Translation of "Sonar" in Turkish

0.010 sec.

Examples of using "Sonar" in a sentence and their turkish translations:

Puede sonar desalentador,

Bu sizde hayal kırıklığı yaratıyor olabilir.

Oí el timbre sonar.

Ben zilin çaldığını duydum.

Eso puede sonar extraño.

Bu garip görünebilir.

Bueno, esto puede sonar simple,

Bu kulağa çok basit gelebilir

Hacen sonar la alerta temprana.

Erken uyarı borusu ötüyor.

Estas oraciones pueden sonar espeluznantes

Bu cümleler ürkütücü geliyor olabilir

Mi explicación puede sonar extraña.

Açıklamam tuhaf görünebilir.

Tom oyó sonar un claxon.

Tom bir araba kornasının çaldığını duydu.

El teléfono dejó de sonar.

Telefon zil çalmayı durdurdu.

Nadie oyó sonar la campana.

Kimse kapı zilini duymadı.

El teléfono empezó a sonar.

Telefon çalmaya başladı.

Este caso me hizo sonar alarmas,

Bu durumda benim için alarm çanları çaldı,

El policía hizo sonar su silbato.

Polis memuru düdüğünü çaldı.

El teléfono acaba de sonar, ¿no?

Az önce telefon çalıyordu, değil mi?

Debe intentar sonar un poco más emocionante.

Biraz daha heyecan verici sesler çıkarmalı.

Haz sonar el timbre cuando me requieras.

Beni istediğiniz zaman zili çalın.

Y sé que eso puede sonar increíblemente irónico.

Bunun son derece ironik olduğunun farkındayım.

La historia puede sonar extraña, pero es cierta.

Hikaye garip gelebilir , ama doğru.

Justo al colgar el teléfono, volvió a sonar.

Telefonu kapatır kapatmaz, tekrar çalmaya başladı.

¿Fuiste tú el que hizo sonar la campana?

Zili çalan kişi sen miydin?

Quiero aprender a sonar más como un nativo.

Yerli bir konuşmacı gibi konuşmayı öğrenmek istiyorum.

No necesitas sonar como un nativo para comunicarte.

İletişim kurmak için bir anadil konuşuru gibi ses çıkarmak zorunda değilsin.

Es muy fácil sonar natural en su lengua nativa y muy fácil sonar poco natural en su lengua no nativa.

Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.

Al atardecer, los guardias romanos hacen sonar la alarma.

Şafakta, Romalı nöbetçiler alarm çanlarını çalıyor.

- Tom continuó pitando.
- Tom continuó haciendo sonar la bocina.

Tom kornaya basmaya devam etti.

Ella contestó al teléfono en cuanto lo oyó sonar.

O, zil çaldığını duyar duymaz telefona cevap verdi.

Ahora, eso puede sonar como algo muy incívico de decir,

Kulağa oldukça kaba gelebilir

- Tom lo hizo sonar fácil.
- Tom lo hizo ver fácil.

Tom yaparken kolay gibi göründü.

No necesitas sonar como un nativo para que te entiendan.

Anlaşılmak için yerli konuşmacı gibi konuşmana gerek yok.

Es mucho más seguro atraer a una hembra. Pero debe sonar impresionante.

Dişiyi kendine çağırmak çok daha güvenli. Ama etkileyici sesler çıkarmalı.

Por más extraño que pueda sonar, lo que Tom dijo es verdad.

Çok garip görünse de, Tom'un söylediği doğrudur.

Advertencia: el español de Chile puede sonar extraño en cualquier otra parte.

Uyarı: Şili İspanyolcası herhangi başka yerde garip gelebilir.

No creo que alguna vez llegue a sonar como un hablante nativo.

Onun bir yerli konuşur gibi sesletim yapacağını sanmıyorum.

No tienes que sonar como un nativo para que se te entienda.

Anlaşılmak için bir yerli konuşucu gibi ses çıkarmana gerek yok.

El silencio en la biblioteca fue roto por el sonar de un celular.

Kütüphanedeki sessizlik bir cep telefonunun çalmasıyla bozuldu.

Anne estaba a punto de salir de casa cuando el teléfono empezó a sonar.

Telefon çalmaya başladığında, Anne evden ayrılmak üzere idi.

No necesito sonar como un hablante nativo, sólo quiero ser capaz de hablar con fluidez.

Bir yerli gibi konuşmama gerek yok, ben sadece akıcı olarak konuşabilmeyi istiyorum.

No creo que llegue a sonar nunca como un hablante nativo, sin importar cuánto lo intente.

Ne kadar çabalarsam çabalayayım bir yerli gibi sesletim yapacağımı sanmıyorum.

Comprendo que esto puede sonar loco, pero creo que me he enamorado de tu hermana menor.

Bunun delice görünebileceğinin farkındayım fakat sanırım senin küçük kız kardeşine âşık oldum.

Ah... Tiene que hacer... [chupa] Tiene que sonar a vacío. [todos ríen] [hombre] Por ahí no le gusta...

Böyle yapmalısın... Boşalmış gibi ses çıkmalı.

Si uno parece brillante antes de sonar estúpido es porque la luz viaja más rápido que el sonido.

Işık sesten daha hızlı ilerler bu sebeple bazı insanlar aptalca ses çıkarmadan önce keskin zekalı görünürler.

Sin embargo, exploradores cartagineses a lo largo de la costa avistan la flota enemiga y hacen sonar la alarma.

Bununla birlikte sahildeki Kartaca gözcüleri yaklaşan düşman filosunu tespit edip alarm veriyor.

No creo que alguna vez vaya a sonar como un hablante nativo, y en realidad no creo que lo necesite.

Bir yerli gibi konuşacağımı sanmıyorum ve gerçekten konuşmam gerektiğini sanmıyorum.

Oí que es imposible sonar como un hablante nativo a menos que uno empiece a hablar la lengua antes de los doce años.

Bir insan on iki yaşından önce dili konuşmaya başlamazsa bir yerli gibi konuşmasının imkansız olduğunu duydum.

Si quieres sonar como un hablante nativo, debes estar dispuesto a practicar diciendo la misma frase una y otra vez de la misma manera en que un músico de banjo practica el mismo fraseo una y otra vez hasta que lo puedan tocar correctamente y en el tiempo esperado.

Eğer bir yerli gibi konuşmak istiyorsan, banjo çalanların aynı parçayı onu doğru ve istenilen tempoda çalabilinceye kadar defalarca pratik yaptıkları aynı şekilde söylemeyi pratik yapmaya istekli olmalısın.