Translation of "Durumda" in Arabic

0.015 sec.

Examples of using "Durumda" in a sentence and their arabic translations:

- Bu durumda yanılıyorsunuz.
- Bu durumda, sen yanılıyorsun.

انت مخطئ في هذه الحالة

Konuşacak durumda değiller.

لا يتحدثان مع سارة عن مشاكلها.

Bir durumda bulunduysanız

حيث حاولت أن تعلم شيئاً لشخص ما

Annen kritik durumda.

والدتك في حالة حرجة.

Kendisi benimle özdeşleşmiş durumda.

لقد تضامنت معي

Evet, iyi durumda değilim.

‫نعم، لست في أفضل حال.‬

Bu, birçok durumda yaşanmış:

في كل الحالات مثل:

Birçok durumda oy verensiniz.

أو ناخبًا في العديد من الحالات.

Rengi biraz değişmiş durumda,

التي تغيّر لونها قليلًا،

Böyle bir durumda bile,

لا أحد يشاهدك،

Babası Trump'dan bıkmış durumda

لقد تعب والده من ترامب

Diş etleriniz kötü durumda.

حالة لثتك سيئة.

Yol çok kötü durumda.

الطريق في حالة سيئة

Bu durumda, sen yanılıyorsun.

انت مخطئ في هذه الحالة

Ama iki durumda da umursamazsınız.

ولكن في كلتا الحالتين، أنتم لا تهتمون.

Bu durumda, tüm güce sahipler.

لديهم كل القوة في ذلك الموقف.

Bu durumda Tetris faydalı olabilir.

حسناً، هنا نستطيع الاستفادة من لعبة تتريس.

Bu durumda, kuledeki bekçi yerine

في هذه الحالة لا يوجد برج للمراقبة في المنتصف

Bu durumda ortalarda bir yerde.

في هذه الحالة، المكان المناسب هو في الوسط تقريبًا.

Oksijen kritik seviyeye düşmüş durumda.

‫انخفضت مستويات الأكسجين الآن‬ ‫إلى مرحلة خطيرة.‬

Fakat bu durumda aksini ispatlayamıyoruz

لكن في هذه الحالة ، لا يمكننا إثبات خلاف ذلك

Peki bu durumda ne oluyor?

فماذا يحدث في هذه الحالة؟

Kural bu durumda geçerli değil.

القاعدة لا تطبق في هذه الحالة.

Kadın burada rahatsız bir durumda ve

وتكون المرأة في هذه.. الوضعيّة غير المريحة

Kaçımız bu durumda bir erkek tanıyor?

كم شخص منا يعرف رجالا في هذا الوضع؟

Bu durumda paylaşma ekonomimiz devreye girer

حسناً، هنا يأتي دور اقتصادنا المشترك،

Dişi puma avantajı ele geçirmiş durumda.

‫لدى اللبؤة الآن الأفضلية.‬

Sıcaklık eksi 10'a düşmüş durumda.

‫درجة الحرارة الآن سالب 10 مئوية.‬

Bu durumda tüm yavrular tehlikeye açık.

‫الآن، كل جرائها مكشوفة.‬

...gece, fil ailesine trajedi yaşatmış durumda.

‫جلب الليل فاجعة على أسرة الفيلة هذه.‬

Dünya bu eksiği kapatacak durumda değil.

وأن العالم ليس مستعدًا لسد تلك الفجوة.

Tabi bu durumda tutuklanmak kaçınılmaz oluyor

طبعا الاعتقال أمر لا مفر منه في هذه الحالة

Bu durumda zaman ışık hıza eşitse

في هذه الحالة ، إذا كان الضوء يساوي السرعة

Her durumda gelmek için kararımızı verdik.

قررنا أن نأتي على أي حال.

Bu durumda, onun doğru olduğunu düşünüyorum

في هذه الحالة، أعتقد أنه على حق.

Şimdi, bu durumda geleneksel tavsiye şu şekilde:

والآن، فإن النصيحة التقليدية تكون كالآتي:

Dünyanın pek de iyi durumda olmadığını düşünmüştüm.

فكرت أن كوكب الأرض لم يكن في حالة جيدة.

Memleketim ile ilgili durumda bu şekilde oldu.

في حالة موطني كان الأمر هكذا.

Bu durumda burayı vücut ısımla çabucak ısıtabilirim.

‫فهذا يعني أن بوسعي تدفئته‬ ‫بحرارة جسدي بسرعة.‬

Bu durumda kuru ağaç bulmak neredeyse imkânsız.

‫في هذه الظروف يكاد يكون أمراً مستحيلاً‬ ‫أن تعثر على حطب جاف.‬

Tamam, acil durumda kullanılacak duman işareti bombaları.

