Translation of "Tendrá" in Turkish

0.006 sec.

Examples of using "Tendrá" in a sentence and their turkish translations:

Tom tendrá éxito.

Tom başaracak.

Tendrá que adentrarse más.

Şehrin daha içlerine doğru girmeli.

Ella tendrá que esperarlo.

O onu beklemek zorunda kalacak.

Tom tendrá que esperar.

Tom beklemek zorunda kalacak.

Tom probablemente tendrá éxito.

Tom muhtemelen başarılı olacak.

Tom no tendrá éxito.

Tom başarılı olmayacak.

Tendrá que encontrar su camino,

Yolunu bulmak zorunda,

La reunión tendrá lugar mañana.

Toplantı yarın yapılacak.

Semejante plan difícilmente tendrá éxito.

Böyle bir plan neredeyse hiç başarılı olamaz.

La ceremonia tendrá lugar mañana.

Düğün yarın olacak.

Tom no tendrá ese problema.

Tom'un öyle sorunu olmayacak.

Tom tendrá éxito con seguridad.

Tom kesinlikle başarılı olacak.

¿Crees que Tom tendrá éxito?

Tom'un başarılı olacağını düşünüyor musun?

Uno de nosotros tendrá que ir.

Ya sen ya da ben gitmek zorunda kalacağım.

Ella tendrá que cocinar para todos.

Herkes için yemek pişirmek zorunda kalacak.

Él es quien probablemente tendrá éxito.

O, büyük olasılıkla başaracak.

Mi abuelo tendrá setenta este año.

Büyük babam bu sene yetmişine girecek.

La boda tendrá lugar el sábado.

Düğün cumartesi günü gerçekleşecek.

Tendrá usted que pagar el doble.

İki kat ödemeniz gerekecek.

Tom tendrá que hacer el trabajo.

Tom işi yapmak zorunda kalacak.

La conferencia tendrá lugar en Tokio.

- Konferans Tokyo'da gerçekleşecek.
- Konferans Tokyo'da yapılacak.
- Toplantı Tokyo'da yapılacak.

Tendrá más de 80 opciones para elegir.

seçebileceğiniz 80'den fazla ürün olurdu.

Él no tendrá que esperar mucho tiempo...

Çok fazla beklemek zorunda kalmayacak...

El concierto tendrá lugar el próximo domingo.

Konser önümüzdeki pazar günü gerçekleşecek.

Ella tendrá diecisiete años el año próximo.

Gelecek yıl o on yedi olacak.

¿Quién tendrá la responsabilidad de ese accidente?

Kaza için kim suçlanacak?

Tendrá usted que preguntar a otra persona.

Başka birine sormak zorunda kalacaksın.

¿Quieres saber si tu matrimonio tendrá éxito?

Evliliğinin başarılı olup olmayacağını bilmek ister misin?

Él tendrá que ir a la estación.

İstasyona gitmek zorunda kalacak.

Abra la ventana y tendrá aire fresco.

Pencereyi aç ve temiz hava alacaksın.

En lo peor, tendrá una nota media.

En kötü ihtimalle vasat bir not alır.

Esa decisión tendrá amplias y serias consecuencias.

Bu kararın geniş ve ciddi sonuçları olacaktır.

Si no va tendrá usted que excusarse.

Gitmezsen, özür dilemek zorunda kalacaksın.

Tendrá que volver a hacer esa tarea.

O, o görevi tekrar yapmak zorunda kalacak.

Estoy seguro de que él tendrá éxito.

- Ben onun başarısından eminim.
- Onun başarısından eminim.
- Onun başaracağından eminim.

Cada uno de nosotros tendrá su vida interrumpida,

Her birimizin hayatı sekteye uğrayacak,

La conferencia tendrá lugar pasado mañana en Tokio.

Konferans öbür gün yapılacak.

- Tendrás mi respuesta mañana.
- Mañana tendrá mi respuesta.

Yarın cevabımı alacaksın.

Ken tendrá quince años el año que viene.

Ken gelecek yıl on beş olacak.

Supongo que ella tendrá éxito en su negocio.

Onun işinde başarılı olacağını düşünüyorum.

Tendrá problemas psicológicos el resto de su vida.

yaşamının geri kalanı boyunca psikolojik sorunlar yaşayacaktır.

¿Qué efecto tendrá esta información en nuestra vida?

Bu bilgi hayatta ne işimize yarayacak?

