Translation of "Humano" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Humano" in a sentence and their turkish translations:

- Eu sou humano.
- Sou humano.

Ben insanım.

- Sou um humano.
- Eu sou um ser humano.

Ben bir insanım.

Como ser humano

insanoğlu olarak

Assim como humano

tıpkı insan gibi

Você é humano.

Sen bir insansın.

Ele é humano.

O, insandır.

Errar é humano.

Yanılmak insana mahsustur.

Sou apenas humano.

Ben sadece insanım.

Inaudível ao ouvido humano.

İnsanlar bunu duyamaz.

Infelizmente humano de novo

yine insan malesef

- Errar é humano; perdoar é divino.
- Errar é humano, perdoar, divino.

Hata yapmak insanidir, affetmek tanrısal.

Errar é humano. Culpar alguém pelos seus erros é ainda mais humano.

Hatasız kul olmaz. Hataların için başka birini suçlamak daha insani.

Ladrão de contrabandista assassino humano

insan öldüren kaçakçı soyguncu

O gato não é humano.

Kedi insan değildir.

O ser humano é mortal?

İnsan ölümlü müdür?

Dizem que errar é humano.

Onlar hatasız kul olmaz diyor.

Tom é um esqueleto humano.

Tom bir insan iskeletidir.

Eu sou um ser humano.

Ben bir insanım.

Errar é humano. Culpar o outro pelos seus erros é ainda mais humano.

Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.

Parece... Parece um braço humano esquelético.

Bu sanki... Bir insan iskeletinin kolu!

Um gato não é ser humano.

Bir kedi insan değildir.

Qual é o propósito do meu humano?

İnsanlığımın amacı ne?

Qual era o propósito do meu humano?

İnsanlığımın amacı neydi?

Um ser humano só consegue ver silhuetas.

Biz en fazla silüet görürüz.

Um ser humano não veria nestas condições.

Biz bu karanlıkta göremeyiz.

Por isso, vai interagir com aquele humano.

gelip bu insanla etkileşim kuruyor.

Um gato não é um ser humano!

Bir kedi, insan değildir!

Eis um ser humano digno de confiança.

İşte güvenilir bir insan.

Estes são ossos de um ser humano.

Bunlar bir insandan gelen kemiklerdir.

Se esta formiga cupim fosse do tamanho humano

eğer ki bu termit karınca insan boyutunda olsaydı

Eu não entendo como o cérebro humano funciona.

İnsan beyninin nasıl çalıştığını anlamıyorum.

A cabeça é uma parte do corpo humano.

Baş, insan bedeninin bir parçasıdır.

Será que um humano será clonado algum dia?

Bir insanın kulonlanabilip kulonlanamayacağını merak ediyorum.

O corpo humano é apenas composto por celulinhas.

İnsan vücudu sadece küçük hücrelerden oluşur.

O fígado é um órgão do corpo humano.

Karaciğer insan vücudunun bir organıdır.

- Sou uma mulher.
- Sou mulher.
- Sou um humano.
- Eu sou um ser humano.
- Eu sou mulher.
- Eu sou uma mulher.

- Ben bir kadınım.
- Ben bir insanım.
- Ben kadınım.

Esta luz sinistra não é detetável pelo olho humano.

Bu ürkünç ışık, insan gözüyle görülmüyor.

Tão comprida como o antebraço de um ser humano.

Ön kolunuz kadar.

Existe uma situação de interesse como um ser humano

aynı insan gibi çıkarcı bir durum var

"Está bem, confio em ti. Confio em ti, humano.

"Tamam, sana güveniyorum. Sana güveniyorum insan.

Todo ser humano tem necessidade de comer e beber.

Her insanın yeme ve içmeye ihtiyacı vardır.

Nenhum sistema imunológico humano havia visto esse vírus antes.

Hiçbir insanın bağışıklık sistemi bu virüs ile karşılaşmadı.

A criatividade é um importante aspecto do desenvolvimento humano.

Yaratıcılık insan gelişimi için önemli bir yöndür.

Milhões de organismos benéficos vivem no aparelho digestivo humano.

İnsanın sindirim sisteminde milyonlarca yararlı organizma yaşamaktadır.

Se existe alguma coisa sagrada, é o corpo humano.

Eğer herhangi bir şey kutsalsa, insan vücudu kutsaldır.

- Sou humano, nada do que é humano me é estranho.
- Sou homem, e nada há na humanidade que me seja estranho.

Ben insanım, insana dair hiçbir şey bana yabancı olamaz.

- Vista de longe, a rocha se parecia com um rosto humano.
- Vista de longe, a rocha se assemelhava a um rosto humano.

Uzaktan bakıldığında, kaya insan yüzü gibi görünüyordu.

O veneno das rãs-seta pode matar um ser humano.

Bazı zehirli sarı kurbağalar bir insanı öldürecek kadar zehir barındırır.

O ser humano precisa de equipamento especial para a ver.

Biz, özel teçhizat olmadan göremiyoruz.

O ser humano tem dificuldade em ver com esta luz.

Bizim gözlerimiz görmekte zorluk çeker.

Então, como o vírus passa deste morcego para o humano?

peki, bu yarasadan insana virüs nasıl geçer?

É minha crença que a comunicação é um direito humano.

Bu benim inancım, bu iletişim bir insan hakkıdır.

O cálcio é um mineral essencial para o corpo humano.

Kalsiyum, insan vücudu için esas niteliği taşıyan bir mineraldir.

Numa competição um contra um com um humano, não há competição.

İnsanla bire birde kalırsa, insanın hiç şansı yok.

Embora a sua visão noturna não supere a do ser humano,

Gece görüşleri bizimkinden iyi olmasa da...

Mais tarde, ele anunciou que iria à lua com o humano

Daha sonrasında Ay'a insanla gideceğini açıkladı

é a única forma de virmos a ser um verdadeiro ser humano.

acı içinde oturup geçek bir insan olmanın mutluluğunu hissetmektir.

É tão ténue que um ser humano, praticamente, não consegue ver nada.

O kadar soluktur ki, biz neredeyse kör oluruz.

Nem sempre dura o mau tempo, não dura sempre o sofrimento humano.

Kötü hava sonsuza dek sürmez; Insan acısı sonsuza kadar sürmez.

Você percebe que o cérebro humano é separado em três partes principais

üç ana kısma ayrıldığını görürüz.

Crê-se que a sua visão noturna seja equivalente à do ser humano.

Gece, en fazla bizim kadar gördükleri düşünülür.

Apesar do seu aspeto, na verdade, é um parente afastado do ser humano...

Görünüşüne rağmen... ...aslında uzaktan bir akrabamızdır.

Eles emitem sons com uma frequência que o ouvido humano não consegue ouvir

insan kulağının duyamayacağı frekansta sesler çıkarıyorlar

... um amigo humano a acenar, a dizer "olá" e entusiasmado por te ver.

Bir arkadaşının seni görünce sevinip el sallaması, selam vermesi gibi.

A religião é produto da fraqueza humana ou da limitação do conhecimento humano.

Din, insan zayıflığının veya insan bilgisinin sınırlılığının sonucudur.

A matemática é a mais bela e mais poderosa criação do espírito humano.

Matematik, insan ruhunun en güzel ve en güçlü yaratısıdır.

- Os humanos são preguiçosos por natureza.
- O ser humano é preguiçoso por natureza.

İnsanlar doğal olarak tembeldirler.

O ser humano não é feito para entender a vida, mas para vivê-la.

İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.

Usando ruídos de baixa frequência, alguns tão baixos que não são detetáveis pelo ser humano...

Düşük frekanslı gürlemelerle... ...ki bazısı o kadar düşüktür ki insanlar duyamaz...

O seu olfato é provavelmente 700 vezes mais apurado do que o do ser humano.

Koklama duyuları bizimkinden 100 kat daha iyi.

É evidente que o comportamento humano é mais perigoso ao meio ambiente que a radiação.

Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.

O equivalente humano a uma viagem de ida e volta de 400 km, todas as noites.

İnsan ölçüleriyle düşünürsek, her gece 400 kilometrelik gidiş geliş demek bu.

O tempo entre as batidas do coração de um humano saudável é de aproximadamente 0,8 segundo.

Sağlıklı bir insanın kalp atışlarındaki süre aralığı yaklaşık olarak 0,8 saniyedir.

O sentido do olfato de um cão é muito mais afiado do que o de um humano.

Bir köpeğin koku alma duygusu, bir insanınkinden çok daha keskindir.

- A música é uma língua entendida por todo ser humano.
- A música é uma língua entendida por todos os humanos.

Müzik tüm insanlar tarafından anlaşılan bir dildir.

O cérebro humano é uma coisa maravilhosa. Funciona até o momento em que você se levanta para fazer um discurso.

İnsan beyni harika bir şeydir. Konuşmak için sen ayakta kalana kadar çalışır.

- O ser humano é o único animal que utiliza o fogo.
- O homem é o único animal que usa o fogo.

İnsan ateşi kullanan tek hayvan.

Sete vezes mais pesados do que uma chita e com uma visão seis vezes mais sensível do que a do ser humano,

Çitadan yedi kat ağır ve görüşü bizimkinden altı kat hassas.

Enquanto o espírito humano florescer neste planeta, a música em alguma forma viva vai acompanhá-lo e sustentá-lo, dando-lhe expressivo significado.

İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.

- A felicidade de um homem depende mais do que ele é do que daquilo que ele possui.
- A felicidade do ser humano depende do que ele é e não do que ele possui.

Bir insanın mutluluğu sahip olduğu şeyden ziyade onun ne olduğuna bağlıdır.