Translation of "ışık" in French

0.009 sec.

Examples of using "ışık" in a sentence and their french translations:

Yeşil ışık kullanacağım,

Je passe à une lumière verte maintenant,

...ışık yitip gidince...

quand la lumière décline,

Aniden ışık geldi.

La lumière est soudain apparue.

Güneş ışık yayar.

Le soleil émet de la lumière.

Gölgesız ışık yoktur.

Il n'y a pas de lumière sans ombre.

Bol ışık var.

Il y a plein de lumière.

Hiç ışık yok.

Il n'y a pas de lumières.

Birden ışık söndü.

Tout à coup la lumière s'éteignit.

Bakın, ileride ışık var.

Regardez, de la lumière.

Çünkü ışık yayılırken dağılır.

C’est parce que la lumière se répand, elle se disperse.

Bütün gökyüzünü ışık kapladı.

Le ciel s'est empli de lumière.

ışık yaymıyor veya soğurmuyor.

n'émet et n'absorbe pas la lumière.

Lucy ışık anahtarını açtı.

Lucy alluma la lumière.

Ben bir ışık görüyorum.

Je vois une lumière.

Kırmızı ışık varsa geçmemelisin.

Il ne faut pas traverser s'il y a le feu rouge.

Tom'un odasındaki ışık yanıyor.

La lumière est allumée dans la chambre de Tom.

Bir ampul ışık verir.

- Une ampoule donne de la lumière.
- Une ampoule fournit de la lumière.

Neden sarı ışık parlıyor?

Pourquoi est-ce que la lumière jaune clignote ?

O olayda ışık tutacağım.

Je vais faire la lumière sur cet incident.

Güveler ışık tarafından çekilirler.

Les papillons de nuit sont attirés par la lumière.

Parlak ışık gözleri bozar.

La lumière vive blesse les yeux.

Bu duvarı aydınlatan ışık dalgaları

Ces ondes lumineuses éclairent le mur

Hologram burada, yeşil ışık geçiyor,

Ici, l’hologramme, la lumière qui le pénètre,

Bizim zamanımız ışık hızına eşit

Notre temps est égal à la vitesse de la lumière

Uzakta bir ışık gördüğümüzde rahatladık.

Lorsque nous avons vu de la lumière au lointain, nous nous sommes sentis soulagés.

O, uzakta bir ışık gördü.

Il a vu une lumière au loin.

Güneş ışık ve ısı verir.

Le soleil procure lumière et chaleur.

Ben uzakta bir ışık gördüm.

J'ai vu une lumière lointaine.

Tünelin bitiminde bir ışık gördüm.

J'ai vu une lumière au bout du tunnel.

Tünelin sonunda bir ışık gördüm.

J'ai vu une lumière au bout du tunnel.

Çok fazla ışık gözü incitir.

Trop de lumière blesse les yeux.

Eski lamba loş ışık verdi.

La vieille lampe donna une faible lumière.

Bu ışık neden yanıp sönüyor?

Pourquoi cette lumière clignote-t-elle ?

Beyaz boya odaya ışık katacaktır.

Le blanc éclaircira la pièce.

Karanlıkta bir kırmızı ışık parlıyordu.

Une lumière rouge luisait dans l'obscurité.

Hapishanedeydik ve kırmızı ışık espirisini yaptım,

Nous allons donc à cette prison, et je fais la blague du feu rouge,

Içinize temiz,berrak bir ışık aldığınızı

vous pouvez imaginer et croire

Hatta yapay ışık kullanımını azaltmak amacıyla

et des câbles à fibre optique, comme ceux-ci, peuvent être utilisés

İçeri gireceksek ışık kaynağına ihtiyacımız olacak.

Pour entrer là-dedans, il va nous falloir de la lumière.

Ve bana ışık veriyor. Tamam, gidelim.

et ça m'éclairera un peu. C'est parti.

ışık deriye nufüz edecek kadar güçlü.

et vous verrez que la puissance de la lumière pénètre la peau.

Veya belki de girişteki ışık anahtarı

Ou peut-être que l'interrupteur chez vous

Morötesi ışık gizli avcıları ortaya çıkarıyor.

La lumière ultraviolette révèle des chasseurs cachés.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

Cette lumière inquiétante est invisible à l'œil humain.

Yaydıkları ışık altında kitap bile okunabilir.

Leur lueur peut suffire pour lire.

Oysaki Ay'ın tek ışık kaynağı Güneş'ti

Cependant, la seule source de lumière de la Lune était le Soleil

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

Dans ce cas, si la lumière est égale à la vitesse

Ama ışık yaymıyor ya da soğurmuyor

Mais elle n'émet et n'absorbe pas de lumière,

Isı ve ışık, varlığımız için gereklidir.

La chaleur et la lumière sont nécessaires à notre survie.

Zayıf ışık altında okuma, gözlerin bozulur.

Ne lis pas dans une faible lumière, tu t'abîmes les yeux.

Bu yıldız beş ışık yılı uzaktadır.

Cette étoile se situe à cinq années-lumière.

Yüzü ışık vermeyen asla yıldız olamaz.

- Celui dont le visage est sans rayons ne deviendra jamais une étoile.
- Celui dont le visage n'est pas illuminé ne deviendra jamais une étoile.

Uzaktan bir ışık gördüğümüzde mutlu olduk.

Nous avons été heureux d'apercevoir une lumière au loin.

Güneş bizi ışık ve ısı verir.

- Le soleil nous dispense lumière et chaleur.
- Le soleil nous procure de la lumière et de la chaleur.
- Le soleil nous procure lumière et chaleur.

Bu güçlü ışık beni kör eder.

Cette lumière intense m'aveugle.

Fotoğraf çekmek için yetersiz ışık var.

