Translation of "فيه" in Turkish

0.016 sec.

Examples of using "فيه" in a sentence and their turkish translations:

إنه ليس فيه

o yoklar içerisinde

أحب فيه صدقه.

O dürüst olduğu için ondan hoşlanıyorum.

صمموا فيه إمكانية تفكيكه.

Bunun bir parçası olacak biçimde tasarlayın.

المنزل الذي ترعرعت فيه،

içinde büyüdüğüm ev,

- لن يتحملوا التفكير فيه".

- düşünmeye tahammülü yok'.

كنا جميعًا نشك فيه.

Hepimiz ondan kuşkulanıyoruz.

ما الذي تراهُ فيه؟

- Onda ne buluyorsun?
- Sen onda ne görüyorsun?

لا أريد التّفكير فيه.

Onunla ilgili düşünmek istemiyorum.

- لا تقل شيئًا قبل التفكير فيه.
- لا تقولي شيئًا قبل التفكير فيه.

Düşünmeden hiçbir şey söyleme.

أول ما فكروا فيه كان:

Ve ilk düşündükleri:

لا شيء مبحوث فيه حتى.

Birazcık bile araştırılmış değil.

إنه اتجاه نركز فيه اهتمامنا

Dikkatimizi yalnızca kendimize olan saygımızı artıran

لم نستثمر بما فيه الكفاية

Ülkelerin halk sağlığı alanındaki temel kapasitelerini

محاولين أن نفخر فيه أكثر

onunla daha çok gurur duymuyoruz

كلّ يوم شعرت فيه بالوحشة

kendimi yalnız hissettiğimde bana yoldaşlık ettiğin için

وبحلول الوقت الذي ولدتُ فيه،

Ben doğana kadar

بصراحة لم أفكر فيه كثيراً.

Açıkçası bunu çok fazla düşünmedim.

مع مقصورات خشبي قصيرة فيه

ve içinde de ahşap bölmeler var,

ليس لديه بيت ليعيش فيه.

Onun içinde yaşadığı bir evi yok.

ما الذي تراهُ هيُ فيه؟

- O, onda ne buluyor?
- O, onda ne görüyor?

أحبّك كثيرا بما فيه اليوم.

Seni bugün de çok seviyorum.

ولكن دعونا نتعمق فيه قليلاً.

Ama şimdi bunu biraz daha derinlemesine düşünelim.

أتذكر البيت الذي نشأت فيه

Büyüdüğüm evi hatırlıyorum.

هذا مكان رائع للعيش فيه.

Yaşamak için güzel bir bölge.

بدأ دواء سامي يؤثّر فيه.

- Sami'nin ilacı etkili olmaya başladı.
- Sami'nin ilaç tedavisi etkili olmaya başladı.

- ربّما تخبرني عن مكانٍ أجد فيه توم.
- ربّما تخبرينني عن مكانٍ أجد فيه توم.

Belki Tom'u nerede bulabileceğimi bana söyleyebilirsin.

فكان هذا العالم الذي نشأت فيه.

İçinde bulunduğum dünya oydu.

وقع في الخطأ الذي وقعنا فيه.

Bizim düştüğümüz hataya düşer.

لن أكون جيدة بما فيه الكفاية

Güzelliği dıştan içe tanımlayan bir sektör için

لا نريد أن نكون سعداء فيه.

tek bir gün bile yoktur.

ليست الحرية محيطاً تريد السباحة فيه،

Bağımsızlık yüzmek isteyeceğiniz bir okyanus değil,

وبذل المزيد من العلماء أرواحهم فيه.

ve daha fazla bilim insanı bu konuya kendini adadı.

نحن نفكر فيه كونه، كما تعلم:

olarak düşünmüyoruz, şöyle diyoruz:

لمكان أستطيع فيه أن أكون حرًا.

özgür olma yolunda.

‫ويوجد مكان واحد يحدث ذلك فيه.‬

Bunun gerçekleştiği bir yer hâlihazırda var.

سببها قوة الجاذبية للكواكب الموجودة فيه.

içerisinde bulunduğu gezegenlerin çekim kuvvetinden kaynaklı

تهب فيه الرياح ، واندفع نحو الإمبراطور.

ve İmparator'a toplandı.

