Translation of "Duymaya" in English

0.006 sec.

Examples of using "Duymaya" in a sentence and their english translations:

Şüphe duymaya başlıyorum.

I'm beginning to have doubts.

Tenise ilgi duymaya başladım.

I got interested in tennis.

Siren sesi duymaya alışıyorum.

I'm used to hearing sirens.

Yorumlara bırakabilirsiniz. Sizden duymaya bayılırız.

answer in the comments below.

Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.

- I can't abide hearing you cry so bitterly.
- I cannot abide hearing you cry so bitterly.

Kötü haberi duymaya hazır mısın?

Are you ready to hear the bad news?

Sanata nasıl ilgi duymaya başladınız?

How did you get interested in art?

Bunu söylediğini duymaya ihtiyacım var.

I need to hear you say it.

Görüşünü duymaya hepimiz ilgi duyardık.

We'd all be interested in hearing your opinion.

Onun alçakgönüllülüğü saygı duymaya değer..

His modesty is worth respecting.

Trenin evimin yanından geçişini duymaya alışkınım.

I am used to hearing the train pass by my house.

Tom Mary'nin şikayet ettiğini duymaya alışkın.

Tom is used to hearing Mary complain.

- Bu konu ile ilgili düşüncelerini duymaya can atıyorum.
- Bu konu hakkındaki düşüncelerini duymaya can atıyorum.

I look forward to hearing your thoughts on this matter.

Tom ve Mary birbirlerine saygı duymaya başladılar.

Tom and Mary have started respecting each other.

Tom hakkında iyi şeyler duymaya devam ediyorum.

I keep hearing good things about Tom.

Tom, savaş sırasındaki eylemleri için pişmanlık duymaya başladı.

Tom began to experience remorse for his actions during the war.

Tom'un kötü haberleri doğrudan Mary'den duymaya ihtiyacı var.

Tom needs to hear the bad news directly from Mary.

Fadıl kendi odasından gelen korkunç sesleri duymaya başladı.

Fadil started to hear horrifying sounds coming from his room.

Sami Müslümanlara karşı büyük bir nefret duymaya başlamıştı.

Sami started getting a strong hatred for Muslims.

Bütün bunlara, bu olguya aslında kazara ilgi duymaya başladım.

I got into this, I got interested in this, actually, quite by accident.

Ya konuşmayı kes ya da duymaya değer bir şey söyle.

- Be silent, or speak something worth hearing.
- Either stop talking or say something worth hearing.

Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı.

Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.

Benim abim yaklaşık 12 yaşındayken Japon halk şarkılarına ilgi duymaya başladı.

My older brother started to take interest in Japanese folk songs when he was around 12 years old.

- Fadıl, İslam'la daha fazla ilgilendi.
- Fazıl İslam'a daha çok ilgi duymaya başladı.

Fadil became more interested in Islam.

Newton fuarda bir kitap aldıktan sonra matematiğe ilgi duymaya başladı. Onun içerdiği matematiksel kavramlara değil.

Newton became interested in mathematics after buying a book at a fair and not understanding the math concepts it contained.

- Ondan endişe duymaya ne gerek var?
- Onu kafaya takmaya ne gerek var?
- Endişelenmeye ne gerek var ki?

Why worry about it?

Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.

The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects.