Translation of "Hayatını" in French

0.023 sec.

Examples of using "Hayatını" in a sentence and their french translations:

Hayatını kurtardım.

- Je t'ai sauvé la vie.
- Je vous ai sauvé la vie.

- Hayatını tıp mesleğine adadı.
- Hayatını tıpa adadı.

Il a consacré sa vie à la médecine.

Yavaşça hayatını kaybediyor

Elle dépérit lentement

Hayatını eğitime adadı.

Elle a voué sa vie à l'éducation.

O, hayatını kazanıyor.

Il gagne de quoi vivre.

Bu, hayatını kurtarabilir.

- Ça pourrait te sauver la vie.
- Ça pourrait vous sauver la vie.

Tom hayatını seviyor.

Tom aime sa vie.

Sami hayatını kaybetti.

Sami a perdu la vie.

- Hayatını gerçeğin peşinde geçirdi.
- Hayatını gerçeği aramakla geçirdi.

- Elle passa sa vie à rechercher la vérité.
- Elle a passé sa vie à rechercher la vérité.

Böylece hayatını kurtarmış oldu

Il lui a sauvé la vie.

Binlerce insan hayatını kaybetti,

Des milliers de gens ont perdu la vie,

...geri kalanının hayatını kurtarır.

et les autres ont la vie sauve.

çekime giderken hayatını kaybetti

mort sur le chemin du tournage

34 kişinin hayatını yitirmesi

34 personnes ont perdu la vie

İlaç onun hayatını kurtardı.

Le médicament sauva sa vie.

Ertesi gün hayatını kaybetti.

- Il mourut le jour suivant.
- Il est mort le jour suivant.

Köpek kızın hayatını kurtardı.

Le chien a sauvé la vie de la fille.

Hayatını yolsuzlukla mücadeleye adadı.

Il a dédié sa vie à combattre la corruption.

O, okul hayatını seviyor.

Il profite de sa vie d'écolier.

Hayatını doğanın korunmasına adadı.

- Il a dédié sa vie à la préservation de l'environnement.
- Il a consacré sa vie à la préservation de la nature.

Hayatını tıp mesleğine adadı.

Il a consacré sa vie à la médecine.

Babası hayatını bilime adamıştı.

Son père a dédié sa vie à la science.

Babası hayatını bilime adadı.

Son père a dédié sa vie à la science.

O, hayatını çalışmasına adamıştır.

Il consacra sa vie à ses études.

Biz senin hayatını kurtardık.

- Nous t'avons sauvé la vie.
- Nous vous avons sauvé la vie.

O yazarak hayatını kazanır.

- Il gagne sa vie en écrivant.
- Il vit de son écriture.

Tom'un hayatını kurtarmaya çalışıyorum.

J'essaye de sauver la vie de Tom.

O, hayatını barışa adadı.

Il a dédié sa vie à la paix.

Hayatını bilim çalışmasına adadı.

Il a dédié sa vie à l'étude de la science.

Dan, Linda'nın hayatını değiştirdi.

Dan a changé la vie de Linda.

Para onun hayatını değiştirdi.

L'argent a changé sa vie.

Televizyon aile hayatını mahvediyor.

- La télé ruine la vie de famille.
- La télévision détruit la vie de la famille.

Hayatını İngilizce dersi vererek kazanıyor.

Il gagne sa vie en enseignant l'anglais.

Tom hayatını kurtarmak için koştu.

Tom a couru pour sauver sa vie.

Yeni ilaç onun hayatını kurtardı.

Le nouveau médicament lui sauva la vie.

Bir araba kazasında hayatını kaybetti.

Elle fut tuée dans un accident automobile.

Hayatını bu şartlar altında sürdüremezsin.

On ne peut mener sa vie dans ces conditions.

Dört aile yangında hayatını kaybetti.

Quatre familles ont perdu la vie dans l'incendie.

Oğlunu, kendi hayatını mahvetmekle suçladı.

