich im fernen Island.

En iyiler çoğunlukla iyilerin düşmanıdır.

- Das Bessere ist oft der Feind des Guten.
- Das Bessre ist der Feind des Guten.
- Wer bessern will, macht oft das Gute schlimmer.

Termometreler çoğunlukla sıfırın altına iner.

Thermometer zeigen häufig unter null Grad.

Tom çoğunlukla öğretmenle şakalar yapardı.

Tom würde dem Lehrer oft Streiche spielen.

Filmde çoğunlukla Amerikalılar rol aldı.

Dieser Film war hauptsächlich mit Amerikanern besetzt.

Tom çoğunlukla bisikletle okula gider.

Tom fährt oft mit dem Rad zur Schule.

Dikkatsizlik çoğunlukla kazalara neden olur.

Nachlässigkeit verursacht oft Unfälle.

Ben onun söylediklerine çoğunlukla katılıyorum.

Ich bin größtenteils einverstanden mit dem, was er sagte.

Jimmy çoğunlukla bütün gece yatmaz.

Jimmy bleibt oft die ganze Nacht wach.

Çoğunlukla daktilosunu kullanmama izin verir.

Er lässt mich oft seine Schreibmaschine benutzen.

Büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı.

Er gewann die Wahl mit einer großen Mehrheit.

Tom çoğunlukla bir şapka takar.

Tom hat oft einen Hut auf.

Köpeğim çoğunlukla uyuyor numarası yapıyor.

- Mein Hund tut oft so, als würde er schlafen.
- Mein Hund tut oft so, als ob er schläft.

Amonyak çoğunlukla temizlik ürünlerinde bulunur.

Ammoniak kommt oft in Reinigungsmitteln vor.

Burada çoğunlukla Fransızcanın konuşulduğunu duyarız.

Wir hören hier oft Französisch.

Mary çoğunlukla uzun etek giyer.

Maria trägt oft lange Röcke.

Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.

Auf dem Lande kommen die Busse meistens nicht rechtzeitig.

Zamanın uçtuğunun söylenildiğini çoğunlukla duyarız.

Man hört oft sagen: Wie die Zeit vergeht!

Tom öğretmenlerine karşı çoğunlukla saygısız.

Tom zollt seinen Lehrern oft keinen Respekt.

Yankesiciler çoğunlukla grup çalışması yapar.

Taschendiebe gehen oft als Gruppen zu Werke.

Genç çocuklar çoğunlukla bilimden etkilenir.

- Kleine Kinder sind oft begeistert von der Wissenschaft.
- Kleine Kinder sind oft begeistert von der Naturwissenschaft.

Gençler çoğunlukla tuhaf giysiler giyerler.

- Teenager tragen oft seltsame Kleidung.
- Teenager haben oft merkwürdige Kleider an.

Çalışkanlık çoğunlukla başarıya yol açar.

Fleiß führt oft zum Erfolg.

Çoğunlukla beyniniz kelimeleri deşifre etmeye çalışır,

Normalerweise versucht Ihr Gehirn, die Worte zu dechiffrieren,

Baba pazar günü çoğunlukla golf oynar.

Am Sonntag spielt Vater meistens Golf.

Tom çoğunlukla tek başına alışverişe gider.

Tom geht oft allein einkaufen.

Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.

Tom hat oft Mühe damit, sich Dinge zu merken.

O, seçimi büyük bir çoğunlukla kazandı.

Er gewann die Wahl mit einer großen Mehrheit.

Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.

Frauen leben normalerweise länger als Männer.

Özel bisiklet bölgesi çoğunlukla trenin arkasındadır.

Das Fahrradabteil ist meistens hinten im Zug.

Aşırı hız çoğunlukla kazalara neden olur.

Zu hohe Geschwindigkeit führt oftmals zu Autounfällen.

Papağanlar çoğunlukla insan konuşmasını taklit eder.

Papageien imitieren oft die menschliche Sprache.

Boş zamanımı çoğunlukla müzik dinleyerek geçiririm.

- Ich verbringe oft meine Freizeit damit, Musik zu hören.
- In meiner Freizeit höre ich oft Musik.

Çoğunlukla iki hapı bir tanede birleştirmek gibi

Oft für schon lange bekannte Dinge

Çoğunlukla, baby boomers ile birlikte hakları yenmiş.

Und vor allem sind sie frustriert mit Babyboomern.

Ancak bunların büyük bölümü çoğunlukla bize görünmezdir.

Aber diese sind größtenteils unsichtbar für uns.

Biz çoğunlukla politika tartışarak bütün gece otururduk.

Wir blieben oft die ganze Nacht lang wach und sprachen über Politik.

John'u çoğunlukla ikiz erkek kardeşi ile karıştırıyorum.

Ich verwechsele Johannes oft mit seinem Zwillingsbruder.

Cumartesi günleri çoğunlukla uğrayan üç arkadaşım var.

Ich habe drei Freunde, die samstags oft zu Besuch kommen.

Tom kışın çoğunlukla örgü kayak şapkası giyiyor.

Tom trägt im Winter oft eine Skistrickmütze.

Çocuklar ebeveynleri boşandığı zaman çoğunlukla kendilerini suçlarlar.

Kinder geben oft sich die Schuld, wenn sich die Eltern scheiden lassen.

Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.

- Bescheidenheit siegt öfter als Hochmut.
- Demut erreicht oft mehr als Hochmut.

Tom akşam yemeği yerken çoğunlukla TV izler.

Tom schaut beim Abendessen oft fern.

- Çoğunlukla arabayla kütüphaneye gider.
- Genellikle kütüphaneye arabayla gider.

