Translation of "Araç" in English

0.011 sec.

Examples of using "Araç" in a sentence and their english translations:

Alkollü araç kullanma!

- Don't drive under the influence of alcohol.
- Don't drink and drive.
- Don't drive under the influence of drink.

Yedi araç haczedildi.

Seven vehicles were impounded.

Tom araç sürüyor.

Tom is in the lead.

Şimdi araç kullanabilirim.

I can drive now.

Ben araç kullanmıyorum.

I don't drive.

Araç kutum bağajda.

My toolbox is in the trunk.

Araç aküsü tükendi.

The car battery has run down.

Bu araç tehlikeli.

This vehicle is dangerous.

- Bu şekilde araç kullanamam.
- Bu hâlde araç kullanamam.

I can't drive like this.

- Tom ikinci el araç satıcısı.
- Tom kullanılmış araç satıcısıdır.

Tom is a used car salesman.

Tamam, bir araç daha.

OK, one more tool of foresight.

Bir diğer uçan araç.

Well, another flying vessel.

Çalınan araç otoparkta bulundu.

The stolen car was found in the parking lot.

Araç kullanırken yola odaklanmalısın.

You should focus on the road when you drive.

Bir araç kiralamak istiyorum.

I want to rent a car.

O bir araç sürmeyebilir.

He may not drive a vehicle.

Araç hareket halindeyken inme.

Don't get off while the vehicle is in motion.

O ehliyetsiz araç kullanıyor.

He drives without licence.

Tom araç ile ezildi.

Tom got run over.

En sevdiğin araç hangisidir?

What's your favorite gadget?

Araç yolunun küreklenmesi gerekir.

The driveway needs to be shoveled.

Uzun mesafe araç kullanamam.

I can't drive long distances.

Ben araç sürmekten hoşlanırım.

I like to drive.

Lütfen araç takımınızı getirin.

Please bring your toolkit.

Tom araç kulübesinde saklandı.

Tom hid in the tool shed.

Sami saatlerce araç kullandı.

Sami drove for hours.

Roma'da araç kullanmak önerilmez.

Driving in Rome is not recommended.

Tom araç kullanmaktan hoşlanmıyor.

Tom doesn't like driving.

Alkollü araç kullanmaktan tutuklanmış.

He has a history of arrests for drunken driving.

Sahiden dil bir araç olsaydı oldukça zayıf bir araç olurdu.

If language was a tool, it would honestly be a pretty poor tool.

- Leyla dikkatle araç kullanıyor.
- Leyla dikkatli bir biçimde araç sürüyor.

Layla drives carefully.

Püf noktalar, araç gereçler, ustalık --

all the tricks, the tools, the know-how --

Açıkçası, oldukça özelleştirilmiş bir araç.

So clearly, it's a very specialized tool.

Yıllarca Elektrikli Araç Birliği'nin başında

She is heading the Electric Vehicle Association for years

O ithal bir araç sürer.

She drives an imported car.

Hiç araç ile çiğnendin mi?

Have you ever been run over?

Neden bir araç satın almıyorsun?

Why don't you buy a vehicle?

Araç kiralamak en iyi seçenekti.

Renting a car was the best option.

Tom çok yavaş araç kullanıyor.

Tom is driving too slow.

Tom çok hızlı araç kullanır.

Tom drives very fast.

- Sen süremezsin.
- Sen araç kullanamazsın.

You can't drive.

Yedi tane araç tahrip edildi.

Seven vehicles were destroyed.

Birçok Rus'un araç kamerası vardır.

Many Russians have dashboard cameras.

O çok hızlı araç kullanır.

She drives very fast.

Araç kullanmak zorundaysan içki içmemelisin.

If you have to drive, you must not drink.

Bu ikinci el araç satılıktır.

This used car is for sale.

İçki içtiğin için araç kullanamazsın.

You cannot drive because you have drunk.

Yolda kilometrelerce araç kuyruğu oluştu.

The traffic was backed up for miles.

Ben asla araç sürmeyi öğrenmedim.

I never learned to drive.

Leyla araç sürmeye devam etti.

Layla kept driving.

Araç sürmeyi öğrenmek istemiyor musun?

Don't you want to learn to drive?

Leyla yanlış yönde araç kullanıyordu.

Layla was driving in the wrong direction.

Tom'un araç kullanmasına gerek yoktu.

Tom didn't need to drive.

Ortalama araç kaç kilo gelir?

How much does the average car weigh?

Tom ikinci el araç satıcısı.

Tom is a used car salesman.

- O dikkatsiz araç kullanmanın keyfini çıkarır.
- O dikkatsiz araç kullanmaktan hoşlanır.
- O dikkatsiz araç kullanmaktan çok büyük zevk alır.

