Translation of "Lüks" in English

Karşılayamayacağımız bir lüks.

It's a luxury we can't afford.

Lüks bir yer!

Luxurious place!

Yükseköğretim lüks değildir.

Higher education is not a luxury.

Bu bir lüks.

This is a luxury.

Lüks içinde yaşarlardı.

They used to live in luxury.

Lüks hayat sürüyordum.

I was living the high life.

O oldukça lüks.

That's quite a luxury.

Biz lüks olmadan gitmeliyiz.

We must go without luxuries.

O lüks içinde yaşıyor.

He lives in luxury.

O lüks içinde yaşardı.

She used to live in luxury.

Bu lüks bir gezi.

It is a luxury cruise.

Lüks ürünler gerekli değildir.

Luxury goods are not essential.

Bu bir lüks değil.

- It's not a luxury.
- It isn't a luxury.

O lüks araba küçük.

That luxury car is small.

Otelin lüks bir havası var.

The hotel has an air of luxury.

O, lüks bir hayat sürdü.

He led a life of luxury.

Lüks ürün pazarı hızla büyüyor.

The market for luxury goods is growing fast.

Onlar lüks bir otelde kaldılar.

They stayed at a luxury hotel.

Tom lüks bir evde yaşıyor.

Tom lives in a luxurious home.

O, lüks bir okula gitti.

She went to a posh school.

Tom lüks bir hayat sürdü.

Tom led a life of luxury.

Fadıl birkaç lüks arabaya sahipti.

Fadil owned several luxury cars.

Sami'nin lüks bir arabası vardı.

Sami had a luxury car.

Sami lüks bir banliyöye taşındı.

Sami moved into an upscale suburb.

Ve lüks bir AVM'nin hemen yanında.

right next to a luxury outlet mall.

Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.

Luxury and convenience do not equate to happiness.

Milli piyangoyu kazanırsam, lüks içinde yaşayabilirim.

If I win the lottery, I'll be able to live high on the hog.

Can sıkıntısı en lüks şeylerden biridir.

Boredom is one of the most luxurious things.

Lüks oda servisi ile ne gelir?

What comes with deluxe room service?

Evi çok lüks bir şekilde döşediler.

They furnished the house very luxuriously.

Taksiye binmek benim için bir lüks.

Taking a taxi is a luxury for me.

Seyahat kendime izin veremediğim bir lüks.

Travelling is a luxury I can't allow myself.

Sami, Kahire'de lüks bir daireye sahipti.

Sami owned a luxury apartment in Cairo.

Reklamlar bizi lüks satın almaya teşvik ediyor.

Advertisements urge us to buy luxuries.

Yedinci katta, dört tane lüks restoran bulabilirsiniz.

On the seventh floor, you can find four luxury restaurants.

Sanat bir lüks değil fakat bir gerekliliktir.

- Art is not a luxury, but a necessity.
- Art isn't a luxury, but a necessity.

O bana altın bir lüks saat verdi.

- He gave me a golden luxury watch.
- She gave me a golden luxury watch.

Eğitim bir lüks değil, bu bir yatırım.

Training is not a luxury, it's an investment.

Sami her zaman istediği lüks hayatı yaşıyordu.

Sami was living the high life he always wanted.

Sami biraz lüks için kendine izin verdi.

Sami allowed himself little luxuries.

"Vazgeçmek biz kadınların kendimize tanıyabileceğimiz bir lüks değildir.

"Giving up is a luxury that we women cannot permit ourselves.

Sanatı lüks mü yoksa ihtiyaç olarak mı görüyoruz?

Do we think of arts as a luxury or a necessity?

Costa Concordia lüks yolcu gemisinin batışını duydun mu?

Have you heard about the sinking of the Costa Concordia luxury cruise ship?

O Central Park yakınındaki lüks bir dairede yaşıyor.

He lives in a posh apartment near Central Park.

O, Merkez Parka yakın lüks bir dairede yaşıyor.

He lives in a luxury apartment close to Central Park.

Lüks oda ve standart oda arasındaki fark nedir?

What is the difference between a deluxe room and a standard room?

O bana altından yapılmış lüks bir saat erdi.

He gave me a golden luxury watch.

Leyla, Sami'yi lüks hayat için bilet olarak gördü.

Layla saw Sami as a ticket to the high life.

Hiç lüks bir araba sahibi olmak istedin mi?

Have you ever wanted to have a fancy car?

- O, lüks bir hayat yaşamaya yetecek kadar para kazanır.
- O, lüks bir hayat yaşamak için yeterli para kazanır.

He makes enough money to live a luxurious life.

Ancak bugüne kadar Tesla sadece lüks otomobil sattı "dedi.

But so far Tesla has sold only luxury cars".

Onlar lüks bir restoranda akşam yemeği için dışarı çıktılar.

They went out for dinner at an upscale restaurant.

Amerika Birleşik Devletleri'nde otomobil bir lüks değil, bir gerekliliktir.

In the United States the automobile is a necessity and not a luxury.

Orient-Express, dünyanın en ünlü lüks yolcu trenlerinden biridir.

The Orient-Express is one of the world's most famous luxury passenger trains.

Malecón de Santo Domingo nasıl ve şehrin ilk lüks oteli,

That’s how the Malecón de Santo Domingo and the first luxury hotel in the city, the

- Onlar lüks içinde yaşıyorlar.
- Onlar çok rahat bir yaşam sürüyor.

They're eating high on the hog.

O zamanlar beyaz ekmek ve et, lüks olarak kabul edilirdi.

At that time, white bread and meat were considered a luxury.

- Benim süslü bir arabam yok.
- Benim lüks bir arabam yok.

I don't have a fancy car.

Arabam lüks değil ama beni A noktasından B noktasına götürüyor.

My car isn't fancy, but it gets me from point A to point B.

Ama bu teknoloji yeterince gelişmiş değildi ve ekranlar çok pahalıydı, lüks

But this technology was not advanced enough and the screens were pretty expensive, even

Brian'ın kız arkadaşı sık sık onu lüks restoranlara götürmesi için yalvarır.

Brian's girlfriend often begs him to take her to luxurious restaurants.

Tom ve Mary evlilik yıldönümlerini kutlamak için lüks bir restorana gittiler.

Tom and Mary went to a fancy restaurant to celebrate their wedding anniversary.

Tom ve Mary, Boston'un en lüks otellerinden birinde bir oda kiraladılar.

Tom and Mary rented a room in one of Boston's most luxurious hotels.

Bu küçük bölgede dünyanın en yüksek binalarını, en lüks otellerini ve hatta

In this small territory we can find the tallest building, the most luxurious hotel, and even

Aynı şekilde, sıradan insanların böylesine lüks malları satın almaya parasal güçleri yetemez.

As it is, ordinary people cannot afford to purchase such luxuries.

Orient Express, Paris, Fransa ve İstanbul arasında çalışan lüks bir yolcu treniydi.

The Orient Express was a luxury passenger train that ran between Paris, France and Istanbul, Turkey.

Öyle görünüyor ki Dubai sürekli dünyadaki en büyük, en lüks ve en alışılmadık

It seems that Dubai always aspires to carry out the largest, most luxurious and most eccentric

Mary'nin kocası geçmiş yıl dönümü yemekleri için onu lüks bir Fransız restoranına götürdü.

Mary's husband took her to the fancy French restaurant for their belated anniversary dinner.

Tom şirketten milyonlarca dolar ile kaçtı ve Akdeniz'de bir adada lüks bir hayat yaşıyor.

Tom absconded with millions of dollars from his company and is living a life of luxury on an island in the Mediterranean.

Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.

Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.