Translation of "Blanca" in Turkish

0.008 sec.

Examples of using "Blanca" in a sentence and their turkish translations:

- Tomás llevaba una campera blanca.
- Tomás vestía una campera blanca.
- Tomás tenía puesto una campera blanca.

Tom beyaz bir ceket giydi.

Niña: Porque es blanca.

Kız: Çünkü o beyaz.

Así que estaba blanca.

Sadece donuk bir beyaz.

La nieve es blanca.

Kar beyazdır.

El águila es blanca.

Kartal beyazdır.

¿Qué pelota es blanca?

Hangi top beyaz?

Esta mesa es blanca.

Bu masa beyaz.

La margarita es blanca.

Bu Papatya beyazdır.

¿Hay una berenjena blanca?

Beyaz patlıcan var mı?

Llevaba una bufanda blanca.

Üzerine beyaz bir şal aldı.

- Tom llevaba puesta una chaqueta blanca.
- Tom llevaba una chaqueta blanca.

Tom beyaz bir ceket giydi.

- ¿Por qué es blanca la nieve?
- ¿Por qué la nieve es blanca?

Kar niçin beyazdır?

Especialmente en mi comunidad blanca.

özellikle benim beyaz toplumumda.

Que representa la supremacía blanca.

bizler yeterince konuşmuyoruz.

¿Quién diseñó la Casa Blanca?

Beyaz Saray'ı kim tasarladı?

Ella come únicamente carne blanca.

O sadece beyaz et yer.

- Está sin blanca.
- Está arruinado.

O, beş parasızdır.

Esta vela no es blanca.

Bu mum beyaz değil.

Su alfombra es completamente blanca.

Onun halısı tamamen beyaz.

Enfrente hay una casa blanca.

Caddenin karşısında beyaz bir ev var.

Esa vela no es blanca.

Şu mum beyaz değil.

Ken pintó blanca su bicicleta.

Ken bisikletini beyaza boyadı.

Tom llevaba una camisa blanca.

Tom beyaz bir gömlek giydi.

Me puse una camisa blanca.

Beyaz bir gömlek giydim.

Esta araña dama blanca busca pareja.

Bu beyaz avcı örümcek kendine eş arıyor.

¿Por qué es blanca la nieve?

Kar niçin beyazdır?

Lleva una camisa blanca de algodón.

O, bir beyaz pamuklu gömlek giyiyor.

Las paredes son de escayola blanca.

Duvarlar beyaz sıvalıdır.

¡Yo estoy buscando una minifalda blanca!

Kısa beyaz bir etek arıyorum!

Tom llevaba puesto una playera blanca.

Tom beyaz bir tişört giyiyordu.

Tom llevaba puesta una chaqueta blanca.

Tom beyaz bir ceket giydi.

Ella dijo una mentira blanca por necesidad.

Zorunluluktan beyaz bir yalan söyledi.

Su piel es blanca como la nieve.

Onun teni kardan daha beyaz.

La arena en la playa era blanca.

Plajda kum beyazdı.

Por allá se ve una torre blanca.

Orada beyaz bir kule görebilirsin.

El 25 % de la audiencia era blanca.

Dinleyicilerin yüzde 25'i beyazdı.

- Estoy sin dinero.
- Estoy quebrado.
- Estoy sin un duro.
- No tengo plata.
- Estoy sin blanca.
- No tengo blanca.

- Hiç param yok.
- Beş parasızım.
- Meteliğe kurşun atıyorum.

Ha triunfado la regresión a la supremacía blanca.

gerileyen beyaz üstünlüğün tekrar egemenlik sürdüğü anlardır.

Y entraba en una familia blanca, evangélica cristiana,

onların beyaz, Evanjelist Hristiyan,

La bandera francesa es azul, blanca y roja.

Fransız bayrağı mavi, beyaz ve kırmızı.

Su casa está rodeada por una valla blanca.

Onun evi beyaz bir çitle çevrili.

Una nube blanca flota en el cielo azul.

Bir beyaz bulut, mavi gökyüzünde yüzüyor.

Su piel es tan blanca como la nieve.

Onun cildi çok beyazdır.

- Su cara palideció.
- Su cara se puso blanca.

Yüzü bembeyaz olmuştu.

Incluso la vaca más negra da leche blanca.

En siyah inek bile sütü sadece beyaz verir.

Esos zapatos combinan bien con esa falda blanca.

- Bu ayakkabılar, bu beyaz etekle iyi gider.
- Şu ayakkabılar bu beyaz etekle iyi gider.

La bandera húngara es roja, blanca y verde.

Macar bayrağı kırmızı, beyaz ve yeşildir.

¿Te gustaría visitar la Casa Blanca algún día?

Bir gün Beyaz Saray'ı ziyaret etmek ister misiniz?

¿Crees que tendremos una Navidad blanca este año?

Bu yıl beyaz bir Noel geçireceğimizi düşünüyor musun?

Porque, ahora, no estoy hablando sobre esa gente blanca,

çünkü şu anda, diğer beyaz insanlar hakkında konuşmuyorum

Si vemos la supremacía blanca como solo unas capuchas,

eğer biz beyaz üstünlüğüne mecburmuşuz gibi düşünürsek,

Políticos de muchos países peregrinaron a la Casa Blanca.