Il n'y a pas assez de lumière pour prendre des photos.

İnsan gözünün algılayamadığı ışık dalgaboyları vardır.

Il existe des longueurs d'onde de la lumière que l'œil humain ne peut percevoir.

- Işık aniden söndü.
- Birden ışık söndü.

Tout à coup la lumière s'éteignit.

Ve ışık kullanarak nöronların ateşlemelerini kontrol ediyoruz.

puis utiliser la lumière pour contrôler la façon dont les neurones communiquent.

Bir ışık kaynağı olmadan  mahsur kalmak istemeyiz.

et on ne veut pas se retrouver coincés sans lumière.

Bu ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

qui le rend fluorescent sous les ultraviolets.

Bu, ultraviyole ışık altında fosforlu görünmelerini sağlar.

qui le rend fluorescent sous les ultraviolets.

Bu gördüğünüz, sonik noktadan çıkan turuncu ışık,

Donc, nous avons ici la lumière orange qui sort du point sonique,

Bir yandan ışık ve sesle okuyup yazarken

lecture et écriture neurale avec la lumière et le son,

Küçülen Ay, çok az ışık anlamına gelir.

La lune est décroissante, la lumière est faible.

Huzurları bozulunca kimyasal reaksiyon aracılığıyla ışık üretiyorlar.

Lorsqu'ils sont dérangés, ils produisent de la lumière via une réaction chimique,

Odada dikiş dikmek için yeterli ışık yok.

Il n'y a pas assez de lumière dans cette pièce pour coudre.

Yeşil düğmeye bas. Öyle yaparsan ışık yanacak.

Appuie sur le bouton vert. Si tu le fais, la lumière s'allumera.

Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.

Le voyageur vit une lumière au loin et se réjouit.

"Kırmızı ışık trafik olduğunda yoldan geçerken kullanılıyor." dedi.

« Un feu rouge est ce qui sert pour la circulation, quand tu conduis. »

Ve kesik ışık parçaları atan bir lazerle eşledik.

et on la couple à un laser qui envoie de courtes impulsions de lumière.

Sizce hangi meşale en iyi ışık kaynağı olur?

Quelle torche nous donnera la meilleure source de lumière ?

Bakın, orada bir ışık demeti de var, bakın!

Et il y a aussi de la lumière là-haut, regardez !

Aslında akrep ararken UV ışık kullanmak oldukça akıllıcadır.

C'est plutôt malin d'utiliser cette lampe pour chercher les scorpions.

Çünkü kan kırmızı ışık ve kızılötesini absorbe ediyor.

C'est dû au fait que le sang absorbe la lumière rouge et infra-rouge.

Akreplerin morötesi ışık altında neden parladığı gizemini korumaktadır.

Pourquoi les scorpions brillent-ils sous les rayons ultraviolets ? Mystère.

Maymunların algılamadığı kızılötesi ışık tünedikleri yerleri ortaya çıkarıyor.

La lumière infrarouge, invisible pour les singes, révèle leurs perchoirs.

...kameralarımızın olup biteni görmesi için kızılötesi ışık gerekiyor.

que nos caméras ont besoin de lumières infrarouges.

Burnundaki termal girintiler ışık yerine ısı tespit ediyor.

Des fossettes sur ses narines détectent la chaleur, au lieu de la lumière.

ışık kullanmadan gazete okunabilecek kadar bir aydınlık vardı

il y avait assez de lumière pour lire le journal sans utiliser la lumière

Alpha Centauri, güneşimizden yaklaşık 4.37 ışık yılı uzaktadır.

Alpha du Centaure est éloignée à peu près de quatre virgule trente-sept années-lumière de notre Soleil.

Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.

Et Dieu dit : « Que la lumière soit ! » Et la lumière fut.

- Bana bir ışık ver.
- Bana bir çakmak ver.

Passe-moi une lampe.

Dikenlerle süslenmiş ve göz alıcı bir ışık yayan kalp

Paré d'épines et émettant une lumière éthérée,

Bunda ne kadar ışık kaldığı konusunda endişeliyim. Hayır, olamaz.

J'ai peur qu'elle ne s'éteigne bientôt. Non !

Bu biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Ça éclairera un peu. Essayons de retrouver ce serpent.

Bana biraz ışık verecektir. Tamam, şimdi yılanı bulmaya çalışalım.

Ça éclairera un peu. Essayons de trouver ce serpent.

Kıvırcık tarantulanın sekiz ufak gözünün pek ışık algıladığı söylenemez.

Les huit yeux minuscules de la tarentule frisée ne distinguent guère que l'ombre et la lumière.

Bu canlı ışık olgusunu daha yeni yeni anlamaya başlıyoruz.

Ce phénomène lumineux commence à peine à être compris.

Yapay ışık eşliğinde fok avladığının bilindiği dünyadaki tek yer.

où l'on sait que les grands requins blancs chassent grâce à la lumière artificielle.

Bu balıklar yüksek basınç ve ışık varlığında yaşamaya alışkındırlar.

Ces poissons sont habitués aux hautes pressions et à la présence de lumière.

Ben öğretmenimin aydınlatıcı açıklamasını duyduğumda aniden ışık gördüm gibi oldu.

Quand j'ai entendu l'explication éclairante de mon professeur, c'était comme si j'avais soudainement vu la lumière.

Bir ışık atımının, bir metrelik mesafeyi katetmesi saniyenin 3,3 milyarda biri

Il faut à une impulsion de lumière environ 3,3 milliardièmes de seconde,

Fakat bu soluk ışık yerde yemek arayan hayvanlara pek fayda etmez.

Mais cette faible lueur n'est pas d'une grande aide pour les animaux qui cherchent à manger.