Translation of "Dizüstü" in English

0.017 sec.

Examples of using "Dizüstü" in a sentence and their english translations:

Dizüstü düştü.

He dropped to his knees.

Dizüstü bilgisayarını al.

Get your notebook.

Dizüstü bilgisayarım bozuk.

My laptop is broken.

- Dizüstü bilgisayarımı almaya gitmem gerekiyor.
- Dizüstü bilgisayarımı almaya gitmeliyim.

I need to go get my laptop.

Bugün dizüstü bilgisayarımı kaybettim.

I lost my notebook today.

Ben dizüstü bilgisayarımı çaldırdım.

I got my notebook stolen.

İşte pembe dizüstü bilgisayarım.

- Here's my pink notebook.
- Here is my pink notebook.

Dizüstü bilgisayarımı nereye koydun?

Where did you put my notebook?

Benim dizüstü bilgisayar bürodadır.

My notebook is in the desk.

O, dizüstü bilgisayarı çıkardı.

He took a notebook out.

Bu dizüstü bilgisayar benimdir.

This laptop belongs to me.

Tom dizüstü bilgisayarını kapattı.

Tom shut his laptop.

Benim dizüstü bilgisayarım nerede?

Where's my notebook?

Bu bir dizüstü bilgisayardır.

It is a notebook.

O, kimin dizüstü bilgisayarıdır?

- Whose notebook is that?
- Whose is that notebook?

Tom dizüstü bilgisayarını çıkardı.

Tom pulled out his laptop.

Sami'nin dizüstü bilgisayarı kayboldu.

Sami's laptop disappeared.

Dizüstü bilgisayarım tamir ediliyor.

My laptop is being repaired.

- Hangi dizüstü bilgisayara ihtiyacım var?
- Bana hangi dizüstü bilgisayar lazım?

Which laptop do I need?

Ben bir dizüstü bilgisayar istiyorum.

I want a notebook.

Onun dizüstü zaten beş yıllık.

His laptop is already five years old.

Sana bir dizüstü bilgisayar vereceğim.

- I will give you a laptop.
- I'll give you a laptop.
- I'll give you a laptop computer.

Oturdum ve dizüstü bigisayarımı açtım.

I sat down and opened my laptop.

Bu dizüstü bilgisayar çok incedir.

This laptop computer is very thin.

Benim bir dizüstü bilgisayarım var.

I have a notebook.

Benim dizüstü bilgisayarı nereye sakladın?

Where did you hide my notebook?

Tom Mary'ye dizüstü bilgisayarını verdi.

Tom gave Mary his notebook.

Tom dizüstü bilgisayarını yerine koydu.

Tom put his notebook away.

Tom'a bir dizüstü bilgisayar aldım.

I bought Tom a laptop.

Tom dizüstü bilgisayarını evde bıraktı.

Tom left his laptop at home.

Lütfen dizüstü bilgisayarınızı bana gösterin.

- Please show me your notebook.
- Let me have a look at your notebook.

Bu dizüstü bilgisayar çok ince.

This laptop is very thin.

Damlacıklar dizüstü bilgisayarımın üstüne düşüyorlar.

Droplets are falling on my laptop computer.

O dizüstü bilgisayarı bana ver.

- Give me that laptop.
- Hand me that laptop.

Dizüstü bilgisayarlar bile geri dönüştürülebilir.

Even notebooks can be recycled.

Bu dizüstü bilgisayarın fiyatı nedir?

How much does this laptop cost?

O benim dizüstü bilgisayarım değil.

- That's not my laptop.
- That is not my laptop.

Dizüstü bilgisayarımı tamir edebilir misin?

Can you fix my laptop?

Bir dizüstü bilgisayar almak istedim.

I wanted to buy a notebook.

Benim dizüstü bilgisayarıma adınızı yazar mısınız?

Would you write your name in my notebook?

O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.

- He spends his evenings in front of his laptop.
- She spends her evenings in front of her laptop.

Senin yanında dizüstü bilgisayarın var mı?

Do you have your laptop with you?

O mağazada dizüstü bilgisayar satıyorlar mı?

Do they sell notebooks at that store?

Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

A laptop is better than a desktop.

Bu dizüstü bilgisayar ince ve hafif.

This laptop is thin and light.

Benim bir dizüstü bilgisayara ihtiyacım var.

I need a laptop.

Dizüstü bilgisayarımda optik disk sürücüsü yok.

My laptop doesn't have an optical disk drive.

Tom yeni bir dizüstü bilgisayar aldı.

Tom bought a new notebook.