هذا هو المكان الذي يعيش فيه.

Bu onun yaşadığı yer.

- فقدت ثقتي به.
- فقدت ثقتي فيه.

Ona olan güvenimi kaybettim.

أنت لم تعمل بما فيه الكفاية.

Yeterince sıkı çalışmadın.

مالذي سأكون جيداً فيه في النهاية؟

Sonuçta neyde iyi olabilirdim?

شراب السعال فيه نكهة عرق السوس.

Öksürük şurubunun bir meyan kökü lezzeti var.

إذا قلت طويلاً بما فيه الكفاية وبصوت عالٍ بما فيه الكفاية ، سيصدق الناس هذا الكذب

yeterince uzun ve yeterince gürültülü söylerseniz insanlar bu yalana inanırlar

في مجتمع فيه المرأه دائما محور الموضوع،

şiddetin yüceltildiği ve uyuşturucunun övüldüğü bir kültür olan

هذا هو المكان الذي يحدث فيه التحول.

Değişimin gerçekleştiği an budur.

اكتشفت أن هناك فخ تقع فيه عقولنا.

Zihnimizin içine düştüğü bir tuzağın var olduğunu buldum.

ولكن هذا هو العالم الذي نعيش فيه،

Ancak içinde yaşadığımızı dünya bu

‫هذا ما سأحاول وضعه فيه إن نجحت.‬

İşe yararsa onu bunun içine sokmaya çalışacağız.

وهذا بالتحديد ما قررت أن أبحث فيه.

İşte bu tam da benim araştırmaya karar verdiğim şey.

الميدان هو مكان حيث يلتقي فيه الناس.

Meydan, insanların buluştuğu yerdir.

‫إلا أنه ليس مكانًا يسهل العيش فيه.‬

...yaşaması kolay bir yer değildir.

‫لكنه لا يستطيع الاستمرار فيه لوقت طويل.‬

Ama çok uzun sürdüremiyor.

لعب دوراً فيه، وأنا لعبت دوراً آخر.

onun bir rolü vardı, benim başka bir rolüm vardı.

ها هو أفضل سبب أستطيع التفكير فيه:

aklıma gelen en iyi sebep:

نعيش في بيت فيه ثلاثة غرف نوم.

Üç yatak odalı bir evde yaşıyoruz.

- ما الذي تفكر فيه؟
- في ماذا تفكر؟

Ne hakkında düşünüyorsun?

هذا البيت يعيش فيه الكثير من الناس.

Bu evde yaşayan birçok insan var.

لقد كان غبي بما فيه الكفايه ليصدقها.

Ona inanacak kadar aptaldı.

عرفت المكان الذي كان يسكن فيه توم.

Tom'un nerede yaşadığını öğrendim.

إنه كبير بما فيه الكفاية ليقود سيارة.

O, araba sürmek için yeterince yaşlıdır.

ولكن إذا كنا محظوظين بما فيه الكفاية

Ama eğer yeterince şanslıysak

وإذا كان الكويكب بعيدًا بما فيه الكفاية ،

ve eğer asteroit yeterince uzaktaysa,

ذلك هو المكان الذي كنت أعمل فيه.

O daha önce çalştığım yer.

هذا هو الوقت الذي يصل فيه عادة.

Bu onun normal geldiği zamandır.

بقدر انغماسك فيه، بقدر ما ستستفيد منه.

Ne kadar çok katılırsan, o kadar çok geri alırsın.

البئر هو مكان تحصل فيه على الماء.

Bir kuyu su alabileceğiniz bir yerdir.

- كان سامي في مكان غير مسموح للسّباحة.
- كان سامي في مكان لا تُسمح فيه السّباحة.
- كان سامي في مكان مُنعت فيه السّباحة.
- كان سامي في مكان ممنوع السّباحة فيه.

Sami yüzülmenin yasak olduğu bir bölgedeydi.

هذا ليس العالم الذي أريد أن أعيش فيه.

Bu, içinde yaşamak istediğim bir dünya değil.

