Translation of "Zavallı" in English

0.006 sec.

Examples of using "Zavallı" in a sentence and their english translations:

Zavallı kedi.

Poor moggy.

Zavallı şey!

- Poor thing!
- Poor thing.

Zavallı Tom!

Poor Tom!

O zavallı değildir.

- She isn't poor.
- She's not poor.

Zavallı erkek kedi.

Poor tomcat.

Zavallı köpeğe acıdım.

I felt for the poor dog.

Zavallı bir beceriksizsin.

You're a pathetic loser.

Zavallı küçük çocuk!

Poor little boy!

Seni zavallı bebek.

You poor baby.

Peki o zavallı avcı?

And what about that poor hunter?

Zavallı küçük kuşla ilgilendi.

She took care of the poor little bird.

Ne zavallı bir çiçek!

What a poor flower!

Her zamanki kadar zavallı.

He is as poor as ever.

Zavallı çocuklar korkudan titriyorlardı.

The poor boys were shivering with fear.

Sadece zavallı karıma acımalısın.

You just have to have mercy on my poor wife.

Zavallı oğlanı yalnız bırak.

Leave the poor boy alone.

Zavallı kızı yalnız bırak.

Leave the poor girl alone.

Zavallı Tom'un her yerinde.

It's all over with poor Tom.

Zavallı kız ölümün eşiğindeydi.

The poor girl was on the point of death.

Zavallı kız kör oldu.

The poor girl went blind.

Zavallı kız aklını yitirdi.

The poor girl went out of her mind.

Şu zavallı kadın engelli.

That poor lady is disabled.

Oh, seni zavallı şey.

- Oh, you poor thing.
- Oh, you poor thing!

Onun zavallı köpeği hâlâ hayatta.

His poor dog is still alive.

Bize "Zavallı yaratık." dercesine baktılar.

They looked at us, as much as to say, "Poor creature."

Cadı zavallı küçük kızı lanetledi.

The witch cursed the poor little girl.

Zavallı adamın hiç akrabası yok.

The poor man has no relatives.

Zavallı kedi kamyon tarafından ezildi.

The poor cat was run over by a truck.

Zavallı Tom! Senin için üzülüyorum!

Poor Tom, I'm sorry for you.

Bu zavallı köpek için üzüldüm.

I felt sorry for this poor dog.

Zavallı yaşlı kadının parası çalındı.

The poor old woman was robbed of her money.

Zavallı kedi açlıktan ölmenin eşiğindeydi.

The poor cat was on the verge of starvation.

Zavallı çocuk ne yapacağını bilmiyordu.

The poor boy was at a loss what to do.

Zavallı çocuk saman nezlesi olmuş.

The poor child suffers from hay fever.

Bu zavallı çocuğu rahatsız ediyorsun!

You're bothering this poor boy!

Otobüsteki şu zavallı turistlere bak.

Look at those pathetic tourists on the bus.

Haline acıyorum seni zavallı kadın!

I feel pity for you, you poor woman.

Bernie Sanders zavallı bir loser.

Bernie Sanders is a pathetic loser.

Zavallı serflerin ağır işi yapma zamanı.

Time for the wretched serfs to do the heavy labour.

Zavallı bir çocuk için kalbi sızladı.

Her heart ached for the poor child.

- Tom fakir görünüyor.
- Tom zavallı görünüyor.

Tom seems to be poor.

Zavallı çocuk sağır ve dilsiz doğdu.

The poor child was born deaf and dumb.

Avluda zavallı küçük bir kedi bulduk.

We found a poor little cat in the yard.

- O kaybeden kim?
- Kim bu zavallı?

Who is that loser?

Zavallı kedi! O çevik fareyi yakalayamaz.

Poor cat! She can't catch the nimble mouse.

Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

The poor girl made a living by selling flowers.

Zavallı çocuk araba tarafından yere yıkıldı.

The poor boy was knocked down by a car.

Zavallı yaşlı kadın çantasını tekrar çaldırdı.

The poor old woman had her bag stolen again.

- Zavallı bir durumdayız.
- Perişan bir durumdayız.

We're in a miserable situation.

Zavallı adam sonunda büyük bir sanatçı oldu.

The poor man finally became a great artist.

Zavallı adama yardımcı olmak için zahmete girdi.

He took the trouble to assist the poor man.

Zavallı adam oğlunun saadetini görecek kadar yaşamadı.

The poor man didn't live long enough to see his son's happiness.

Zavallı adam. Gıda zehirlenmesi hiç eğlenceli değil.

Poor guy... Food poisoning's never fun.

Zavallı anne oğlunun saygısız davranışına tahammül edemedi.

The poor mother could not endure the unfilial behaviour of her son.

Ben zavallı bir köpek için üzgün hissettim.

I felt sorry for the poor dog.

Zavallı adam karısını bir daha asla görmeyecekti.

The poor man was never to see his wife again.

Zavallı tavşan, çok korkmuştu, sahibinin ellerinde inildedi.

The poor rabbit, terrified, whimpered in the hands of its owner.

Zavallı Tom şu an üç saattir uyumaya çalışıyor.

Poor Tom's been trying to get to sleep for three hours now.

Zavallı genç adam sonunda büyük bir sanatçı oldu.

The poor young man finally became a great artist.

Mary, seni zavallı çocuk, neredeydin? Sana ne oldu?

Mary, you poor child, where have you been? What happened to you?

Zavallı kız! O haykırdı, sizin için ne yapabilirim?

Poor girl! she cried, what can I do for you?

Tom duvarın dibine yığıldı, bitmiş ve zavallı olarak.

Tom slumped against the wall, exhausted and miserable.

"Otuz iki derece Fahrenheit! Yanıyorum!" "Zavallı Bay Snowman."

"Thirty-two degrees Fahrenheit! I'm burning up!" "Poor Mr. Snowman."

Tom için kendimi çok üzgün hissediyorum, zavallı adamcağız.

I feel very sorry for Tom, poor fellow.

Pinokyo, kediye "Zavallı karatavuk!" dedi. "Onu neden öldürdün?"

"Poor blackbird!" said Pinocchio to the Cat. "Why did you kill him?"

- Fakir oğlanlar korkuyla titriyor.
- Zavallı çocuklar korkudan titriyorlardı.

The poor boys were shivering with fear.

Zavallı küçük kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

The poor little girl did nothing but weep.

"Sıfır santigrat derece! Yüksek ateşim var." "Zavallı Bay Snowman."

"Zero degrees Celsius! I've got a high fever." "Poor Mr. Snowman."

Zavallı kız. Dün gece beni yaklaşık on kez aradı.

Poor girl. She called me about ten times last night.

Neden benim salatalığımı yedin seni zavallı salak? Salatalıktan maske yapmak istediğimi biliyordun!

How come you ate the cucumber, you dimwit? You knew that I wanted to make a cucumber mask!

Eugene! Benim zavallı Eugene'im! Gözlerini aç ve bana bak! Neden cevap vermiyorsun?

Eugene! My poor Eugene! Open your eyes and look at me! Why don't you answer?

Sadece katı kalpli biri şu zavallı yavru kediyi bu soğukta sokağa terk edebilir.

Only the blackest of hearts could leave that poor kitty out on the street in the cold.

Zavallı yaşlı adam o kadar zayıfladı ki şimdi sadece bir deri bir kemik.

The poor old man became so thin that now he's just skin and bones.

İnsanın hayatının yarısı başkalarının acıları karşısında duyduğu zavallı keyif, diğer yarısı da kendi sefaletinde debelenmektir.

Half of one's life is a pathetic case of Schadenfreude. The other half is wallowing in one's own misery.