Tom, dizüstü bilgisayarı ile kendini yelledi.

Tom fanned himself with his notebook.

Yeni bir dizüstü bilgisayara ihtiyacım var.

I need a new laptop.

Senin bir dizüstü bilgisayar aldığını duydum.

I hear you bought a laptop.

Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.

It's practical to have a laptop.

"Neden yeni bir dizüstü bilgisayar aldın?" "Dayanamadım"

"Why did you buy a new laptop?" "I couldn't resist!"

Tom'un dizüstü bilgisayarını kimin çaldığını biliyor musun?

Do you know who stole Tom's laptop?

Tom dizüstü bilgisayarını çıkardı ve yazmaya başladı.

Tom took out his notebook and started writing.

Mary dizüstü bilgisayarını her zaman yanında bulundurur.

Mary keeps her laptop with her at all times.

O, pijamasının içinde dizüstü bilgisayarının önünde oturdu.

She sat in front of her laptop in her pajamas.

Oğlum için bir dizüstü bilgisayar almayı karşılayamıyorum.

I can't afford to buy a laptop for my son.

Jim dizüstü bilgisayarında bir şeyler yazmaya koyuldu.

Jim set out to write something in his notebook.

John Wilkes Booth bir dizüstü bilgisayar taşıdı.

John Wilkes Booth carried a notebook.

Dizüstü bilgisayarınızı bir süre ödünç alabilir miyim?

Can I borrow your laptop for a second?

Tom yatağına oturdu ve dizüstü bilgisayarını açtı.

Tom sat on his bed and opened his laptop.

- Laptop çalışmayı durdurdu.
- Dizüstü bilgisayar çalışmayı durdurdu.

The laptop stopped working.

- Dizüstü bilgisayar çalışmayı durduruyor.
- Laptop çalışmayı durduruyor.

The laptop's stopped working.

- Laptoplarını açtılar.
- Bilgisayarlarını açtılar.
- Dizüstü bilgisayarlarını açtılar.

They opened their laptops.

- Tom kafama dizüstü bilgisayarımla vurdu. O da çatladı!
- Tom dizüstü bilgisayarımla kafama vurdu. O şimdi çatlak!

Tom hit me in the head with my laptop. Now it's cracked!

Benim dizüstü bilgisayar son zamanlarda çok yavaş çalışıyor.

My laptop has been running so slow lately.

Tom bir dizüstü bilgisayarda yazı yazarken tezgahta oturdu.

Tom sat at the counter, typing on a notebook computer.

Yaşlı adam dizüstü bilgisayarımı gördü ve bana gülümsedi.

The old man saw my notebook and smiled at me.

- Okul defteri, çantanın içinde.
- Dizüstü bilgisayar, çantanın içinde.

The notebook is in the briefcase.

- Geçen cumartesi bir laptop satın aldım.
- Geçen cumartesi bir dizüstü bilgisayar satın aldım.
- Geçen cumartesi bir dizüstü bilgisayar aldım.

Last Saturday I bought a laptop.

Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.

My new laptop is thinner and lighter than my old one.

Kendine ne zaman yeni bir dizüstü bilgisayar satın alacaksın?

When will you buy yourself a new laptop?

- Bu laptop bana ait.
- Bu dizüstü bilgisayar bana ait.

This laptop belongs to me.

Mary onun dizüstü bilgisayarını sormadan aldığı için Tom kızgın.

Tom is angry because Mary borrowed his laptop without asking.

- Sana bir dizüstü bilgisayar vereceğim.
- Sana bir defter vereceğim.

I will give you a notebook.

- O laptop ne kadar?
- O dizüstü bilgisayar ne kadar?

How much is that laptop?

- Bu laptop ne kadar?
- Bu dizüstü bilgisayar ne kadar?

How much is this laptop?

Dizüstü bilgisayarımı burada bulamıyorum; onu başka yere koymuş olmalıyım.

I can't find my notebook here; I must have put it elsewhere.

- Tom dizüstü bilgisayarını kapatıp ayağa kalktı.
- Tom laptopunu kapattı ve ayağa kalktı.

Tom closed his laptop and stood up.

Tom dizüstü çöktü ve Mary'ye onu sevdiğini ve hayatını onunla paylaşmak istediğini söyledi.

Tom got down on one knee and told Mary that he loved her and wanted to share his life with her.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.

I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Lityum iyon piller, akıllı telefonlar ve dizüstü bilgisayarlardan elektrikli arabalara kadar her yerde bulunur.

Lithium-ion batteries are found everywhere from smartphones and laptops to electric cars.