Translation of "Söylemez" in English

0.006 sec.

Examples of using "Söylemez" in a sentence and their english translations:

- O yalan söylemez.
- O, yalan söylemez.

- He doesn't tell lies.
- He doesn't lie.

- O asla yalan söylemez.
- Asla yalan söylemez.

She never lies.

Bu yalan söylemez.

But.. this doesn't lie.

O yalan söylemez.

- He doesn't tell lies.
- He doesn't lie.

Genetik yalan söylemez.

Genetics doesn't lie.

O, yalan söylemez.

He doesn't lie.

Tom yalan söylemez.

- Tom doesn't lie.
- Tom isn't lying.
- Tom doesn't tell lies.

Tarih yalan söylemez.

History doesn't lie.

Tom şarkı söylemez.

Tom doesn't sing.

- Bilenler söylemez, söyleyenler bilmez.
- Bilen söylemez, söyleyen bilmez.

- He who knows does not speak, he who speaks does not know.
- Those who know do not talk. Those who talk do not know.
- He who knows, does not speak. He who speaks, does not know.
- Those who know won't say, and those who will don't know.

- O, asla yalan söylemez.
- O asla yalan söylemez.

- He always tells the truth.
- He never tells lies.
- He never lies.

Ama... Bu yalan söylemez.

But... This doesn't lie.

O asla yalan söylemez.

He never tells lies.

O, iyi şarkı söylemez.

He doesn't sing well.

Onlar hiç yalan söylemez.

They never tell a lie.

Umarım Tom şarkı söylemez.

I hope Tom doesn't sing.

Tom asla yalan söylemez.

Tom never lies.

Tom çok şey söylemez.

Tom doesn't say much.

Umarım Tom Mary'ye söylemez.

I hope Tom won't tell Mary.

Tom güzel şarkı söylemez.

Tom doesn't sing well.

O, asla yalan söylemez.

He never tells a lie.

Tom bilmek istediğini sana söylemez.

Tom won't tell you what you want to know.

Tom Mary'ye asla yalan söylemez.

Tom would never lie to Mary.

Tom genellikle bir şey söylemez.

Tom doesn't usually say anything.

Onu söyler söylemez pişman oldum.

I regretted it as soon as I said it.

Tom yapmak istediklerini bana söylemez.

Tom won't tell me what he wants to do.

Mary çok iyi şarkı söylemez.

Mary doesn't sing very well.

Çocuklarım genellikle bana yalan söylemez.

My kids don't usually lie to me.

Tom, Mary'ye asla yalan söylemez.

Tom never lies to Mary.

O çok iyi şarkı söylemez.

He doesn't sing very well.

Tom bana bir şey söylemez.

Tom doesn't tell me anything.

Bu oğlan asla yalan söylemez.

This boy never lies.

Çocuklar ve sarhoşlar yalan söylemez.

Children and drunks don't lie.

Tom her zaman gerçeği söylemez.

Tom doesn't always tell the truth.

Tom çok iyi şarkı söylemez.

Tom doesn't sing very well.

Tom ne olduğunu sana söylemez.

Tom won't tell you what happened.

Politikacılar her zaman doğruyu söylemez.

Politicians don't always tell the truth.

Tom asla hiçbir şey söylemez.

Tom never says anything.

Umarım Tom bunu yapmamızı söylemez.

I hope Tom doesn't tell us to do that.

Tom sık sık şarkı söylemez.

Tom doesn't often sing.

Umarım Tom bize yalan söylemez

- I hope Tom doesn't lie to us.
- I hope that Tom doesn't lie to us.

Umarım Tom, yaptıklarımızı Mary'ye söylemez.

I hope Tom doesn't tell Mary what we did.

Bir beyefendi böyle bir şey söylemez.

A gentleman would not say such a thing.

Tom asla Mary'ye bir şey söylemez.

Tom never tells Mary anything.

Tom asla öyle bir şey söylemez.

Tom would never say anything like that.

O onu söyler söylemez o üzüldü.

No sooner had he said it than he was sorry.

Tom asla bana bir şey söylemez.

Tom never tells me anything.

Tom halkın huzurunda asla şarkı söylemez.

Tom never sings in public.

Tom neredeyse Mary'ye hiç yalan söylemez.

Tom almost never lies to Mary.

Tom muhtemelen neler olduğunu sana söylemez.

Tom isn't likely to tell you what happened.

Tom muhtemelen Mary'ye onu yapmasını söylemez.

Tom isn't likely to tell Mary to do that.

Tom asla kimseye bir şey söylemez.

- Tom never tells anyone anything.
- Tom never tells anybody anything.

Bu size dünyayla ilgili bir şey söylemez;

It doesn't tell you anything about the world;

Insanların nasıl düşündüğüyle ilgili bir şey söylemez,

doesn't tell you anything about how people think,

Tom arabamın anahtarlarını nereye koyduğunu bana söylemez.

Tom won't tell me where he put my car keys.

Kalbini dinle çünkü o asla yalan söylemez.

Listen to your heart, because it never lies.

İyi bir çocuk öyle bir şey söylemez.

A good boy doesn't say a thing like that.

Tom neden geç kaldığını kesinlikle bana söylemez.

Tom won't tell me exactly why he was late.

Bana nasıl yapılacağını söyler söylemez onu yapacağım.

As soon as you tell me how, I'll do it.

Bana ne yapacağımı söyler söylemez onu yapacağım.

As soon as you tell me what to do, I'll do it.

Kalbinin sesini dinle, o sana asla yalan söylemez.

Follow your heart, for it never lies.

Güzellik bir kişinin karakteri hakkında bir şey söylemez.

Beauty doesn't say anything about the character of a person.

Tom dürüst bir çocuk, bu yüzden yalan söylemez.

Tom is an honest boy, so he doesn't lie.

Umarım Tom bana bunu yapmak zorunda olduğumu söylemez.

I hope Tom won't tell me I have to do that.

Tom muhtemelen sen bunu ona söyler söylemez yapacak.

Tom will probably do that as soon as you tell him to.

Mantıklı bir adam böyle bir şeyi herkesin içinde söylemez.

A sensible man wouldn't say such a thing in public.

Tom kendi köpeğini kimin öldürdüğünü biliyor ama bize söylemez.

Tom knows who killed his dog, but he won't tell us.

Gramer olarak doğru ama anadilli biri asla öyle söylemez.

It's grammatically correct, but a native would never say that.

Bunu Tom bana yapmak zorunda olduğumu söyler söylemez yaptım.

I did that as soon as Tom told me I had to.

O, o kadar dürüst bir çocuktur ki asla yalan söylemez.

He is such an honest boy that he never tells a lie.

- Biliyorum Tom bana asla yalan söylemez.
- Tom'un bana yalan söylemeyeceğini biliyorum.

- I know Tom would never lie to me.
- I know that Tom would never lie to me.

- Tom bize hiçbir şey anlatmıyor.
- Tom bize asla bir şey söylemez.

Tom never tells us anything.

Orada, onlar onun yasak olduğunu söylemez. Aslında, onlar onun zorunlu olduğunu söyler.

Over there, they don't say that it's prohibited. In fact, they say that it's mandatory.

Bu, dil bilgisi bakımından doğru ama anadilli biri bunu asla böyle söylemez.

It's grammatically correct, but a native would never say it like that.