‫حسناً، بعض القنابل اليدوية ‬ ‫لإطلاق إشارات دخان للإنقاذ.‬

Bu durumda benim için alarm çanları çaldı,

قرعت هذه القضية أجراس الإنذار بالنسبة لي،

Hayatta kaldığını gösteren cihazlara bağlı durumda olduğu

حيث كان مارك مستلقياً عارياً تحت غطاء بسيط

O durumda kim olsa yapacağı şeyi yapıyorsunuz.

لذا فأنت تفعل ما لو كان أي شخص آخر ليفعله في هذا الموقف.

Küçükler susamaya başladı. Yenidoğan bitap düşmüş durumda.

‫بدأت الفيلة الصغيرة تشعر بالعطش.‬ ‫حديثة الولادة مرهقة تمامًا.‬

Aksi durumda, en temel destekten mahrum kalırlar.

وإلاّ سيفقدون هذا الدعم الأساسي.

Bu durumda aklımıza bir soru geliyor şimdi

لذا لدينا سؤال الآن

Milyonlarca insanın kalbi bu durumda kırılmaz mıydı?

ألن تنكسر قلوب الملايين في هذه الحالة؟

Tabi biz bide bu durumda hayatta isek

بالطبع إذا كنا على قيد الحياة في هذه الحالة

Diğer havarilerin verdiği tepkiler resmedilmiş bu durumda

تم تصوير ردود فعل الرسل الآخرين في هذه الحالة.

Amerika'da işler artık daha da karışmış durumda

الأمور أكثر تعقيدًا في أمريكا الآن

Tamam, bu durumda onu bulmak için zekice davranmalıyız.

‫حسناً، هذا يعني أن علينا أن نتصرف بذكاء‬ ‫إن كنا سنعثر عليها.‬

Okyanuslarımız oldukça keşfedilmemiş ve az örneklem alınmış durumda,

محيطاتنا غير مستكشفة أو مستغلة إلى حد بعيد.

Bugün ise %10'dan daha azı bu durumda.

أما اليوم، فأقل من 10 بالمئة يعانون منه.

Gölün kıyı hattı ürpertici bir sessizlikle kaplanmış durumda.

الخط الساحلي هادئ

Görüş mesafesi ince tabakalı sabah sisiyle zorlaşmış durumda.

تعذرت الرؤية بسبب الضباب

Herhangi bir durumda, herhangi bir değişimin gerçekleşmesi için

على كل حال، ولكل تغيير سيحدث،

Bu durumda bu virüsü insanlara bulaşabilir hale getiriyor

لذلك يجعل هذا الفيروس قابلا للانتقال إلى البشر

Bu durumda bütün gölgelerin aynı yönde olması gerekiyordu

في هذه الحالة يجب أن تكون جميع الظلال في نفس الاتجاه

Bu durumda sosyal medya neredeyse kamu hizmeti haline geldi.

أعني أن وسائل التواصل الاجتماعي قد أصبحت تقريبًا كالمرفق العام.

Bu durumda kendini iyi hissetmenin sadece iki yolu vardır.

هناك طريقتان فقط تمكنك أن تشعر بالرضا في هذه الحالة.

Bu soru, o durumda gerçekten olmasını istediğinin şeyi tanımlar.

ما يحدد هذا السؤال هو ما الذي تريده حقا في هذه الحالة.

İşte bu kadar kadın 18 yaşından önce evlenmiş durumda.

فذلك هو عدد الفتيات اللائي تزوجن قبل بلوغ سن 18.

Yardımcı Konsül'ü Gnaeus Servilius Geminus ise Ariminium'da konuşlanmış durumda.

مساعده، غنويس سيرفيليوس غيمينوس متمركز في أريمينيوم

Sağ kanatta ise, Kartaca gemileri Romalıları ikiye katlamış durumda.

على الجهة اليمنى، تضاعفت السفن القرطاجية أمام الرومان

Fakat yüksek gelgit, kıyıya daha büyük tehlikeler çekmiş durumda.

‫لكن المد المرتفع‬ ‫قد جلب مخاطر أعظم إلى الشاطئ.‬

Şimdi muhtaç durumda 20.000 aile kaldı, yani oran %0,5.

الآن لدينا 20 ألف عائلة فقيرة. أي 0،5 بالمائة.

Bu durumda olabileceğimizin en iyisi o fıkradaki yaşlı kadın...

وأفضل ما يمكننا أن نكونه هو المرأة العجوز في تلك الطرفة،

Napolyon sonunda ordunun geri kalanı kadar kötü durumda olmayan

اخيرا اجتمع نابليون مع المقاتل الشرس المرشال اودينو وفيلقه الثاني الذي

Bölgedeki Soğuk Savaş, asla öngörülemeyecek bir hal almış durumda.

