Translation of "Distinct" in Turkish

0.007 sec.

Examples of using "Distinct" in a sentence and their turkish translations:

That's a distinct possibility.

Bu ayrı bir olasılık.

Mice are distinct from rats.

Fareler sıçanlardan farklıdır.

There are two distinct parts.

İki ayrı parça var.

Horses are distinct from donkeys.

Atlar, eşeklerden farklıdır.

Those two ideas are quite distinct.

O iki fikir oldukça farklıdır.

She has a distinct English accent.

Onun farklı bir İngilizce aksanı var.

Tom has a distinct French accent.

Tom'un farklı bir Fransızca aksanı var.

Tom has a very distinct idiolect.

- Tom'un çok değişik bir bireysel dili var.
- Tom'un çok kendine has bir konuşma üslubu var.

With a very distinct set of values,

ya da insanlar ve devlet arasındaki sözleşmesiyle

Height is a distinct advantage in basketball.

Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.

Will drive very distinct ways of doing things.

bir şeyleri yapmanın çok ayrı yönlerini kullanacaklarını söylüyor.

Tom speaks English with a distinct French accent.

Tom İngilizceyi farklı bir Fransız aksanıyla konuşuyor.

He has no distinct idea of how to proceed.

Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.

A comet has a distinct center called a nucleus.

Bir kuyruklu yıldızın çekirdek denilen ayrı bir merkezi vardır.

- Cancer is not one but more than a hundred distinct diseases.
- Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.

Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

But I’ve noticed three distinct lessons that they've taught me.

ama onlardan üç belirgin ders aldım.

- Horses are distinct from donkeys.
- Horses are different from donkeys.

Atlar eşeklerden farklıdır.

Will be defined by rival, distinct and different ways of doing things,

çekişmeli, ayrı ve farklı bir şekilde bir şeyler yapmakla

I get the distinct impression that somebody doesn't want Tom to leave.

Birinin Tom'un gitmesini istemediği konusunda farklı izlenim edindim.

Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.

Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi fark etmişti.

- There is a marked difference between them.
- There's a distinct difference between them.

Onlar arasında belirgin bir fark var.