Translation of "Birbirini" in English

- İkisi birbirini suçladı.
- İkisi de birbirini suçladı.

The two blamed each other.

Ebeveynlerim birbirini seviyor.

My parents love each other.

Kızlar birbirini eleştirir.

Girls criticize each other.

Çocuklar birbirini suçladılar.

The children blamed each other.

Onlar birbirini tamamladı.

They complemented each other.

Onlar birbirini sevdi.

They loved each other.

Onlar birbirini tanıyordu.

They knew each other.

Odadakilerin hepsi birbirini tanır.

The people in the room all know one another.

İki kadın birbirini tanıyor.

The two women know each other.

Kızlar barda birbirini öptü.

The girls kissed each other at the bar.

Odadaki herkes birbirini tanıyordu.

Everybody in the room knew each other.

İki adam birbirini suçladı.

The two men accused each other.

İki palyaço birbirini tokatladı.

The two clowns slapped each other.

Onlar gerçekten birbirini sevdi.

They really loved each other.

Aynı zamanda gölgeler birbirini tutmuyor

At the same time, the shadows do not match each other

Onlar ailelerinin birbirini sevmediğini bulmuşlardı.

They found that their families didn't like each other.

Tom ve Mary birbirini önemsiyor.

Tom and Mary care for each other.

Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.

They don't know each other very well.

Aşk ve arkadaşlık birbirini dışlar.

Love and friendship are mutually exclusive.

John ve Mary birbirini seviyordu.

John and Mary loved each other.

Annemle babam birbirini dağlarda tanımış.

My parents met each other in the mountains.

Tom ve Mary birbirini küçümser.

Tom and Mary despise each other.

Hani gladyatörlerin birbirini öldürdüklerini izlemek gibi.

you know, looking at boxing gladiators killing each other.

Girdiği nokta birbirini bir türlü tutmuyor

the point it enters does not match each other

Garip bir şekilde, hayatlarımız birbirini yansıtıyordu.

In this strange way, our lives were mirroring each other.

Ben sadece herkesin birbirini sevmesini istiyorum.

I just want everybody to like each other.

Onlar birbirini sıcak bir şekilde selamladı.

They greeted each other warmly.

Tom ve Mary'nin birbirini tanıdığını sanmıyorum.

- I don't think Tom and Mary recognized each other.
- I don't think that Tom and Mary recognized each other.

Tom ve Mary birbirini hak ediyor.

Tom and Mary deserve each other.

Tom ve Mary birbirini çok seviyor.

Tom and Mary love each other deeply.

Sanırım Tom ve Mary birbirini seviyor.

- I think Tom and Mary like each other.
- I think that Tom and Mary like each other.

Tom ve Mary gerçekten birbirini sevdi.

Tom and Mary really loved each other.

Kader iki kişinin birbirini aramadan bulmasıdır.

Fate is when two people find each other without searching.

Tom ve Mary birbirini tanıyor mu?

Do Tom and Mary know about each other?

Eskiden bütün komşular birbirini ziyaret ediyordu.

In the past, all the neighbors used to visit one another.

Ikiside birbirini çok güzel bir şekilde yalanlayabiliyor

both can deny each other beautifully

İnsanların birbirini sevdiği bir dünyada yaşamak istiyorum.

I want to live in a world where people love one another.

Klasik müzik dinlemek ile öğrenmek birbirini tamamlar.

Listening to classical music and studying complement one another.

Tom ve Mary birbirini çok seviyor olmalı.

Tom and Mary must love each other very much.

Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.

These two lines cut across each other at right angles.

Tom ve Mary'nin birbirini sevdiğini herkes biliyor.

- Everyone knows that Tom and Mary like each other.
- Everyone knows Tom and Mary like each other.
- Everybody knows that Tom and Mary like each other.
- Everybody knows Tom and Mary like each other.

Tom'un ve Mary'nin birbirini çok sevdiğini sanmıyorum.

- I don't think Tom and Mary like each other very much.
- I don't think that Tom and Mary like each other very much.

- Dün söylediği geçen hafta söylediğiyle birbirini tutmuyor.
- Onun dün söylediği geçen hafta söylediği ile birbirini tutmuyor.

What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.

Iki levhanın birbirini ittirmesi veya birinin diğerini ittirmesi sonucu

as a result of two boards pushing each other or one pushing the other

Yin ve Yang karşıt olmaktan ziyade birbirini tamamlayan güçlerdir.

The Yin and the Yang are complementary rather than opposite forces.

İki sincap büyük bir ağacın gövdesinin etrafında birbirini kovaladı.

The two squirrels chased each other around the trunk of a large tree.

İki insan birbirini anlarsa evlilik harika bir şey olabilir.

Marriage can be a wonderful thing if two people understand each other.

Tom ve Mary o üniversiteye gittiğinden beri birbirini görmedi.

Tom and Mary still haven't seen each other since he went off to college.

- Onun eylemleri sözlerine uymuyor.
- Onun yaptıklarıyla söyledikleri birbirini tutmuyor.

His actions run counter to his words.

Tom ve Mary birbirini tanıyor ama onlar tam olarak arkadaş değil.

Tom and Mary know each other, but they're not exactly friends.

Yahudiler İsa'yı tanımaz. Protestanlar Papa'yı tanımaz. Baptistler içki dükkânında birbirini tanımaz.

Jews don't accept Jesus. Protestants don't accept the pope. Baptists don't recognise each other in a wine store.

Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.

Prenses ve İrlandalı birbirini tanıyordu ve evlilerdi ve bir yıl bir gün süren büyük bir düğün yapmışlardı.

The Princess and the Irishman recognised each other, and were married, and had a great wedding that lasted for a year and a day.

Newton'un yer çekimi kanunu organların birbirini çekme tarzıyla ilgili birçok bilimsel deney ve gözlemlere dayalı matematiksel bir anlatımdır.

Newton's law of gravity is a mathematical description of the way bodies are observed to attract one another, based on many scientific experiments and observations.