هي حرب باردة و اصبح من الصعب جداً التنبؤ بها

Ancak bu durumda eğer kabahat olgunlaşmakta olan beyin de ise

ولكن في هذه الحالة، إذا كان المحك هو النضوج،

Ve alacakaranlık bölgesindeki hayat Dünya iklimiyle iç içe geçmiş durumda.

والحياة في منطقة الغسق مرتبطة بمناخ الأرض.

Fakat kurbağaların görüşü florışı dalga boyuna mükemmel şekilde uyumlanmış durumda.

‫لكن رؤية الضفادع متوافقة تمامًا‬ ‫مع الطول الموجي للأشعة الفلوريّة.‬

Tabi herkesi kastetmiyorum çok zor durumda olan aileler de var

بالطبع ، لا أقصد الجميع ، فهناك عائلات في وضع صعب للغاية.

- O, şimdi son derece borçlu.
- Şu an borca batmış durumda.

إنه غارق في الديون.

Daha güçlüler, kulüpleri yüksek teknolojili ve kurslar daha iyi durumda.

إنهم أقوى ، وأنديتهم عالية التقنية ، والدورات في حالة أفضل.

Bu durumda bu yolculuk... Sona erdi. Anaflaktik şoka girme ihtimaliniz varsa

‫ولكن هذه الرحلة بالنسبة لنا... انتهت.‬ ‫إن كنت معرّضا للإصابة بالحساسية المفرطة،‬

Sonbaharda stokladığı yiyecekler de tükenmiş durumda. Soğuk gecede yiyecek araması gerek.

‫ما خزنته من طعام في الخريف قد انتهى.‬ ‫عليها الخروج والبحث عن الطعام‬ ‫في الليل البارد.‬

Fakat yine böyle bir durumda kadına mal veya para verilmek zorunda

ولكن في مثل هذه الحالة ، يجب إعطاء المرأة المال أو المال.

Yani bir dala çıkmaları gerekiyor. Bu durumda ne yapıyorlar biliyor musunuz?

لذلك عليهم الذهاب إلى فرع. هل تعلم ماذا يفعلون في هذه الحالة؟

Bu kadar eski bir arabayı böyle iyi bir durumda hiç görmedim.

لم أرى سيارة بهذا القدم بهذه الحالة الجيدة.

Kendinizi böyle bir durumda bulursanız tahliye ekibi çağırmaktan başka şansınız yok demektir.

‫عندما تجد نفسك في موقف كهذا، ‬ ‫لا يصبح لديك خيار،‬ ‫سوى طلب انتشالك.‬

Bu durumda geçmiş ve gelecek kavramı yok diyebiliriz. Sadece şimdi kavramı var.

في هذه الحالة ، يمكننا القول أنه لا يوجد مفهوم للماضي والمستقبل. لديها فقط المفهوم الآن.

- Bu tekne artık denize dayanıklı değil.
- Bu tekne denize açılabilir durumda değil artık.

هذا القارب لم يعد صالحاً للإبحار.

Bölgedeki gücünü arttırmak isteyen Suud ve İranlıların iştahını da bir hayli kabartmış durumda.

وكل من السعودية و ايران يحاولون تصيد المجموعات الارهابية التي سيدعمونها

Ile bunu tamamlamaya yönelik halk talepleri arasında, durmuş durumda olan ve kum ihtiyacı olan

ومطالباتٍ شعبيةٍ لاتمامه يبقى متوقفة وتبقى الرمال بحاجة

Pek çok hayvan gibi çitaların talihi de Ay'ın evreleriyle ayrılmaz şekilde iç içe geçmiş durumda.

‫مثل الكثير من الحيوانات،‬ ‫فرصها مرتبطة بشكل وثيق بأطوار القمر.‬

Yani bu durumda biz şunu diyebiliriz aslında. Zamanla mesafe arasında bir orantı vardır diyebilir miyiz?

لذا في هذه الحالة ، يمكننا أن نقول ذلك بالفعل. هل يمكن أن نقول أن هناك نسبة بين الوقت والمسافة؟

İşte bizim bu durumda o fotoğraf karelerinin her hangi bir tanesine gidebilmemiz aslında mümkün olabilir

في هذه الحالة ، يمكننا الذهاب إلى أي من إطارات الصور تلك.

Bu durumda ise zaman yolculuğuna sadece ruh çıkar diyebiliriz yani beden kalır ve ruh gider

في هذه الحالة ، يمكننا القول أن الروح فقط هي التي تخرج إلى الرحلة الزمنية ، أي أن الجسد يبقى ويذهب الروح.

- Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem.
- Eğer dünya şimdiki şeklinde olmasaydı herhangi birine güvenebilirdim.

لو لم يكن العالم على الشكل الذي هو عليه الآن، لاستطعت أن أثق بأي شخص.