Translation of "çaldığında" in German

0.005 sec.

Examples of using "çaldığında" in a sentence and their german translations:

Telefon çaldığında banyodaydım.

Ich badete gerade, als das Telefon klingelte.

Zil çaldığında TV izliyorduk.

Als die Glocke läutete, schauten wir fern.

Telefon çaldığında banyo yapıyordum.

Ich badete gerade, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında gitmek üzereydim.

Ich wollte gerade rausgehen, als das Telefon ging.

Tom zil çaldığında uyuyordu.

Tom schlief, als es klingelte.

Telefon çaldığında Tom uyandı.

Tom wachte auf, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında televizyon seyrediyordum.

Ich sah gerade fern, als das Telefon klingelte.

Zil çaldığında seyirciler koltuklarına oturdular.

Als es klingelte, nahm das Publikum seine Plätze ein.

Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.

Ich sah gerade fern, als das Telefon klingelte.

Kapı zili çaldığında ayrılmak üzereydim.

Als es an der Tür klingelte, wollte ich gerade rausgehen.

Zil çaldığında öğretmen dersi sonlandırdı.

Als die Glocke klingelte, beendete der Lehrer die Stunde.

Telefon çaldığında henüz uykuya dalmıştım.

- Kaum war ich eingeschlafen, klingelte das Telefon.
- Ich war kaum eingeschlafen, als das Telefon läutete.

Tom telefon çaldığında tatlısını yiyordu.

Tom aß gerade seinen Nachtisch, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında, dışarı çıkmak üzereydim.

- Ich wollte gerade gehen, als das Telefon klingelte.
- Gerade als ich gehen wollte, klingelte das Telefon.

Telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydim.

Ich wollte gerade gehen, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında babam ayrılmak üzereydi.

Mein Vater war im Begriff zu gehen, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında öğle yemeği yiyordum.

Ich war gerade beim Mittagessen, als das Telefon läutete.

Tom telefon çaldığında derin uykudaydı.

Tom schlief tief und fest, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında, ben dışarı gidiyordum.

Ich ging gerade raus, als das Telefon klingelte.

Tom Mary kapıyı çaldığında gitmek üzereydi.

Tom wollte gerade gehen, als Maria an die Türe klopfte.

Mary kapı zilini çaldığında Tom uyuyordu.

- Tom schlief gerade, als Maria die Türglocke betätigte.
- Tom schlief gerade, als Maria klingelte.

Telefon çaldığında ben akşam yemeğimin ortasındaydım.

Ich war mitten beim Abendessen, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında evi terk etmek üzereydim.

Ich wollte gerade das Haus verlassen, als das Telefon klingelte.

Telefon çaldığında Tom tam dışarı çıkmak üzereydi.

Tom wollte gerade das Haus verlassen, als das Telefon klingelte.

Ölüm kapınızı çaldığında dünyadaki tüm servet faydasızdır.

Wenn der Tod an deine Tür klopft, sind alle Reichtümer der Welt nutzlos.

Birisi kapıyı çaldığında, o tam kitabı okumaya başlamıştı.

Sie hatte gerade angefangen, das Buch zu lesen, als jemand an der Türe klopfte.

Yoksulluk ön kapını çaldığında sevgi arka kapıdan kaçar.

Wenn die Armut an die Tür klopft, verschwindet die Liebe durch die Hintertür.

Tom telefonu çaldığında Mary'ye bir şey söylemek üzereydi.

Tom wollte gerade etwas zu Maria sagen, als das Telefon klingelte.

Akşam 11'de kapı zillerini çaldığında onlar yatmaya hazırlanıyorlardı.

Sie wollten gerade zu Bett gehen, als ich um 23 Uhr an der Türe klingelte.

Onun çalar saati çaldığında, Mary zaten esniyordu ve geriniyordu.

Als ihr Wecker klingelte, gähnte und streckte sich Mary schon.

John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.

Tom und Maria wollten sich gerade zum Abendessen hinsetzen, als Johannes an die Türe klopfte.

Telefon gecenin bir yarısında çaldığında kötü bir şey olduğunu hemen anladım.

Als mitten in der Nacht das Telefon klingelte, wusste ich gleich, dass etwas nicht stimmte.