He gets a kick out of reckless driving.

Benim için uzay mühendisliği sadece araç.

To me, it is a mere means.

Çünkü sanat çok güçlü bir araç.

Because art is a powerful tool.

Yan yatan bir araç geçişi engelledi.

A car lying on its side blocked the passage.

Sizi istasyonda karşılayacak bir araç ayarladık.

We arranged that a car meet you at the station.

Polis alkollü araç kullanmaktan onu tutukladı.

The policeman arrested him for drunken driving.

Kaza olduğunda araç dört kişi taşıyordu.

The car was carrying four people when the accident occurred.

O, bir ikinci el araç satıcısı.

He's a used car salesman.

Araç sürmeyi öğrenmek birçok uygulama gerektirir.

Learning to drive requires a lot of practice.

Her iki araç da alev aldı.

Both vehicles caught fire.

Bu dayanıklı ve güvenilir bir araç.

It's a tough and reliable vehicle.

Bu komik görünümlü araç İngiliz olmalı.

This funny-looking car must be British.

Tom bir ikinci el araç satıcısıydı.

Tom used to be a used car salesman.

- İçkiliyken araba sürme.
- Alkollü araç kullanma!

- Don't drink and drive.
- Don't drink and drive!

Tom'un arabasında bir araç kamerası vardır.

- Tom has a dashcam in his car.
- Tom has a dashboard camera in his car.

Alkollü araç kullanmaktan üç cezam var.

I have three DUIs.

Kültürel görelilik yararlı bir araç olabilir.

Cultural relativism can be a helpful tool.

Leyla sadece araç sürmeye devam etti.

Layla just kept driving.

Tom ehliyetsiz araç sürmek nedeniyle tutuklandı.

- Tom was arrested for driving without a licence.
- Tom was arrested for driving without a license.

- Dikkatli bir sürücüyümdür.
- Temkinli araç kullanırım.

I'm a safe driver.

Tom benden daha yavaş araç kullanıyor.

Tom drives slower than me.

- Ailem araç kullanmama çok sık izin vermez.
- Ailem çok sık araç kullanmama izin vermez.

My parents don't let me drive very often.

Beyin etkinliklerini ölçmek için araç ve labarotuvarlara

laboratories and devices to measure their brain activity,

Ve araç filosunun tamamını karbondan arındırmak istiyorlar.

and they're looking to decarbonize their entire vehicle fleet.

Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.

The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.

Tom, araç kaputunda kendine bir yumurta kızarttı.

Tom fried himself an egg on his car bonnet.

Çocuklar için bir araç tutması ilacı istiyorum.

I'd like some motion sickness medicine for children.

Tom dün araç ile bir köpek ezdi.

Tom ran over a dog yesterday.

Tom sarhoş olarak araç kullanıyor olduğunu söyledi.

- Tom said you were driving drunk.
- Tom said that you were driving drunk.

Tom otoparka bırakılan bir çekici araç gördü.

Tom saw a tow truck leaving the parking lot.

Ekranın alt kısmındaki araç çubuğunu görebiliyor musun?

Can you see the toolbar at the bottom of the screen?

Bu ikinci el araç yeni kadar iyi.

This used car is as good as new.

Yirmi beş kişilik bir araç var mı?

Is there a car that seats twenty-five?

Tom babası onu araç sürmesine izin vermiyor.

- Tom's father doesn't allow him to drive.
- Tom's father doesn't let him drive.

Leyla sanki yolun sahibiymiş gibi araç sürüyor.

Layla drives as if she owned the road.

Leyla yaklaşık bir mil daha araç sürdü.

Layla drove about a mile more.

Tom caddeyi geçerken bir araç ile çiğnendi.

Tom got run over while crossing the street.

Alkollü araç kullanmaktan iki ay hapis yattı.

He served two months in jail for drunken driving.

Temelinin eğitim olduğunu öğretmesiyle güçlü bir araç olabiliyor.

in teaching us just how essential community is in education.

Yapay zekâ insanlarla analitik bir araç olarak çalışacak,

AI will work with humans as analytical tools

Ve Osla'da Elektrikli Araç sahiplerinin tecrübelerini çevrelerindekilere anlatma

And in Oslo, we can see how enthusiastic EV owners

Neredeyse tüm araç şirketleri üretim durdurdu, kepenk kapattı.

Almost all car companies stopped production, shutters closed.

Kadınlar küçük yaşta evlenmeye zorlanıyor ve araç süremiyorlar.

Women are forced to be marry underage and they cannot drive.

1990'da, Avrupa'da 1,300,300'den fazla araç sattı.

In 1990, they sold over 1,300,300 cars in Europe.