Translation of "Huesos" in Turkish

0.004 sec.

Examples of using "Huesos" in a sentence and their turkish translations:

Estos son huesos humanos.

Bunlar bir insandan gelen kemiklerdir.

Puedo sentirlo en mis huesos.

Bunu iliklerime kadar hissedebiliyorum.

Me duelen todos los huesos.

Kemiklerim sızlıyor.

Sus huesos y músculos se debilitan,

Kemikleri ve kasları zayıflıyor

¡No le eches huesos al perro!

Köpeğe kemik atma!

A menudo, los perros entierran huesos.

Köpekler genellikle kemikleri gömerler.

El cráneo humano consiste de 23 huesos.

İnsan kafatası yirmi üç kemikten oluşur.

Se hicieron herramientas con huesos de búfalo.

Bizon kemiklerinden aletler yapıldı.

¡Estás en los huesos! Tienes que comer más.

Sen çok sıskasın! Daha çok yemen gerekiyor.

Nuestro perro entierra sus huesos en el jardín.

Köpeğimiz kemikleri bahçeye gömer.

Se rompió uno de los huesos de su pierna.

Bacağındaki kemiklerden birini kırdı.

A partir de la fauna arqueológica, algunos huesos de animales,

arkeo-faunadan, hayvan kemiklerinden

La vitamina K mantiene tus vasos sanguíneos y huesos sanos.

K vitamini kan damarlarınızı ve kemiklerinizi sağlıklı tutar.

Sus mandíbulas son tan fuertes que pueden atravesar los huesos.

Çenesi o kadar kuvvetlidir ki kemiği ezip geçebilir.

Ella es tan flaca que solo tiene piel y huesos.

Çok zayıf, bir deri bir kemik kalmış.

Al hígado, a los nódulos linfáticos, al cerebro, a los huesos,

akciğer, karaciğer, lenf nodülleri beyin ve kemiklere yayılarak

El perro se comió al pescado con huesos, cola y todo.

Köpek balığı, kemikleri, kuyruğu ve hepsini yedi.

Vi al anciano alimentar a su perro con huesos de pollo.

Yaşlı adamın köpeğini tavuk kemiği ile beslediğini gördüm.

- Tom estaba empapado hasta la piel.
- Tom se empapó hasta los huesos.

Tom iliklerine kadar ıslanmıştı.

No debéis darles de comer a los perros los huesos de pollo.

Köpekleri tavuk kemikleri ile beslememelisin.

Pero los huesos especiales en las orejas registran vibraciones diminutas en la arena.

Fakat kulaklarındaki özel kemikler kumdaki en ufak titreşimleri algılar.

Si no hubiera sido por tu impermeable, me hubiera calado hasta los huesos.

- Yağmurluğun olmasa iliklerime kadar ıslanmıştım.
- Eğer senin yağmurluğun olmasaydı sırılsıklam olabilirdim.

Entonces podemos pasar por el cráneo y los huesos y la carne con solo luz roja.

Yani sadece kırmızı ışıkla kemik ve bedenlerimizin içini görebiliyoruz.

- Él está tan delgado que parece un saco de huesos.
- Está tan delgado que parece un esqueleto.

O, o kadar zayıftır ki bir iskelet gibi görünüyor.

El muro alrededor de la choza estaba hecho de huesos humanos y en su parte superior había cráneos.

Kulübe etrafındaki duvar insan kemiklerinden yapılmış ve onun üstünde kafatasları vardı.