Translation of "Labios" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Labios" in a sentence and their turkish translations:

¿Lees labios?

Dudak okur musun?

Leo labios.

Dudak okurum.

- Tus labios están rojos.
- Tus labios son rojos.

Dudakların kırmızı.

Sus labios se encontraron.

Dudakları dokundu.

Mis labios están sellados.

Dudaklarım mühürlüdür.

Tengo los labios partidos.

Benim dudaklarım çatlamış.

Ella tiene labios grandes.

Büyük dudakları var.

Tom tiene labios finos.

Tom'un ince dudaklar vardır.

Tus labios son como rosas.

Senin dudakların güller gibi.

No sé leer los labios.

Ben dudak okuyamam.

El paciente movió los labios ligeramente.

Hasta, dudaklarını yavaşça kımıldattı.

Límpiate los labios con la servilleta.

Peçeteyle dudaklarını temizle.

Y su distintiva barra de labios roja.

ve imzası niteliğindeki kırmızı rujuyla çıkardı.

Tu barra de labios se ha corrido.

Senin rujun bulaşmış.

María puso su dedo sobre mis labios.

Mary parmağını dudaklarıma koydu.

No te preocupes, mis labios están sellados.

Endişe etme. Dudaklarım kapalı.

Por eso sus labios toman forman de "o"

İşte bu yüzden ağzın “o” şeklini alır.

Esa palabra se le salió de los labios.

- O kelime onun ağzından düştü.
- O sözcük onun ağzından kaçtı.

Georgina se mordió los labios hasta que sangraron.

Georgina kanayıncaya kadar dudaklarını ısırdı.

Tienes los labios azules, deberías salir del agua.

Dudakların mavi. Sudan çıkmalısın.

Todos los inviernos se me parten los labios.

Her kış dudaklarım çatlar.

Ella nunca se pinta los labios de rojo.

O, dudaklarını asla kırmızıya boyamaz.

El dibujo ilustra una cara con labios ondulados.

Benim çizdiğim resim dalgalı dudakları olan bir yüzü gösteriyor.

Tom se puso el dedo en los labios.

Tom parmağını dudaklarına koydu.

- Él es sordo, pero sabe leer los movimientos de los labios.
- Él está sordo, pero sabe leer los labios.

O, sağır ama dudak okumayı biliyor.

Digamos que son una mosca que sabe leer labios.

Dudak okuyabilir bir sineksin diyelim.

Ella habla siempre con una sonrisa en sus labios.

O her zaman dudaklarında bir gülümseme ile konuşur.

La barra de labios de Mary se ha extendido.

Mary'nin ruju bulaşmış.

Realmente quería usar mi brillo de labios y mi falda femenina,

Dudak parlatıcımı sürmeyi ve eteğimi giymeyi gerçekten istiyordum

¿Es cierto? ¿Paul le ha besado en los labios a Lily?

Bu doğru mu? Paul Lily'yi dudaklarından öptü mü?

Esperaba ansiosamente a la ambulancia mientras sus labios se ponían azules.

Dudakları mavileştikçe, ambulansı sinirli sinirli bekledim.

La princesa griega Alice era sorda y podía leer labios en tres idiomas.

Yunanistan Prensesi Alice sağırdı ve üç dilde dudak okuyabilirdi.

«¿Dónde te besó?» «En los labios.» «No, quiero decir, ¿dónde estabais cuando te besó?»

"O seni nerede öptü?" "Dudaklarımdan." " Hayır, demek istediğim, o seni öptüğünde neredeydiniz?"

Él se llevó el vaso a los labios y lo vació de un trago.

O, bardağı dudaklarına kaldırdı ve onu bir yudumda bitirdi.

Él se está riendo de mí porque tengo los labios manchados con tinta de calamar.

Dudaklarım kalamar mürekkebi ile boyandığı için o bana gülüyor.

Así que para comprobar la madurez, le da a cada higo un suave apretón con los labios.

O yüzden olgunlaşmış mı diye her bir inciri önce dudaklarıyla hafifçe sıkıyor.