Este nuevo tratamiento tendrá la misma calidad y eficiencia

Bu yeni tedavi, birinci ya da üçüncü dünya ülkelerinde

Después de matar el carnero tendrá usted que desollarlo.

Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.

Tom tendrá una respuesta para ti la próxima semana.

Tom'un gelecek haftaya kadar senin için bir cevabı olacak.

Él tendrá su empleo de vuelta para las próximas elecciones.

Gelecek seçimlerde işini geri alacak.

- Mary va a tener un bebé.
- Mary tendrá un bebé.

Mary'nin bir bebeği olacak.

La boda tendrá lugar en una iglesia del siglo XVII.

Düğün bir 17.yüzyıl kilisesinde düzenlenecek.

El funeral de Tom tendrá lugar este fin de semana.

Tom'un cenaze töreni bu hafta sonu gerçekleşiyor.

Tom dice que de ahora en adelante tendrá más cuidado.

Tom bundan sonra daha dikkatli olacağını söylüyor.

De esa manera, no tendrá que preguntarle nada a nadie.

Böylece kimseye bir şey sormak zorunda kalmayacak.

Algún día ella tendrá que pagar por lo que ha hecho.

O, bir gün yaptığının hesabını vermek zorunda kalacak.

- Mi padre cumplirá cuarenta años en breve.
- Mi padre tendrá cuarenta pronto.

Babam yakında kırk yaşında olacak.

- Tom tendrá treinta años en marzo.
- Tom cumple treinta años en marzo.

Tom Mart ayında otuz olacaktır.

Si sigue tomando así tendrá que tomar un taxi para volver a casa.

Eğer o böyle içmeye devam ederse eve bir taksi çağırmak zorunda kalacak.

A lo mejor Tom tendrá que ir a Boston la semana que viene.

Tom muhtemelen gelecek hafta Boston'a gitmek zorunda kalacak.

Y si se abre el caso, tendrá que pagar una compensación de 50 mil TL '

ve dava açılırsa 50 bin TL tazminat ödemek zorunda kalırsınız'

Todos dicen que Kate es un genio y que tendrá un futuro de mucho éxito.

Herkes Kate'in bir deha olduğunu ve başarılı bir geleceğe sahip olacağını söylüyor.

- Mi hermana hará trece años el próximo verano.
- Mi hermana tendrá trece años el próximo verano.

Kız kardeşim gelecek yaz 13 yaşında olacak.

- Yo estimo que ella está por sobre los treinta.
- Supongo que ella tendrá más de treinta.

- Sanırım o otuzun üzerindedir.
- Ben onun otuz yaşın üzerinde olduğunu tahmin ediyorum.

Tendrá que volver un poco más tarde: el hombre que lleva este asunto acaba de salir.

Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.

- Estoy seguro de que él tendrá éxito.
- Estoy seguro de su éxito.
- Estoy segura de su éxito.

Ben onun başarısından eminim.

- Ella tendrá un bebé el próximo mes.
- Ella va a tener un hijo el mes que viene.

Önümüzdeki ay onun bir bebeği olacak.

Me imagino que Tom se quedará sin dinero en algún momento y tendrá que volver a casa.

Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.

- Creo que tendrá muy poca dificultad en conseguir una licencia de conducir.
- No creo que te resulte muy difícil obtener el permiso de conducir.

Sanırım bir ehliyet almada çok az zorluk çekiyorsun.

- Va a recibir un choque al ver los resultados.
- Cuando vea los resultados le va a impactar.
- Cuando vea los resultados le va a asustar.
- Tendrá un impacto cuando vea los resultados.

O, sonucu öğrenirse şok olacak.

- Si usted no puede arreglar el caño, tendrá que llamar a un plomero.
- Si tú no puedes arreglar la tubería, tendremos que llamar a un fontanero.
- Si no eres capaz de arreglar la tubería, habrá que llamar a un fontanero.

Boruyu tamir edemezsen, bir tesisatçı aramak zorunda kalacağız.

La educación tendrá por objeto el pleno desarrollo de la personalidad humana y el fortalecimiento del respeto a los derechos humanos y a las libertades fundamentales; favorecerá la comprensión, la tolerancia y la amistad entre todas las naciones y todos los grupos étnicos o religiosos, y promoverá el desarrollo de las actividades de las Naciones Unidas para el mantenimiento de la paz.

Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.