Elle a accusé son fils de gâcher sa vie.

Bana hayatını verdiğin için teşekkürler.

Merci de m’avoir donné la vie.

Ben gerçekten şehir hayatını severim.

J'apprécie vraiment la vie urbaine.

Zaten hayatını iki kez kurtardım.

- Je t'ai déjà sauvé la vie deux fois.
- Je vous ai déjà sauvé la vie deux fois.

Tom'un Mary'nin hayatını kurtardığını biliyorum.

Je sais que Tom a sauvé la vie de Mary.

O, bir kazada hayatını kaybetti.

Il a perdu la vie dans un accident.

Benim için hayatını riske atma.

- Ne risquez pas votre vie pour moi !
- Ne risque pas ta vie pour moi !

Öğrenciler onun hayatını mutlu etti.

Les élèves ont rendu sa vie heureuse.

Hayatını bir trafik kazasında kaybetti.

Il perdit la vie dans un accident de voiture.

O şok nedeniyle hayatını kaybetti.

Elle est morte des suites d'un choc.

Hayatını sürüngen araştırmalarında öncülük ederek geçirdi

Il a passé toute sa vie à étudier les reptiles,

Çocuğunu korumak için hayatını riske attı.

Elle a risqué sa vie pour protéger son fils.

Kendi hayatı pahasına bebeğinin hayatını kurtardı.

Elle sauva la vie de son bébé au risque de perdre la sienne.

Bir bale dansçısı olarak hayatını kazanır.

Elle gagne sa vie comme ballerine.

Kendi hayatını riske atarak köpeği kurtardı.

Il a sauvé le chien au péril de sa vie.

Onu kurtarmak için hayatını riske attı.

- Il a risqué sa vie pour la sauver.
- Il risqua sa vie pour la sauver.

Oğlu bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Son fils a été tué dans un accident de la route.

Tom bir otomobil kazasında hayatını kaybetti.

Tom a été tué dans un accident de voiture.

Bir milyon kişi savaşta hayatını kaybetti.

- Un million de personnes ont perdu la vie pendant la guerre.
- Un million de personnes ont perdu la vie durant la guerre.

O, bir yazar olarak hayatını kazanıyor.

Elle gagne sa vie comme écrivain.

Tom bizim için hayatını riske attı.

Tom a risqué sa vie pour nous.

Ölüyordun ama doktor senin hayatını kurtardı.

- Vous étiez en train de mourir mais le médecin vous a sauvé la vie.
- Vous étiez en train de mourir mais le toubib vous a sauvé la vie.
- Tu étais en train de mourir mais le médecin t'a sauvé la vie.
- Tu étais en train de mourir mais le toubib t'a sauvé la vie.

Kurban, Boston'daki bir hastanede hayatını kaybetti.

La victime est morte à l'hôpital de Boston.

Ciddi felaketler onun bütün hayatını vurdu.

De lourdes calamités le frappèrent au long de sa vie.

Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.

Sami essayait de reconstruire sa vie.

Tom'un gördüğü şey onun hayatını değiştirdi.

Ce que Tom a vu a bouleversé sa vie.

Sağlık sistemine sahip olamamanın sıradan insanların hayatını

comment le manque d'accès à des soins sûrs et abordables

Tokatçı. saf bir insanın hayatını garibanlığını anlattı

Le tokatçı. il a parlé de l'étrangeté de la vie d'une personne pure

O, özürlülere yardım etmek için hayatını adadı.

Elle a consacré sa vie à l'aide aux handicapés.

Bu virüs nedeniyle birçok fil hayatını kaybetti.

À cause de ce virus, de nombreux éléphants perdirent la vie.

O, hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

Il a consacré sa vie à aider les pauvres.

Başkalarının hayatını tatsız yapmadan hayatından zevk almalısın.

Vous devriez profiter de votre vie sans rendre celle des autres désagréable.

Simyagerler felsefe taşının kişinin hayatını uzatabileceğine inanıyordu.