Er fährt oft mit dem Auto zur Bibliothek.

İnsanlar çoğunlukla Japoncanın zor bir dil olduğunu söylüyor.

Man sagt oft, dass Japanisch eine schwierige Sprache ist.

Tom'un çoğunlukla hangi elbiseleri giyeceğini seçmede sorunu var.

Tom tut sich oft schwer, sich zu entscheiden, was er anziehen soll.

Tom çoğunlukla uygun olmayan zamanlarda aptalca şeyler söylüyor.

Tom sagt oft zu unpassenden Zeiten Dummheiten.

Dil ders kitapları çoğunlukla sadece iyi insanlar içerirler.

In Sprachlehrwerken treten oft nur gute Menschen auf.

Tom okuldan sonra çoğunlukla Mary ile tenis oynar.

Tom spielt nach der Schule oft mit Maria Tennis.

İnsanlar çoğunlukla bana bilmek istediğimden daha fazlasını söylüyor.

Die Leute sagen mir oft mehr, als ich wissen will.

Tom akşam yemeğinden sonra çoğunlukla biraz şarap içer.

Tom trinkt nach dem Abendessen oft ein Schlückchen Wein.

Bu etkileyici bir başarıydı, ancak çoğunlukla genç askerler deneyimli,

Es war eine beeindruckende Leistung, aber seine meist jungen Wehrpflichtigen hatten es mit erfahrenen,

Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir " zincir" denilir.

Eine total geordnete Menge wird oft "Kette" genannt.

- Çoğunlukla içtiğim şey kahvedir.
- En çok içtiğim şey kahvedir.

Was ich am meisten trinke, ist Kaffee.

Harcanılan bir kuruş çoğunlukla biriktirilen bir kuruştan daha faydalıdır.

Ein ausgegebener Pfennig ist oft nützlicher als ein gesparter.

En belirgin şeyler çoğunlukla görmesi en zor olan şeylerdir.

Das Offensichtliche ist oft das am schwersten Erkennbare.

- Beni sık sık erkek kardeşime benzetirler.
- Çoğunlukla ben kardeşimle karıştırılırım.
- Çoğunlukla beni kardeşimle karıştırırlar.
- Ben sık sık erkek kardeşimle karıştırılırım.

Ich werde oft mit meinem Bruder verwechselt.

İnsanoğlu çoğunlukla kendi hatalarına ve başarısızlıklarına karşı iç görüden yoksundur.

Menschen mangelt es oft an Einsicht in ihre eigenen Schwächen und Fehler.

Fakat uzmanlara göre, onlar covid-19 hastalarına çoğunlukla çok yakın

doch Experten denken, dass diese Aerosole vor allem für medizinisches Personal,

Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.

Solche Sachen sind oft auf ein Versehen und nicht auf Böswilligkeit zurückzuführen.

Tom Fransızcayı o kadar kötü konuşuyor ki çoğunlukla yanlış anlaşılıyor.

Tom spricht so schlecht Französisch, dass er oft missverstanden wird.

- Tom çoğunlukla Mary'ye yardım eder.
- Tom Mary'ye sıkça yardım eder.

Tom hilft Mary oft.

Kişisel ofisi veya kabine, çoğunlukla asker hareketlerini yöneten yetenekli sivil katipler,

Sein persönliches Büro oder Kabinett, hauptsächlich qualifizierte Zivilangestellte, die Truppenbewegungen abwickelten,

Tüm iskeletlerin kafaları kesilmişti ve analizler onların hepsinin erkek olduğunu, çoğunlukla

Alle Skelette waren enthauptet worden, und die Analyse ergab, dass sie alle männlich waren, größtenteils

- Bebeğe çoğunlukla kız kardeşim bakar.
- Kız kardeşim sık sık bebeğe bakar.

Meine Schwester kümmert sich oft um das Baby.

Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.

Obwohl Tom meist nur Schnellgerichte zu sich nimmt, wird er kaum krank, und sein Körpermasseindex liegt im normalen Bereich.

- Ben akşam yemeğinden önce çoğunlukla TV izlerim.
- Akşam yemeğinden önce sık sık televizyon seyrederim.

Ich schaue oft vor dem Abendessen fern.

Tom çoğunlukla meyve ve sebze yer ve sadece yaklaşık haftada bir kez et yer.

Tom isst überwiegend Obst und Gemüse, Fleisch nur etwa einmal wöchentlich.

- Babam çoğunlukla ev ödevimde bana yardım eder.
- Babam çoğu kez ev ödevimde bana yardım eder.

Mein Vater hilft mir oft bei den Hausaufgaben.

Bu sorunu çoğunlukla yinelemeli bir şekilde çözüyoruz, ancak burada sunulan çözüm yinelemeli bir algoritma kullanıyor.

Dieses Problem lösen wir meistens auf rekursive Art, aber die hier vorgestellte Lösung nutzt einen iterativen Algorithmus.

- Pazartesi günleri çoğunlukla okula geç kalır.
- Pazartesileri okula sık sık geç geliyor.
- Pazartesileri okula sık sık geç kalıyor.

Sie kommt montags oft zu spät zur Schule.

- Hiç yorgun değilim. Arabayı sürme işinin çoğunu Tom yaptı.
- Hiç yorgun değilim. Çoğu zaman Tom direksiyondaydı.
- Hiç yorgun değilim. Çoğu zaman Arabayı Tom sürdü.
- Hiç yorgun değilim. Arabayı çoğunlukla Tom sürdü.

Ich bin überhaupt nicht müde. Die meiste Zeit war Tom am Steuer.