وهو ليس مجرد مكان نجعل فيه المساعدين يختفون،

Orada, asistanlarımızı görünmez yapmanın yanı sıra

فضلًا عن جعل عائلات السود يسبحون فيه أيضًا.

halka açık havuzu boşaltmaya karar verdiler.

ومحشورون هنا في المكان الذي نعيش فيه جميعاً.

ve burada sıkıştığımız çok küçük bir kısmı var.

مع مجال الخسائر غير المرغوب فيه بفعل ذلك.

farkında olmadan şirketine zarar verir.

ثمّ أرسلَ بريداً إلكترونياً لموظفي الشّركة يقول فيه:

Sonrasında iş arkadaşlarına bir email gönderdi.

وفتحت الملف الذي احتفظت فيه بكل رسائل الكراهية.

ve tüm o nefret epostalarını sakladığım dosyayı açtım.

حيث يشهد فيه العالم تغييراً سريعاً في العمل.

öylesine hızla değişen bir dünyada yaşıyoruz ki.

نصت فيه على "أن استكشاف واستخدام الفضاء الخارجي

ekonomik ve bilimsel gelişim seviyesine bakılmaksızın

‫لكن لا يزال المكان رمليًا كفاية لتحفر فيه.‬

Ama kazmaya yetecek kadar kum var.

بحلول الوقت الذي اندلعت فيه الحروب الثورية الفرنسية ،

Fransız Devrim Savaşları patlak verdiğinde

لا يمكنني أن أنسى اليوم الذي قابلته فيه.

Onunla tanıştığım günü unutamam.

أظنه يختلف حين تفكر فيه على المدى البعيد.

Sanırım onun hakkında uzun süre düşündüğünde o farklıdır.

هل تذكر اليوم الذي تقابلنا فيه أول مرة؟

İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?

أو إلى أي مكان ترى فيه شخصًا جالسًا،

ya da herhangi bir yerde bir insanın oturduğunu gördün,

جيم ولد في العام الذي ولد فيه هو.

Jim onunla aynı yıl doğdu.

ذكر فاضل المكان الذي كانت فيه جثة دانية.

Fadil, Dania'nın cesedinin yerini söyledi.

المسلمون لا يأكلون الخنزير لأنّه لحم فيه خطر.

Müslümanlar sağlık açısından sakıncaları olduğu için domuz eti yemez.

فكّر في وقت أجريت فيه حديثاً مع أحد ما

Biriyle yaptığın bir konuşmayı hatırla.

وكان مؤسف لأن هذا هو العالم الذي نشئت فيه.

Ne yazık ki, çocuk olarak, bu olanlara tanık oldum.

مر علي وقت كانت فيه ثقتي بنفسي منخفضة جدًا.

Bir aralar öz güvenim gerçekten zayıftı.

ولكنه مكان نستخدم فيه الحيل السحرية لدراسة العمليات العقلية،

sihir numaralarını kullanarak dikkat, algı, aldatma ve özgür irade gibi

إذا كانت الأرض المكان الوحيد الذي يعيش فيه البشر،

eğer Dünya insanların yaşadığı tek yerse

‫هذا المنجم المهجور‬ ‫حال عدم استقراره دون العمل فيه،‬

Bu terkedilmiş maden, içindeki tünelin çökmesine

لقد كتب إليّ: "أعرف بأن ما نحن فيه مختلف"،

"Durumlarımızın farklı olduğunu biliyorum," diye yazdı bana,

نريد أن نعيش في عالم لن يضيع فيه شيء.

Öyle bir dünyada yaşamak istiyoruz ki, kaybedilen hiçbir şey olmasın.

في الوقت الذي نأخذ فيه لقطات فوتوغرافية لنشاط الدّماغ.

ve bu esnada beyin aktivitesini görüntüleyeceğiz.

قضيت بعض الوقت أفكر في هذا الأمر وأبحث فيه،

Bu konu hakkında düşündüm, araştırmalarda bulundum,

إن الصين ليست المكان الوحيد الذي حدث فيه هذا

Bunun yaşandığı tek yer Çin değil.

أمضيتُ عملي المهني محاولًا فهم ما يفكر فيه البشر

Kariyerimi, insanların zihinlerine girmekle ve herkesin