Birçok ülkeden politikacılar Beyaz Saray'a hac yaptılar.

La bandera de Francia es azul, blanca y roja.

Fransız bayrağı mavi, beyaz ve kırmızıdır.

Truman llegó a la Casa Blanca en unos minutos.

Truman, Beyaz Saray'a dakikalar içinde ulaştı.

Tom llevaba una corbata roja y blanca a rayas.

Tom, kırmızı ve beyaz çizgili kravat taktı.

- La muralla es blanca en el interior y verde en el exterior.
- La pared es blanca por dentro y verde por fuera.

Duvarın iç kısmı beyaz, dış kısmı ise yeşil renkte.

Porque nuestros sistemas y estructuras tienen la supremacía blanca incrustada,

gömülü olduğu sistemlerimizdeki ve yapıdaki bütün yolları

Finalmente, otra araña dama blanca, pero no la que buscaba.

Nihayet bir beyaz avcıya denk geliyor. Ama aradığı eş değil bu.

Su cara se pone blanca para mostrar que está listo.

Hazır olduğunu göstermek için yüzü beyaza dönüyor.

Obama es el primer presidente negro en la Casa Blanca.

Obama, Beyaz Saray'daki ilk siyahi başkan.

Thomas Jefferson dejó la Casa Blanca en marzo de 1809.

Thomas Jefferson 1809'un Mart ayında Beyaz Saray'dan ayrıldı.

¿Vieron alguna vez un tipo con una camiseta blanca sin mangas,

Kasları olmayan ama kas desenli beyaz kolsuz bir kıyafet

Esta forma tan cruda y amarga de política de identidad blanca.

ya da en azından kabul edeceğini keşfetmem.

¿Cómo purgamos la aplicación de la ley de la supremacía blanca?".

Beyazların üstünlüğüne inanan kanun koyucuları nasıl temizleyeceğiz?"

Recuerdo haber asistido a la Casa Blanca, durante la ultima administración,

Önceki yönetim boyunca Beyaz Saray'a gittiğimi,

Bien, la capa de cámbium. Y, aquí, está la capa blanca.

Pekâlâ, bu büyütkendoku ve burası da beyaz katman.

Tres cuartos de la gente blanca no tienen amigos no blancos.

beyaz insanların dörtte üçünün beyaz olmayan arkadaşları yok.

María tenía un cordero cuya lana era blanca como la nieve.

Mary'nin postu kar gibi beyaz olan küçük bir kuzusu vardı.

María tenía una ovejita cuya lana era blanca como la nieve.

Mary'nin küçük bir kuzusu vardı, onun yünü kar gibi beyazdı.

Pero creo que cada vez más gente blanca se pregunta lo mismo,

Bence ülkemizde gerçekleşen olayların da gösterdiği üzere

¿Entonces prefieren la capa de cámbium? Y aquí está la capa blanca.

Pekâlâ, büyütkendokuyu mu seçtiniz? Ve bu da beyaz katman.

Tengo 8000 nombres en la lista blanca de todas partes del mundo.

Dünya geneli 8 bin kişi beyaz listemde.

Dos ardillitas, una blanca y otra negra, vivían en un gran bosque.

İki küçük sincap, bir beyaz sincap ve bir siyah sincap büyük bir ormanda yaşardı.

La carne de pollo es blanca y la de buey es roja.

- Tavuk eti beyazdır, halbuki bir öküzünkü kırmızıdır.
- Dana eti kırmızıyken tavuğunki beyazdır.

Para adoptar una frase, haga clic en el icono de la persona blanca.

Bir cümleyi sahiplenmek için, beyaz adam simgesine tıklayın.

Pues crecí siendo basura blanca en una de las ciudades más ricas de EE.UU.

çünkü ABD'nin en zengin kasabalarının birindeki çöplüklerde büyüdüm.

Si un filósofo no tiene barba blanca y larga no me fio de él.

Bir filozofun uzun, beyaz bir sakalı yoksa ben ona güvenmem.

Rosa Parks se negó a dejar su asiento a un pasajero de raza blanca.

Rosa Parks, beyaz bir yolcuya koltuğunu bırakmayı reddetti.

De gente blanca saliendo de las tiendas con comida, (En el texto: Huracán Katrina, 2005)

beyazların yiyecekle mağazadan çıktığı fotoğraf

Trabajar en la oficina de la Consejera de la Casa Blanca, lo que facilitará sus tareas

konuşan bir kadın olarak tanımlayarak

- Uno es rojo y el otro es blanco.
- Una es roja, y la otra es blanca.

Biri kırmızı ve diğeri beyaz.

El papel es blanco, la nieve también es blanca, el papel y la nieve son blancos.

Kağıt beyazdır; kar da beyazdır. Kağıt ve kar beyazdır.

Tom no llevaba anillo de boda pero Mary se percató de una marca blanca alrededor de su dedo anular.

Tom bir alyans takmıyordu ama Mary onun yüzük parmağında beyaz bir halka fark etti.