Les alchimistes croyaient que la pierre philosophale serait en mesure de prolonger la vie d'une personne.

Bu köpek şu küçük kızın hayatını kurtardı.

Ce chien a sauvé la vie de cette fillette.

Sadece bir acil operasyon hastanın hayatını kurtarabilir.

Seule une intervention chirurgicale immédiate peut sauver la vie du patient.

O, onu kurtarmak için hayatını riske attı.

- Elle risqua sa vie pour le sauver.
- Elle a risqué sa vie pour le sauver.

Hayatını kurtarmak için en ufak vücut teması yeterli.

Un simple contact suffit à lui sauver la vie.

- Hayatını kazanmak için çok çalışır.
- Ekmeğini taştan çıkarıyor.

Il travaille dur pour gagner sa vie.

Büyükbabam seksen yaşında bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti.

Mon grand-père est mort d'une maladie à 80 ans.

O tüm hayatını fakir insanlara yardım etmeye adadı.

Il a consacré sa vie entière à soutenir les pauvres gens.

Birinin hayatını çalışarak geçirmesinin normal olduğunu düşünüyor musun?

Tu trouves que c'est normal de passer sa vie à bosser ?

- Yaşamak için yaptığın iş nedir?
- Hayatını nasıl kazanıyorsun?

- Comment gagnez-vous votre vie ?
- Comment gagnes-tu ta vie ?

O, onları kurtarmak için kendi hayatını feda etti.

Il a sacrifié sa propre vie pour les sauver.

- Tom kanser nedeniyle hayatını kaybetti.
- Tom kanserden öldü.

- Tom est décédé du cancer.
- Tom est mort du cancer.
- Tom est mort d'un cancer.
- Thomas est mort d'un cancer.

- O, hayatını sigortalamıyor.
- Onun sağlık sigortası poliçesi yok.

Il n'a pas de police d'assurance maladie.

Büyük bir bomba düştü ve çoğu insan hayatını kaybetti.

Une grosse bombe tomba, et un grand nombre de personnes perdirent la vie.

Hiç kimsenin sana hayatını nasıl yaşayacağını söyleme hakkı yok.

- Personne n'a le droit de te dire comment vivre ta vie.
- Personne n'a le droit de vous dicter comment vivre votre vie.

- Bu ona hayatını kaybettirdi.
- Bu onun hayatına mal oldu.

Cela lui a coûté la vie.

Bir tente onun düşüşünü kırdı ve onun hayatını kurtardı.

Un auvent amortit sa chute et lui sauva la vie.

En az 60 kişi hayatını kaybetti ve binlerce yaralı vardı.

Plus de 60 personnes ont été tués, et des milliers d'autres blessées.

Hak olan için dövüşmen, kendi hayatını bile tehlikeye atman gereken zamanlar var.

Il y a des moments où vous devez vous battre pour ce qui est juste, même si c'est au péril de votre vie.

O çocuk, trafik kazasında hayatını kaybetmemiş olsaydı, şimdi bir üniversite öğrencisi olacaktı.

Si ce garçon n'avait pas été tué dans cet accident, il serait un étudiant universitaire aujourd'hui.

Güney Kore'de SAMSUNG tarafından işe alınmış 100,000 kişiden birinin hayatını hayal edin. Sabah

Imaginez la vie d'un des 100 000 ouvriers employés par Samsung en Corée du Sud. Il se

Onların hayatını da. Bu çetin kış gecelerinden sağ çıkmanın tek yolu sıkı sıkıya sarılmak.

Et à eux aussi. La seule façon de survivre à ces rudes nuits d'hiver est de se serrer les coudes.

Ona senin bana borçlu olduğundan çok daha fazlasını ben sana borçluyum dedim. Sana nişanlımın hayatını borçluyum, Mary.

Je vous dois bien plus que vous ne me devez, lui dis-je. Je vous dois la vie de ma fiancée, de Marie.